Seçim sürecinde olduğu gibi bu süreçte de kadınlar gerek genel eylemlere katılım, gerek kadın yürüyüşleri ve gerekse tek kişilik protestolarda, yine önemli özneler. YSK önünde “çaldığınız paralar sizin olsun, oylarımızı verin” diyenden, doktorluktan istifa edip YSK önüne bir uzun yürüyüş eyleyene, kadınlar yine önde mücadele ediyor. Hayır diyen milyonlarca kadın var; kadınların yarısı, genel nüfusun […]
Seçim sürecinde olduğu gibi bu süreçte de kadınlar gerek genel eylemlere katılım, gerek kadın yürüyüşleri ve gerekse tek kişilik protestolarda, yine önemli özneler. YSK önünde “çaldığınız paralar sizin olsun, oylarımızı verin” diyenden, doktorluktan istifa edip YSK önüne bir uzun yürüyüş eyleyene, kadınlar yine önde mücadele ediyor. Hayır diyen milyonlarca kadın var; kadınların yarısı, genel nüfusun dörtte biri çok aktif biçimde hayır demeye devam ediyor.
Türkiye tarihinde yeni ve kompleks olgularla karşı karşıyayız.
TBMM’den kıra döke geçirilen başkanlık teklifi, sandıktan da hileyle geçirildi. Oysa “Hayır” en az %53 gibi bir oranla kazandı ve gerçeği bütün dünya biliyor. Öte yandan “Evet” cephesinin en az %55’e ihtiyacı vardı, bunu bekliyordu, beklediği olmadı. Herkesin bildiği gibi o binilen at pek sağlam değil, gidilen yer de “Hayır” diyen Üsküdar.
Çünkü artık bu gidişata direnen, yüzü ufka dönük herkesin bir dip dalga diye tabir ettiği, daha önceki seçim dönemlerinden farklı -7 Haziran’ı andırsa da onu aşan- önemli bir halk hareketi var. Üstelik herhangi bir seçimi değil, OHAL döneminde yapılan en adaletsiz seçimi kazandık. Devletin bütün olanaklarına karşı sadece kendini ortaya koyarak yarışanlar, bundan böyle kimsenin azımsamayacağı milyonlardır. Konu sadece nicelik değil, nitelik olarak da ülkede hayatın devamlılığını sağlayanlar; büyükşehirler kazandı.
Kentlerde daha önce görülmemiş bir evrensel yurttaşlık bilinci tarihsel olarak şimdi birikiyor ve kendini ortaya koyuyor.
Şimdi AKP, kentlerdeki yenilgisinin sebeplerini araştıracakmış. İstediği kadar araştırsın, dünya gerçeklerini, toplumun bu gerçekle bağ kuran kesiminin tarihsel birikimini ve arayışını anlamadıktan sonra işe yaramaz. AKP önce neden Gezi eylemi yapmamış tek il olan Bayburt’ta yüksek oranda “evet” çıktığını sormalıdır. Bu tesadüf değildir. Tarihimizin en modern, en kentli ayaklanması olan Gezi’yi anlasaydı, son yıllarımızı hiç böyle yaşamazdık, bambaşka bir Türkiye olurdu… İktidar öğrenmedi ama bizim taraf o günlerden bu yana çok şey öğrendi, en sonunda tarihteki en ilginç ittifaklardan biriyle, büyük bir kuvvetle seçim de kazandık. Oy çalınabileceği öngörüsüyle sandık güvenliği için de çırpındık ama kimsenin aklına YSK’nın da çalınacağı gelmedi.
Yıllardan beri askeri darbeler karşısında “MGK halka hesap verecek” diye attığımız sloganların şimdi eylemlerimizde “YSK halka hesap verecek” diye atacağımız hakikaten akla gelmezdi. Ama artık darbelerin YSK eliyle de yapıldığı zamandayız. Sonuçları “Evet” lehine değiştiren YSK’nın hukuk dışı kararı, darbe niteliğindedir. Darbeye karşı, adaletsiz seçimlere karşı, sandık güvenliği için eylem yapmak da dünyanın en meşru eylemidir.
