Aliağa’nın Aşağı Şakran mahallesinde yapılması planlanan” jeotermal kaynak arama” amaçlı sondaj çalışmasına İzmir Valiliği’nce “ÇED gerekli değildir” kararı verildi. Söz konusu bölge, hem tarım arazisi vasfında hem de birinci derece deprem bölgesi
Aliağa’nın Aşağı Şakran mahallesinde yapılması planlanan” jeotermal kaynak arama” amaçlı sondaj çalışmasına İzmir Valiliği’nce “ÇED gerekli değildir” kararı verildi. Söz konusu bölge, hem tarım arazisi vasfında hem de birinci derece deprem bölgesi
Son dönemde devlet destekli sermayedarların hedefinde olan ve sık sık rant projeleri ile gündeme gelen Kuzey Ege bölgesi, bu kez de jeotermal kaynak arama projesi ile talan edilmeye hazırlanıyor. İzmir’in Aliağa ilçesi Aşağı Şakran mahallesinde Ahmet Hamdi Sülükoğlu tarafından yapılması planlanan jeotermal kaynak arama amaçlı sondaj çalışması projesine İzmir Valiliği’nce “ÇED gerekli değildir” raporu verildi. Valiliğe sunulan proje dosyasında bölgeye verilecek zararın yanı sıra, sondaj yapılacak bölgede bazı fay hatlarının bulunmasının yol açabileceği tehlikelere de değinildi.
Proje için ruhsat alanı, 2 bin 500 hektar alan olarak belirlenirken, projede onaylanan ÇED alanı içerisinde 200 metrekare büyüklüğünde 1 adet araç parkı alanı, 200 metrekare büyüklüğünde 1 adet bitkisel toprak stok alanı, 100 metrekare büyüklüğünde 1 adet çamur havuzu alanı, 150 metrekare büyüklüğünde 1 adet şantiye alanı kurulması planlandığı belirtildi. Bunların yanı sıra proje alanı, Aşağı Şakran mahallesine yalnızca 800 metre mesafede ve tarım arazisi vasfında. Faaliyet alanına en yakın orman alanı ise Çevre Düzeni Planı’na göre yalnızca 650 metre uzaklıkta.
Söz konusu projede şirket sahibi, belirlenen alan içerisinde yalnızca bir adet sondaj kuyusu açacağını belirtse de projede, gerekli verim alınamadığında yeni sondaj kuyuları açılabileceği de ifade edildi. Projede, “Söz konusu lokasyonda açılacak sondajlardan gerek ısı, gerekse de debi olarak verim alınamaması durumunda ruhsat sahası içerisinde yeni sondaj yerleri belirlenebilecektir” denildi.
Yapılacak tüm çalışmaların maliyeti olarak 600 bin TL miktar gösterildi.
Projede sondaj çalışmalarından önce ilk olarak belirlenen lokasyondaki bitkisel toprağın sıyrılacağı belirtildi. Tarım arazisi vasfında olan alanda bitkisel toprağın sıyrılmasının ardından yapılacak işlemler sonucu ortaya çıkacak atık miktarı ise ürkütücü. Proje kapsamında oluşacak evsel nitelikli katı atık miktarı 11,4 kilogram/gün olarak hesaplanırken, bölgede tonlarca kimyasal bir arada kullanılacak. Birçoğu kanserojen etkisi olan kimyasallar ise şu şekilde: Bentonit, Polianyonik Selüloz, Kostik Soda, Soda Külü, Xanthan Sakızı, Kromsuz Lignosülfonat, Sentetik Polimer, Sıcaklık Stabilizatörü, Kireç, Kromsuz Lignosülfonat.
Öte yandan yapılacak işlemlerden bölgedeki fauna (belli bir bölgede yaşayan hayvanların tümü) da olumsuz etkileneceği de açıkça belirtildi. Projede “Fauna türleri çalışma sürecinde ortamdaki gürültü ve hareketlilikten etkilenecekler ve çevredeki daha uygun alternatif yaşam alanlarına çekileceklerdir. Dar yaşayışlı fauna türlerinde bir miktar kayıp olabilir” denildi.
Valilikçe onaylanan bu projenin en dikkat çeken kısmı ise bölgenin birinci derece deprem bölgesi olduğunun bilinmesi. Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı, Deprem Dairesi Başkanlığı’nın web sayfasından alınan “Türkiye Deprem Bölgeleri Haritası”nda İzmir, birinci derecede deprem kuşağı içerisinde yer alıyor. Sondaj yapılacak bölgede fay kırılmalarının olduğu da biliniyor.
Söz konusu projeyi ve valiliğin tavrını değerlendiren Doğal Kültürel Yaşam Girişimi Sözcüsü Tuncay Karaçorlu, bölgede yapılacak böylesi bir projenin birçok zarara sebep olacağını belirterek, ÇED değerlendirilmesinin mutlaka yapılması gerektiğini söyledi. Bölgenin fay bölgesi olduğuna dikkat çeken Karaçorlu, “Bölgede jeotermal kaynaklarının olması, bölgenin jeolojik özelliklerinden kaynaklanıyor. Bu amaçla fay bölgesi olan bu bölge, mutlak ÇED uygulamasına tabi olması gereken bir bölgedir. Çünkü bölgenin özelliği zemin yer altı suyunun kullanımı anlamındaki jeotermal enerjinin çıkarımı sırasında çok önemlidir. Yer altı zemininde yaratılacak her türlü müdahale farklı yüzey tehlikelerini yaratabilecek durumdadır” dedi.
Bölgenin tarımsal ve ekolojik açıdan korunması gerektiğini söyleyen Karaçorlu, “Kamusal bir kullanımın başka bir kamusal ihtiyacın önüne geçmemesi anayasal bir zorunluluktur. Kaldı ki bölge, tarımsal ve ekolojik özellikleri ile öncelikli korunması gereken alanlarımızdandır” dedi. Valiliğin bir girişimci gibi davranmaması gerektiğini vurgulayan Karaçorlu, son olarak şunları söyledi: “Bölgede sadece tekil ölçekte değil kapsamlı bir bütünsel bölge ÇED değerlendirmesi yapılmalıdır. Ülkemizde böylesi parçacı ÇED uygulamalarının olumlu sonuçlanması ülkemizin doğal ve tarımsal kaynaklarına zarar vermiştir. Bunun için bırakın burada parçacı uygulamayı, mutlaka bölgesel ÇED yapılmalı ve ona uygun karar verilmelidir. Valilik bu konunun girişimcisi gibi davranmamalı ÇED’in kamusal özelliğinden yola çıkarak, ÇED uygulamalarını her noktada zorunlu kılacak idari kararların tarafı olmalıdır.”
Kaynak: dihaber