Kimi uzmanlara göre Antikite’den beri insanın çıkardığı değerli madenlerin %40’ı sular altında. Fransa’nın karasularında 200.000 kadar batık olduğu söyleniyor. Akdeniz’de 10.000 batık bulunuyor ve sadece 200 kadarı ziyaret edilmiş
Kimi uzmanlara göre Antikite’den beri insanın çıkardığı değerli madenlerin %40’ı sular altında. Fransa’nın karasularında 200.000 kadar batık olduğu söyleniyor. Akdeniz’de 10.000 batık bulunuyor ve sadece 200 kadarı ziyaret edilmiş
Teknolojinin ilerleme hızı ve yeni buluşları baş döndürücü. Her yeni teknoloji insanlığa hizmet ettiği kadar (tıp alanında) bunu amacından saptırıp özel (sömürü amaçlı), kirli (savaş) amaçlarla kullanmak isteyenlerde var ve hep var olacak. Robotlar emeğe zor işlerinde ya da yaşlılara yardımcı olurken define arayanlara da yardımcı olmaktadır.
Teknolojinin yeni buluş ve araçlarıyla tehdit ettiği alanlardan biride su altında bulunan batık ve içerdikleri definelerdir.
1752 yılında Hollanda Hint kumpanyalarına ait Geldermalsen gemisi Endonezya açıklarında batar. 1986 yılında bir İngiliz firması batığı bulur ve batıktan elde ettikleri malları açık artırmada Amsterdam’da satarlar: Altın, porselen, çay. Elde ettikleri gelir 16.000.000 dolardır. Ülkeler arasında sorun çıkar. Gemi Hollanda bayrağı taşımaktadır. Endonezya “Benim kara sularımda batmıştır ve batık bana aittir” der. Çin ise eski, değerli porselenlerini ister. İş işten geçmiştir ve hukukun yapabileceği fazla bir şey yoktur.
1804 yılında İspanya kalyonu Nuestra Senora de las Mercedes, Peru’dan altın ve gümüş madenleriyle dönerken Portekiz açıklarında batar. ABD’li firma Odyssey Marine Exploration batığı 2008’de bulur ve değerli madenleri çıkarır. Elde ettiği gelir 370 milyon avrodur. İspanya geminin kendine ait olduğunu ve tarih miras niteliğinde olduğunu iddia ederek hak talep eder ve hukuk savaşı başlar. İspanya 20.000 parça sikkenin Lima’da XVIII.yüzyılda basıldığını kanıtlamaya çalışır. İspanya hükümeti Tampa mahkemesine başvurur ve mahkeme şirketi 1 milyon dolar cezaya çarptırır ve ayrıca tüm çıkarılan ve İspanya’nın malı olan parçaları geri vermek zorunda kalır.
1998 yılında kaptan Ciccio, Sicilya boğazında sürtme ağı ile karides avı yaparken ağına bronzdan 2 metre boyunda ve M.Ö. IV. yüzyıla ait olan “Dans eden Satir” heykeli 300 metre derinlikte takılır. Uzmanlara göre heykel Yunan heykel sanatçısı Praxitèle’e aittir. Vandalların kralı Genséric, Roma’yı M.Ö.455’de yağmalarken ele geçirmiştir. Kartaj’a giderken Pantelleria dolaylarında gemisi batmıştır. İşte dünya varlığına ait olabilecek bir heykel yüzyıllar sonra gün yüzüne çıkmıştır. Heykel kaptan Ciccio’nun memleketi Mazara del Vallo kentinin müzesinde yerini alır.
Karadeniz’de Bulgaristan kıyılarından çokta uzakta olmayan bir yerde, 800 metre derinlikte, Black Sea Map (karadeniz haritası) projesi çerçevesinde bir batık mezarlığı yakın zamanda bulunur. 40 kadar Osmanlı ve Bizans batığı yatmaktadır. Karadeniz derinliğinde oksijen eksikliği olduğundan batıklar iyi korunmuştur. XVII ve XIX yüzyıl arası battığı düşünülmektedir. Kimileri 1200 yıllıktır. Gemi yolları, insan ticareti, kölelik, insanların beslenmesi gibi konularda arkeologlara paha biçilmez bilgiler vereceklerdir.
1975 yılında Havai açıklarında batan Sovyet denizaltısını çıkarmak için (17.000 ayak derinlikte) CIA gizlice kurtarma çalışmaları yürütür ama başarısız olur.