15 Temmuz’dan sonra direnişe davet ne kadar haklıysa işte o kadar haklıdır.
Oy hakkı olduğu sürece, onu savunan eylem de olur.
Ortadoğu dahil dünyanın her ülkesinde de bu böyle. Türkiye’de de referandumun iptal edilmesi için itiraz eden ve YSK’yı istifaya çağıran haklı tepkiler devam ediyor. Bunların içinde binlerin sel olup aktığı yürüyüşler de var, YSK’ya verilen dilekçeler de var, uzun yürüyüşler de… Referandumu kazanmamızı sağlayan çeşitli, yaratıcı, kısaca halkın elinde avucunda ne varsa, onunla her yolu deneyerek yarattığı “Hayır Hareketi”nde olduğu gibi sürmesinde de fayda var.
*
Seçim sürecinde olduğu gibi bu süreçte de kadınlar gerek genel eylemlere katılım, gerek kadın yürüyüşleri ve gerekse tek kişilik protestolarda, yine önemli özneler. YSK önünde “çaldığınız paralar sizin olsun, oylarımızı verin” diyenden, doktorluktan istifa edip YSK önüne bir uzun yürüyüş eyleyene, kadınlar yine önde mücadele ediyor. Hayır diyen milyonlarca kadın var; kadınların yarısı, genel nüfusun dörtte biri çok aktif biçimde hayır demeye devam ediyor.
Elbette “evet” diyen kadınlar da az değil. Ama referandum sonuçlarını ve kadınların nasıl oy kullandığını incelediğimizde yine “hayır” diyenlerin görüşleri doğrulanıyor. Şöyle ki; oy kullanan kadınların yarısı evet, yarısı hayır diyor. “Evet” diyen kadınların çoğunluğu “ev kadını”, “Hayır” diyen kadınların çoğunluğu çalışıyor.
Tersinden söylersek; çalışan kadın “hayır” demiş. Tıpkı büyük kentler gibi.
Modern haklarına sahip çıkan ve bu cesareti bulabilenlerin, kentliler, çalışan kadınlar ve çoğu ilk kez oy kullanan gençler olması da tüm toplumun yararına büyük bir imkândır. Çalışma ve kent hayatı herkesi değiştirir, en eski ayrımcılıktan kurtulmak isteyen kadınları çok daha fazla değiştirir.
Peki, “ev kadınlarının” %65 oranında “evet” demesine ne demeliyiz? Bağnazlıkla ve bilinçli biçimde kadın düşmanı bir rejime onay veren kadınlarla siyaseten mücadele etmeye devam edeceğiz elbette ama burada durup anlamamız gerekenler var;
Kazanmamış bir başkanlığın bize çok şey kaybettirmesine karşı sonuna kadar itiraz etmeliyiz. Bu bakımdan kadınlar için de önümüzdeki somut sorun, şaibeli seçim sonuçlarıdır, ilk buna karşı durmaz isek hukuku tümden kaybedebiliriz. Hukukun ortadan kaldırıldığı bir toplumda en ağır zararı kadınların göreceğinden de hiç kuşku yoktur. Referandum iptal edilmesi, YSK’nın hesap vermesi için, kimseyi yalnız bırakmayarak her yolla, her imkanı kullanarak mücadeleye devam.
Birlikte güçlü olduğumuzun bilinciyle ortak kadın mücadelesine de devam etmeli, önümüze gelen güncel meselelere şimdiye kadar olduğu gibi birlikte refleks vermeye devam etmeliyiz. Ki önümüzde buna daha çok ihtiyaç duyacağımız bir dönem açılıyor.
Ne kadar iyi ki, bu dönem dünyada ve Türkiye’de kadın hareketinin canlı olduğu ve bambaşka bir güç ve özgüven kazandığımız bugünler de açılıyor.
Daha ne olsun?
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.