Makine ya da robot doğal güçlere karşı insanın zekasının zaferi ama kapitalist sistemde insanı daha da köleleştirmenin, üretkenliğini artırmanın ve artık değeri çoğaltıp daha fazla kâr etmenin yolu
Makine ya da robot doğal güçlere karşı insanın zekasının zaferi ama kapitalist sistemde insanı daha da köleleştirmenin, üretkenliğini artırmanın ve artık değeri çoğaltıp daha fazla kâr etmenin yolu
Konu yeni değil ama Fransa’da ilk turu 23 Nisan’da yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimi adaylarından sosyalist Benoit Hamon konuyu yeniden gündeme getirdi. Hamon, robotlardan alınacak vergilerle “evrensel gelir”e fon yaratacağının sözünü veriyor. Dünyanın en zengin adamı Bill Gates de robotları vergilendirme taraftarı. “Alınacak vergilerle örneğin yaşlılara hizmet verilmesi için yeni iş alanları açılabilir” diyor.
2013 Nobel ekonomi ödülü sahibi Robert Schiller de vergi taraftarı. Robotlaşmadan en çok yararlanan daha fazla ödesin ve vergi bir fonda toplanarak emeğe yeni istihdam alanları açılsın ya da yeni alanlar için eğitimi sağlansın önerisinde bulunuyor.
Ancak vergilendirmeye karşı olanlarda var; tabii ki ilk başta sermaye sahipleri. Robotu alırken zaten dünyanın parasını ödüyoruz diye sızlanıyorlar.
Konu tartışmaya değer. Çünkü robotlar ilk başta sanayiye girdikten sonra giderek yaşamımızı etkiliyor. Sağlıktan eğitime, yaşlılara hizmetten market kasalarına kadar robotlarla karşı karşıyayız. Arabanın bir parçasını yerleştiren ya da kaynak yapan bir kol olabileceği gibi damarların içinde dolaşarak cerraha yardımcı olan mikro, hatta nano robotlar ve yaşlılara hizmet eden insan benzeri robotlar da var ve her gün devreye giriyorlar.
Tabii önce robottan söz etmek gerek. Robotlaşma ne düzeyde? Robot nedir, ne değildir?
Tanımı gerekli ki sonra vergi ödesin mi ödemesin mi tartışması yapılabilsin. Arkasından emek-robot tartışması gelecek. Dost mudurlar, düşman mıdırlar diye, yani tehlikeye attığı istihdam yarattığı istihdamdan fazla mı?
Deneyelim.
Robotsapiens çağına gireli epey oldu. İnsan hep robotu hayal etti ve yarattı da sonunda.
Önce otomatlar vardı; tanımlanmış ve önceden belirlenmiş tek bir işlevi yerine getiriyordu.
Sonra makineler çağı geldi, arkasından makine yapan makineler. Üretim, araçları, mülkiyeti geldi ve çelişkiler arttı.
Üç boyutlu yazıcılar üretime geçti ve bunlar gerçekten robot mudurlar yoksa yanında emek olmadan çalışmaları olanaksız mı?
Karel Çapek 1920 yılında yazdığı Rossums Universal Robots adlı eserinde ilk kez çekçe olan “robot” sözcüğünü kullanır ve sözcük tarihe mal olur. Robotlar isyan eder ve liderleri Radius’la fabrikayı ele geçirirler. Bunlar bilişim çağından öncedir.
Bilişim ve teknolojisiyle yeni ufuklar açılır; yapay zeka, artırılmış gerçeklik ile akıllı makineler, bağlantılı nesneler yaşamımızı işgal etmeye başlar. Bunların hepsine robot demek olanaklı mı?
Geçtiğimiz yüzyılda bulunan tekniklerden daha fazlasını gelecek elli yılda üretmek mümkün olacak gibi görünüyor.
Bu teknikler her şeyi çözecek değil ama yaşama katkıda bulunup iyileştirebilirler; ama kimin yaşamını? Her şey mülkiyet sahibine bağlı.
Robot insanın ona sağladığı bir özerkliğe sahiptir. Çevresini çözümleyebilir. İşleve bağlı olarak biçim alır; insanımsı olduğu kadar basit, mikro, nano ölçekte olabilir.
Gerçek dünyayla etkileşim içindedir.
Robot mekatronik (mekanik-elektronik) bir yapıya sahiptir. “Beyninde” bir yazılım, çevreyi algılayan alıcıları, sonra harekete geçirici düzeneğe sahiptir.
İnsana ya da bir şeye hizmet eder. İnsana giydirilen robot-iskeletlerde vardır.