Bu arada Bill Warren adlı ABD vatandaşı bir batıkçı Usame ben Laden’in denize atılan cesedinin peşindeymiş….Bu batık bulunursa epey para eder!
Bu örnekler gibi yüzlerce örnek vermek olanaklı. Deniz altı batıklarla kaynıyor. UNESCO’nun sayılarına göre 3 milyona yakın batık var. Kimi uzmanlara göre Antikite’den beri insanın çıkardığı değerli madenlerin %40’ı sular altında. Fransa’nın karasularında 200.000 kadar batık olduğu söyleniyor. Akdeniz’de 10.000 batık bulunuyor ve sadece 200 kadarı ziyaret edilmiş. Tehlikeli ve kirletici batıkların %25’i Kuzey Atlantik’te. Avrupa kıyılarındaki batıkların %70’i 1. ve 2. Dünya paylaşım savaşının batıkları: Denizaltılar, savaş gemileri, ticari gemiler.
Özellikle, sömürgeci toplumların Uzak Doğu ya da Amerika olsun sömürgelerinden getirdikleri mal ve metaları taşıdıkları yüzlerce gemi deniz yollarında batmış; okyanuslarda, Akdeniz’de, Hint okyanusunda. Şimdi özel şirketler bunların ve içerdikleri hazinelerin peşinde, hem de yeni tekniklerle. Avrupalılar, Güney Afrikalılar ve Avustralyalılar en önde gelen batık arayanlardır.
Su altı insanın ilgisini hep çekmiştir. Değişik alanlar su altıyla ilgilenirler. Arkeoloji batıklar aracılığıyla geçmiş uygarlıkları, tarihi araştırır. Sadece altın, gümüş gibi değerli madenler değil diğer nesnelerde ilgilerini çeker. Bunlar geçmiş uygarlıkların izleridir ve bilgi susuzluğumuzu giderirler. Araştırma merkezleri-kamu ya da özel-su altı yaşamını incelerler. Hayvan ve bitkilerin gelişmelerini izlerler. Suyun niteliğine bakarlar. İnsanların ve sistemlerinin nasıl su altını da mahvettiğini-atık sularla, çöplerle, kimyasallarla, plastikle- anlatmaya çalışırlar. Gelecek için öngörülerde bulunur ve önlem alınmasını isterler. Deniz altında çalışma yapan şirketler ise kablo, boru döşerler. Deniz altı tünelleri, petrol platformları için su altının incelenmesi gerekir. Balıkçıları unutmamak gerekir. Ekmek kapılarıdır deniz üstü ve deniz altı. Askeri amaçları da dikkate almak gerekir. Mayınlar, denizaltılar, yunuslar askeri açıdan su altında dikkat çeken araştırma alanlarıdır. Deniz altı haritacılığını da unutmamak gerekir. Batık avcıları ise bizim konumuz.
İşte su altını inceleyen tüm bu kurum ve kişilerin birtakım araçlara, teknik araçlara gereksinmesi vardır. Suyun derinliklerine inmek gerekir ki bu derinlik yani batıkların olduğu derinlik 50 metre ve 2000 metre arasında değişmektedir. Balıkçılar sürtme ağlarıyla 1800-2000 metreye kadar tarama yapmaktadırlar.
Son yıllarda 50 metre derinliğe kadar görüntü veren uydudan gelen resimler var. Yine robotlar dalgıçların yerini almaya başlıyor. Batıkçılar durur mu, onlarda yeni teknolojilerin peşinde.
İlk batık arayışı XIX.yüzyıl başlarında İngiliz Deane kardeşler tarafından Royal Gerorge ve Mary Rose adlı batan iki yelkenlinin aranmasıyla başlıyor. O günden bu yana da devam ediyor.
1950’li yıllarda dalgıç tulumu ya da aygıtının bulunması su altının daha fazla araştırılmasına neden olur. Aynı zamanda büyük kolaylık. Her alanda olduğu gibi, su altı araştırmalarında robotlar devreye giriyor
Su altında kullanılan robotlar ikiye ayrılır:
1- Gözlem-Araştırma araçları (OBSROV-Observation Remotely Operated Vessels): Bunlar daha çok su altı kablo, boru döşeme, petrol platformları(kaçak gözleme), tuzluluk, manyetik alan gibi alanlarda ölçüm yapmak için kullanılırlar.
