Çok iyi anımsadığım kadarıyla en önemli toplumsal dayatma ve baskı argümanı, yeni anayasaya hayır demenin anarşist olmakla eşdeğer olduğu üzerineydi
Çok iyi anımsadığım kadarıyla en önemli toplumsal dayatma ve baskı argümanı, yeni anayasaya hayır demenin anarşist olmakla eşdeğer olduğu üzerineydi
1982 anayasası oylanırken, Anadolu’nun bir yerinde, zamanın genç ama ürkek bir yüreği de “hayır” demişti. Hayır diyebilme koşullarının ve ortamının zor olduğu, hayır oyu verebilmeye vermeye ilişkin toplumsal baskının devlet ve hükümet dayatmasını çok aşan bir dayatmaya dönüştüğü bir halk oylamasıydı yaşanan. Çok iyi anımsadığım kadarıyla en önemli toplumsal dayatma ve baskı argümanı, yeni anayasaya hayır demenin anarşist olmakla eşdeğer olduğu üzerineydi.
O dönemde 82 Anayasası ile ilgili olumsuz ve eleştirel yazı okumak neredeyse olanaksız olduğu gibi, bu konuda uluorta konuşabilmek ve tartışabilmek de mümkün değildi. 82 Anayasasına “hayır” denmesi gerektiği yazılarının tek tük yazıldığı ama bunu her yerde ve her zaman ifade etmenin mümkün olmadığı süreçte aklımıza takılan, “Madem bu kadar iyi ve güzel, o halde bu yaşananlar ne?” sorusuydu.
Herkes her şeyin ne kadar da güzel olduğunu söylüyordu
Neden “hayır” dediğimize ilişkin gerekçelerimiz tıpkı içinde bulunulan yaşımız gibi gençti. Örneğin silahlı bir sürü adamın her zaman ve her yerde bulunuyor olmaları çok tehdit ediciydi. Birtakım üniformalı insanların ansızın hayatımızın orta yerine giriveriyor olmaları tedirginlik veriyordu. En kötüsü de tanıdığımız, tanımadığımız herkes her şeyin ne kadar güzel olduğunu söylüyor olmasıydı. Evet, sözde darbe gerekçesini de oluşturan insanların birbirlerini öldürüyor olmalarına ilişkin “anarşi ve terör” şıp diye kesilivermişti. Ama darbe olalı iki yıl geçmişti ve hayatımız öyle söylendiği gibi ne kolaylaşmış ve ne de güzelleşmişti.
Aradan geçen bu iki yılın sonunda artık demokrasiye geçme zamanının geldiği söylenmişti. Bunun için yeni bir anayasa şarttı. Çünkü demokrasi için 1960 Anayasası’nın bol geldiği iyice kafalarımıza kazınmıştı. Ancak bu anayasa bolluğunun ne demek olduğunu daha sonraları anlayabilecektik. Üstelik eski Anayasada sözü edilen bolluğun demokrasiye değil de nasıl “anarşi ve teröre” neden olduğunu anlayabilmemiz için biraz daha zaman geçmesi gerekiyordu. Nasıl oluyordu da, bir anayasa demokrasi için “bol” gelebiliyordu? Ya da “bolluk” demokrasiye nasıl engel olabiliyordu?
İşte genç ruhumuz ve beynimiz aynen bu şekilde düşünüyor ve bunları doğru analiz edemiyordu belki ama işin içinde bir hinlik olduğu duygusu da bir yerimizde büyüyordu durmadan.
Oy verdiğimiz köy, çevresinde “aydın” bir köy olarak bilinirdi. Bugünden bakınca genel olarak laik ve muhalif toplumsal bir yapısı olduğunu söylemek olası. Okuyanı, yazanı ama bir o kadar da lumpeni de çoktu. Her köyde olduğu gibi işbirlikçisi, paçayı yırtmışı, fakiri ve cin fikirlisi de mevcuttu. Hala da öyledir. Ama o eski görüntüdeki muhalifliği biraz farklılaşmış olsa gerektir.
Her neyse, köyümüzde jandarmanın sağladığı güvenli ortamda(!) 82 Anayasası halkoylaması yapılmış ve sonuçları Türkiye ortalamasına denk düşecek şekilde ortaya çıkmıştı. Korku ve toplum mühendisliği işe yaramıştı. Anarşi bitmişti ya daha ne olsundu. Türkiye’nin bütünü büyük oranda “evet” demişti, köyümüz de aynı şekilde buna iştirak etmişti.
O “aydın köyümüzün” amcaları, dayıları üç beş tane “hayır” oyunun kimlere ait olduklarını şıp diye çözüvermişlerdi. Sanki işleriymiş gibi. Zaten açık renk ve oldukça şeffaf zarfların içindeki turuncu “hayır” oyu olabildiğince sırıttığı için kimlerin hayır oyu verdiğini çözmek için aşırı zahmete ve çabaya da gerek yoktu.
Muhtemelen köyümüzden çok az hayır oyu çıktığı için köy pek mağdur olmamıştı. “Hayır” oyu verenlerin içinde, ruhu şad olsun, o gün için seksen yaşına merdiven dayamış yaşlı bir Anadolu kadını da vardı emin olduğum. Onun gerekçesi de tıpkı kendisi gibi yaşlı, haklı ve cesurcaydı.
Günümüzde geldiğimiz noktada “hayır” demek, belki o günkü kadar zor görünmüyor olabilir. Ama öyle değil. Özetle durum o günkünden çok daha elverişli ve daha kolay değil.
Örneğin;
Tüm bunlar bu halkoylamasının 1982 halk oylamasından daha kolay olmadığının ya da daha etik ve uygar olmadığının kanıtlarıdır.
Ancak günümüz toplumu elbette 1982 yılının toplumu ile aynı değildir. Görece olsa da karşı duruş bilinci ve hatta ruhu/duygusu yabana atılamayacak kadar değişim göstermiştir. Belki bunda haksızlığa ve eşitsizliğe dayalı yeterince sınıf bilinci temelinden olmasa da bazı uygulamaların “kör gözüne parmağım” misali göstere göstere yapılmasının payı olsa gerektir.
Özetle bu ülkenin insanlarının çoğunluğunda “hayır” diyebilmek için gerekçeler üretebilme veya gerekçeleri algılayabilmeye ilişkin bir bilinç oluşmuştur. İhtiyaç duydukları örgütlülük o zamankinden çok farklı değildir belki ama kendi ayak bağlarını çözme konusunda bazı refleksler geliştirdikleri de açıktır. Bundandır ki, 1982 Anayasasının “evet” için yönetildiği ve yönlendirdiği halk ve konjonktür ile bugünkü halk ve konjonktür kesinlikle aynı değildir.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.