Yaşamları içerdikleri pillerin ömrü kadardır.
Robot 0 (sıfır) ya da 1 (bir) olarak muhakeme yapar. İnsan düşünür.
Gelecekte robot kendini yenileyecek, üretecek ve belkide insanın yerini alacaktır. Bu konuda bilim kurgular (roman, film) epeyce yol almışlardır. Frankeştayn da bir robottur, Robocop gibi.
İsaac Asimov robotlarla ilgili ilk kuralları yazar. “Robot insana zarar veremez ve insanın tehlikeden korumakla yükümlüdür” der ilk kuralında.
Emeğin çalıştığı zor koşullardan kurtardığı da gerçek. Madenlerde ya da seri üretimlerde (araba) emeğin zahmetli, dayanılmaz işlerinde yerini alması olumludur tabii ki. Emeğin ulaşamadığı yerlerde işlem yapması (nano, mikro robotlar) yaşama katkı sağlar. Doğal felaketlerde yanımızda olması ve insana yardım etmesi, tehlikeli durumlarda insanın yerini alması (yangın, sel) kuşkusuz olumlu ilerlemelerdir.
İnsansız hava araçları (dron) robot olarak ele alınabilir mi? Savaşlarda bile robot askerler artık yerlerini almaktadır. Robot da mı şehit olacaktır?
Robot yaşamımızı kolaylaştırmaktadır, insanlarla ortaklaşa yaratım çabası içine girebileceğmiz ve dayanışma hareketler yaratabileceğimiz boş zaman yaratma olanağı sağlamaktadır.
2025 yılında robot sanayinin yaratacağı pazarın 70 milyar olacağı söyleniyor. Japonya’da bugün evlerde hizmet veren (ya da eğlendiren diyelim) robot sayısı 400 bin.
2020 yılında robot sanayinin yaratacağı istihdam sayısının 3,5 milyon olacağı ve otomotiv sektörünü aşacağı söyleniyor.
Robotların yüzde 60’ı Japonya üretmektedir.
2016 yılında Çin’de devreye giren robot/makine sayısı 65 bin iken bu sayı Fransa’da sadece 3.000.
Bu kadar emekte işinden mi oldu acaba? Söylemiyorlar.
2014 yılında dünyada satılan robot sayısı 225 bin adettir. Önceki yıla göre artış yüzde 27’dir. 2025 yılında satılacak robot saysının 500 bin, hatta 700 bin adet olacağı söylenmektedir.
10 bin çalışana göre en yüksek robot sayısına sahip ülkeler sırasıyla şunlardır:
Japonya:295, Singapur: 169, Güney Kore: 164, Almanya: 163, İsveç: 126, İtalya: 124, Finlandiya: 98, Belçika: 89, ABD: 86, İspanya: 84.
Kıtalar düzeyinde sayıları ele aldığımızda ise Avrupa 50, Asya Pasifik 27, Amerika 11, Afrika ise 2 robota sahiptir. Dünya ortalaması ise 32’dir.
Sayılar o kadar da abartıldığı gibi olmasa da gelecekte robot işgalinin olup olmayacağı belli değildir. Yıldız savaşlarında değiliz henüz.
Tabii her şey robot tanımına bağlıdır.
Robotlar özellikle sanayiye girdikten sonra tartışma başladı: Robotlar emeğin işine son veriyor. Yakın gelecekte ise daha fazla iş kaybı olacak. Makineleşme kime hizmet ediyor? Sermayeye mi yoksa emeğe mi? Kimilerine göre istihdamın yüzde 47’si, kimilerine göre de (OCDE) yüzde 9’u kaybolacak. Ama robot ve sanayisinin yaratacağı istihdamda söz konusu. Oxford Üniversitesi’nin (ABD) araştırmasına göre (2013) ABD’de 700 mesleğin yüzde 47’i otomatikleşebilir ama gerçekleşen hep farklı. Bu arada robot üretimi ve yan sanayinin yaratacağı istihdam sayılarına da yer verip daha sağlıklı sayılar elde etmek olanaklı. Ama sayılar pek güvenli değil, eksik ve kuşkulu.
Robot emeğin yükünü mü azaltıyor, işine mi son veriyor?
1990-95’li yıllarda “Emeğin sonu geldi” diye çığırtkanlık yapanlar vardı ama “Robotu kim üretecek?” diye sormadılar.
Tartışma yeni değil ve gelecekte de devam edecek.