2- Su altı iş robotları (Workelass remotely Operates Vessels): Bunlar daha çok iş yapan bağımsız robotlardır. Gaz kaçağı, kaynak yapma, petrol, maden araştırma gibi alanlarda kullanılır.
3000 metreye kadar inebilirler ve 300 bar baskıya dayanıklıdırlar. Bugün dünyada 1500 kadar bu tür araç kullanılmaktadır.
Son zamanlarda ise bağımsız robotlar yapılmakta ve denenmektedir.
Bunlardan biri Ocean-One adlı insanımsı robot. Eli kolu var. ABD Stanford üniversitesinde geliştirilen bu robotun denemeleri Fransa’da yapılıyor. 100-1000 metre arasında çalışacak. 15 Nisan 2016 yılında Marsilya kenti açıklarında 90 metreye kadar dalıp ünlü “Lune” batığına ulaşır. Lune 1664 yılında batan 14.Luis’nin yelkenlisi. Önceki aletler ağır, hantal ve 60-100 metre ötesine gidemiyordu. Ayrıca finansman sorunları da araştırmaları engelliyor.
Estonta Tallin Teknoloji Enstitüsü’nün geliştirdiği U-CAT ise kaplumbağa biçiminde bir robot. Biyotaklitçilik yoluyla kaplumbağanın dalışı incelenip yapılmış. Baltık denizinde araştırmalarda kullanılacak.
Deep Trekker firması ise insansız su altı (İSUA) aracı peşinde. Uzaktan kumandalı aynı havada hareket edenler gibi. Askeri ve polis operasyonlarında su altında kullanılması da düşünülüyor.
Çin de boş durmuyor ve her alana el attığı gibi su altı için SPC-II robotunu geliştiriyor. Estonya’nın geliştirdiği U-CAT’ine benzer.
Fransa Montpellier Üniversitesi’nin Bilişim, Robotik ve Mikroelektronik laboratuvarında geliştirilen “Corsaire -1- Speedy” robot çalışmaları var. Üç parmaklı ele sahip bir robot. 1000 metre derinlikte çalışabilecek.
Deniz altı batık dolu. Teknoloji de gelişiyor. 3 boyutlu görüntüler, uydu görüntüleri de ellerinin altında. Bir zamanların karada kullanılan metal arayıcıları (detektörler) yerine yeni teknolojiler gelişiyor, hem de bu kez su altı için. Neden batıkçılar da yararlanmasın….Su altındaki keşiflerin %80’i batıkçılar yoluyla bulunmuş. Devlet’in imkanları kısıtlı. Yeryüzünde sorunları halletti mi ki su altına insin!
Batık arayışları resmi ya da kaçak olarak yapılıyor. Kaçak oldu mu aynen yeryüzünde olduğu gibi batıklar bozuluyor, parçalanıyor. Sanki buldozer geçiyor batıkların üzerinden. Çünkü onların aradıkları değerli maden ve paraya dönüşebilecek diğer eşyalar. Tarih, koruma, geçmiş, uygarlıklara saygı, ortak miras umurlarında değil. Bu arada kimi batıklar tehlikeli maddeler içeriyor. Petrol var, gaz var, kimyasal var, savaş gemileri batıkları var. Ama batıkçıların gözünü para bürüdüğü için bunlara dikkat etmedikleri gibi su altı yaşamına zarar veriyorlar.
Birleşmiş Milletlere göre son on yılda (2000-2011) 30 kadar batık imha edilmiş, zarar görmüştür, özellikle Asya’da. 50.000 kadar tarihi, arkeolojik nesne kaybolmuştur. Bir kısmı daha sonra internette satışa sunulur ya da özel koleksiyonlarda ortaya çıkar.
Batıkların peşinde koşan birçok şirket ve kişi var. Batık bulmak kolay değil. Finansman gerekli çünkü bulmak ve çıkarmak kolay olmadığı gibi zaman alıyor. Uzun süre araştırma yapmak gerekiyor. Batığı çıkarmakta uzun zaman alıyor. Su altı karada çalışmak gibi değil, zaman istiyor.
Ayrıca bulacağınız hazine çalışmalarınızın karşılığı olabilecek mi, bilemiyorsunuz. Yaptığınız çalışma size sadece kimi bilgiler veriyor. Bu alanda çalışan birçok özel şirket var: Galleon Ventures, Seaquest İnternational, Subsea Research, Blue Water Recoveries Deep Ocean Research ..
