Türkiye’de sözde kamu elinde olan aslında iktidarlarca yıllar boyu arpalık olarak kullanılan birçok kurumun geçtiğimiz yıl kurulmuş olan Varlık Fonu’na devirleriyle birlikte tamamen el değiştireceği anlaşılmaktadır. “Hamuduyla götürmek” diye bir deyim var biliyorsunuz. Bu deyimin doğrusu ‘’Deveyi havutuyla yutmak’’ şeklindedir. Bu deyimde geçen “havut” kelimesi ise Farsça kökenli bir kelime olan “deve semeri” anlamına gelmektedir. […]
Türkiye’de sözde kamu elinde olan aslında iktidarlarca yıllar boyu arpalık olarak kullanılan birçok kurumun geçtiğimiz yıl kurulmuş olan Varlık Fonu’na devirleriyle birlikte tamamen el değiştireceği anlaşılmaktadır. “Hamuduyla götürmek” diye bir deyim var biliyorsunuz. Bu deyimin doğrusu ‘’Deveyi havutuyla yutmak’’ şeklindedir. Bu deyimde geçen “havut” kelimesi ise Farsça kökenli bir kelime olan “deve semeri” anlamına gelmektedir. Hırsızlığın boyutunu göstermek amacıyla deveyi havutuyla yani semeriyle birlikte götürmek/yutmak/yemek/çalmak anlamında kullanılmaktadır. Şu an yaşadığımız şey ise tam da budur.
Varlık Fonu’na devredildiği açıklanan kurumlara bağlı onlarca kamu şirketi de bu yolla talana açılmaktadır. Bu kurumların uhdesinde olan araziler, binalar vb. yapıların direkt satışa çıkarılacağı görülmektedir. 2,3 milyon metrekare arazinin de bu fona aktarılması her şeyi açıkça ortaya koymaktadır. Devri yapılan kamu kurumlarının şu anki değeri 30-40 milyar lira olduğu ve fonun nihai olarak 200 milyar liralık bir değere ulaştırılacağı ifade edilmektedir. Bu değere ulaşmak için kamu elinde görülen tüm yapıların fona devredileceği anlaşılmaktadır. Bakanlık tarafından ‘tapulanan’ ormanlar ile kıyılar, doğal sitler, meralar ve tarım arazileri de bu bağlamda ele alınacaktır.
ÇAYKUR!
Yaşanan bu süreçle ilgili birçok değerlendirme yapılmaktadır. Biz değerlendirmemizi ÇAYKUR üzerinden yaparak geniş fotoğrafı görmeye çalışacağız. Dönemin Özelleştirme İdaresi Başkanvekili Ahmet Aksu 2012 yılında, Kamu İktisadi Teşebbüslerinin (KİT) özelleştirilmesine devam edileceğini belirterek, ‘PTT, BOTAŞ, TİGEM ve ÇAYKUR’un özelleştirilmesinin gerekli şartlar oluştuğunda gündeme geleceğini ve bu kurumların da özelleşeceğini’ açıklamıştı. Fona devredilen kurumlar içinde ‘şimdilik’ TİGEM yer almamaktadır. Aksu’nun açıklamasında yer alan diğer 3 kurum ise Varlık Fonu’na devredilmiştir.
2012 yılında yapılan bu açıklama sonrası özellikle ÇAYKUR üzerinden gelişen tartışmalar nedeniyle bu özelleştirme gündemden düşmüştü. AKP’nin 1 Kasım seçiminde nasıl olduğu anlaşılamayan çoğunlukla yeniden iktidar olması bu konuda çok da çekinmeden adım atacağını gösteriyordu. ÇAYKUR’un özelleştirilme hesapları AKP’nin ilk iktidar olduğu döneme kadar uzanmaktadır. 2002 yılında Çay Sanayii İş Adamları Derneği (ÇAYSİAD) Trabzon’da bir toplantı düzenlemişti. Toplantının gündemi ÇAYKUR’un özelleştirilmesi üzerineydi. Bu toplantı o gün için büyük tepkilere yol açmıştı. ÇAYSİAD’ın bir özelliği ise üyelerinin neredeyse tamamının çay ihracatçılarından oluşması ve tek üretici üyesinin Lipton firması olmasıdır.
ÇAYKUR’un fon eli ile içinin boşaltılacağını hatta tüm varlığı ile satılabileceğini geçmiş tartışmalar ve açıklamalardan görebiliyoruz. Bu durumun sonuçları, çay üretim alanlarının daraltılmasıyla şirketlerin hakim olduğu sadece ‘organik’ vb. süslemelerle üretim yapılan alanlardan oluşan dar bir bölgede çay üretimi sürerken çaylık alanlar yerini enerji tarımı, maden faaliyetleri ve Körfez zenginlerinin yaşam alanları gibi birçok etkinliğe bırakacak. Bunun dışında ÇAYKUR’un hakim olduğu çay piyasası tamamen Lipton başta olmak üzere şirketlerin eline geçecek.
Lipton firması kendi sunumlarında Türkiye’nin 2,8 kg çay tüketimiyle dünyanın en büyük tüketicisi olduğu vurgusunda bulunuyor. Lipton Türkiye’deki fabrikalarında topladıkları çayların Kenya, Endonezya ve Seylan’dan getirdikleri çaylarla harmanladıklarını ve yeni bir tat elde ettiklerini övünerek anlatıyor. ÇAYKUR’un yok edilmesinden en büyük çıkarı olan firma Lipton olacaktır. ÇAYKUR’un fon eliyle yok edilmesi veya satılmasının sonuçları ise bölge için tam bir yıkım anlamına geliyor. Lipton’un Afrika ve uzak doğudaki çay üretim alanları Türkiye’deki üretim alanlarına ihtiyaç duymayacak kadar büyük ve geniş.
Bu süreci Hayır oyları durdurabilir!
ÇAYKUR için ortaya koymaya çalıştığımız gerçekler, diğer kamu kurumları açısından da farklı bir yolun izlenmeyeceğini gösteriyor. Uzun yıllardır örneğin Ziraat Bankası’nın özelleştirilmesi üzerine çalışmalar sürerken Varlık Fonu meselesini sadece kredi bulmak ve bu amaçla bu kurumları ipoteklemek olarak açıklamaya çalışmak durumun önemini hafifseten bir yaklaşım olacaktır. Elbette bu yanıyla da ilerleyecekleri süreçte, temel hedef kamu kurum ve kuruluşları ile kamu uhdesinde bulunan tüm yapıların sermaye eline teslim edilme sürecinin yaşanacağını tüm veriler bizlere göstermektedir. Yapılacak olan referandumda “Hayır” oyları güçlü bir biçimde ortaya çıkarılamazsa planladıkları her şeyi hızla hayata geçireceklerdir.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.