Sanayileşmeyle birlikte makine-insan kavgası başladı. İngiltere’de Luddisme (1811-1812), Fransa’da Lyon kentinde ipek dokumacı işçilerin -Canut (XIX.yy) kavgası makineye karşı.
Joseph Schumpeter “Dokuma makinesi emeğin işine son verdi ama dokuma sanayi çok gelişti ve yeni iş olanakları yarattı” der İşlerin Evresi (1939)adlı eserinde.
Karl Marx Kapital’in 1. kitabında makineleşme ve büyük sanayi bölümünde emekçiyle makine arasındaki mücadeleyi örneklerle anlatır. Sonuçta da anlattıklarına geleceğiz.
Ama insan ve makinenin ya da sermayenin canlandığı makineye karşı mücadelenin konusu ayrı makale, ayrı bir tez konusu olabilir.
“Robotlar vergi ödesin mi ödemesin mi” konusuna gelince burada doğal olarak iki görüş ortaya çıkar:
Kuşkusuz önce robot tanımı yapmak gerekir. Hangi otomatikleşmeden itibaren robot tanımı ortaya çıkacak? Sanayiden sağlığa, okuldan eve kadar kullanılan makine, bilgisayar, yapay zeka, bağlantılı nesneler robot olarak mı ele alınacak? ATM, otomatik kasalar, bağımsız oto robot mu değil mi? Robot tasarımcısı, yazılımı gerçekleştirenler, alıcılar da tanıma girecek mi?
İkinci olarak ortak bir tanım elde edilse bile vergi nasıl olacak? Ne kadar? Nasıl tahsil edilecek? Sadece profesyonel olanlar mı, sadece sanayide kullananlar mı vergi ödeyecek? Geçici mi, yıllık mı, götürü mü olacak? Robot tüm yaşamı boyunca mı ödeyecek? Robot da emekli olacak mı?
Robot alanlara indirim yapılsın mı? Küçük ve orta boy işletmeleri desteklemek için kullanacakları robotlar için teşvik sağlanmalı mı? Arabadaki beygir gücü gibi robotun eşdeğer insan gücü karşılığında vergi ödemesi olabilir mi?
Kimileride konuya çevre açısından yaklaşıyor. Konu robotun emeğin yerini alması değil ama yenilenebilir olmayan hammadde kullanması, üretimde kullanılacak enerji ve üretimi, robotun ve imal edildğ malzemelerin geri dönüşümü üzerindedir ki bu konularda önemli günümüzde.
Soruları çoğaltabiliriz.
Avrupa Parlamentosu da konuyla ilgileniyor. Avrupa Milletvekili Mady Delvaux robotlar konusunda 2017 yılında yazdığı raporda özellikle hukuki ve etik çerçevenin ele alınmasının üzerinde duruyor ve sorular soruyor. Bağımsız araçlar, insansız hava araçları (dron), sanayi robotları, sağlık alanında kullanılan robotlar ve eğlence amaçlı kullanılan robotları ele alıyor. Silah olarak kullanılan robotlar konu (yine!) dışı. Rapor, örneğin robot zarar verirse sorumluluk kime ait olacak, “Robot hakları olacak mı?” diye soruyor.
Yavaşlayan üretkenlik karşısında(ABD ve Avrupa’da son yıllarda azalıyor) kapitalist sistem ve çok uluslu şirketler robot üretimini de ele geçirip bu yolla üretkenliğin ve kârın düşme eğilimine karşı koymaya çalışıyorlar ve eşitisizlikleri daha da artırıyorlar.
O halde;
Tek değer üreten emektir, robotla ya da el emeğiyle, alın teriyle.
Önemli olan üretim araçları ve mülkiyeti söz konusu. Makine ya da robot doğal güçlere karşı insanın zekasının zaferi ama kapitalist sistemde insanı daha da köleleştirmenin, üretkenliğini artırmanın ve artık değeri çoğaltıp daha fazla kâr etmenin yolu. Kapitalist emeğin yerine grev yapmayan, çalışma koşullarını söz konusu etmeyen, sermayenin yapısını değiştirerek emeğin artık ürününe daha fazla el koymanın yollarından biri olan robotu seçmesi çıkarınadır. Vergiyle belki artık ürünün bir kısmının yolunu değiştirip emek için harcama olanağı doğabilir ama emeğin sömürüsünü engellemez.
Bu nedenle emek yaratacağı robotun mülkiyetine sahip olmalıdır. Robot ile kazanacağı zamanı kendisi, ailesi ve toplum için daha adaletli, eşitlikçi, dayanışmacı bir topluma ulaşmak için kullanacaktır.
Kaynaklar:
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.