Peki yasalar, sözleşmeler ne diyor bu konularda? Kişi ve özellikle Devletler batıkçılar ve buldukları arkeolojik ve tarihi hazineler karşısında ne yapabilirler? Hukuk yardımcı olabilir mi?
Uluslararası sözleşmelerden biri olan1958 Cenevre Deniz Hukuku sözleşmesi batıklardan söz etmez. 1982 tarihli Montego-Bay deniz sözleşmesi az çok batıklardan söz eder. Bu sözleşmelerde batan savaş gemileriyle ilgili maddeler vardır ve bunlar dokunulmazlık çerçevesinde ele alınır yani bu batıklar korunur ve bayrağını taşıyan devlete verilir ya da teslim edilir. Montego-Bay sözleşmesinin 149. ve 303. maddeleri arkeolojik ve tarihsel nesnelerden söz eder. Ticarileştirilmesini ve kaybolmalarını önlemek ister. Ancak yorumlar farklı olup, karasuları, açık deniz, ekonomik bölge gibi kavramlar nedeniyle belirsizlik vardır. Ayrıca 1989 denizde yardım ve kurtarma (Londra), 1974 denizde insan hayatı kurtarma, 1954 hidrokarbürlerle denizlerin kirlenmesini önleme gibi sözleşmelere bakmak gerekir.
Bu konuda önemli adımlardan biri 6 Kasım 2001 tarihinde imzalanan su altı kültürel varlığını korumayla ilgili sözleşmeyle atılmıştır (CPCCS). UNESCO’nun başkanlığında yürütülen bu sözleşmeyle en 100 yıldan beri batmış olan kültürel, tarihsel ya da arkeolojik batıklar koruma altına alınmaktadır. Ama sadece 55 ülke imzalamıştır ve esas batıkçıların ve şirketlerin bulunduğu ABD, Güney Afrika, İngiltere, Almanya, Norveç, Yunanistan, Kanada gibi ülkeler imzalamamışlardır. Unesco kaçakçılığa biraz son vermek amacıyla bu alanda üç bölge tanımlar: 1-24 mil’e kadar karasuları ve buradaki batıklar ilgili devlete aittir. 2-200 mile kadar ekonomik bölge olup komşu ülkelere aittir. 3-Uluslararası bölge hukuksuz bölgedir ve batık bulunduğunda gümrüğe bildirmek zorundadır.
Uluslararası sözleşmeler dışında her ülkenin batıklarla ilgili mevzuatı vardır ve karasularını ilgilendirir. İngiltere batığı bulan satabilir derken, İspanya’da yasaktır ama yağmalama devam etmektedir. Portekiz’de batığı bulan değerin %30-ile %70’ini alabilir. Fransa yasaklamıştır ve batığı bulan yerinde bırakmak ve haber vermek zorundadır. Ülkeler arasında yapılan ikili antlaşmalarda vardır.
Ülkemizde durum nedir, kaç batık bulunmuştur, bulunmaktadır? Araştırma yapılmasında yarar vardır. Su altı haritaları çıkarılmalı, uzmanlar (üniversitelerde olduğu gibi gümrüklerde) yetiştirilmelidir.
Diğer birçok konuda olduğu gibi hukuk hep arkadan gelmektedir. Deniz altı varlıklar zarar gördükten sonra çözüm aranmaktadır.
Karada olduğu gibi su altı varlıkları da korunmalı ve açgözlü kimi şirketlerin bunları yağmalamaları, satmaları engellenmeli ve gerekirse ağır cezalar verilmelidir. Batıklar ulusal varlığa dahil edilmelidir.
Birkaç kitap:
J.Pierre Joncheray: Les epaves de la grande guerre, Gap.
Anne-J.Pierre Joncheray: Secrets d’Epaves, belin, 2013.
Patrice Strazzera: le sommeil des epaves.
Le monde gazetesi, 29 Eylül 2016.
leparisien.fr; rdb.bruylant.be; legalnews.fr; lefigaro.fr; resistanceauthentique.net; scinecesetavenir.fr; anguillesousroche.com; herodote.net; fr.wikipedia; liberation.fr; letemps.ch; persee.fr; lejournal.cnrs.fr; motherboard.vice.com; lesnumeriques.com;
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.