Peki ama üniversiteler niye bu kadar hedefte diye soruyorlar CERN’deki dostlarım bana. Üniversite hocaları ülkenin politikasında bu kadar önemli bir rol mü oynuyorlar ki, 12 Eylül darbesinde üniversiteden atılanların 20 katı kadar akademisyen atılmış durumda şu anda?
Peki ama üniversiteler niye bu kadar hedefte diye soruyorlar CERN’deki dostlarım bana. Üniversite hocaları ülkenin politikasında bu kadar önemli bir rol mü oynuyorlar ki, 12 Eylül darbesinde üniversiteden atılanların 20 katı kadar akademisyen atılmış durumda şu anda?
Şu sıralarda Avrupa Parçacık Fiziği Laboratuvarı’nda (CERN) İstanbul Teknik Üniversitesi tarafından görevlendirilmiş olarak çalışıyorum. Tahmin edebileceğiniz gibi Avrupa’daki okumuş yazmış kesim Türkiye’deki gelişmeleri yakından takip ediyor. Avrupa ciddi bir yer; her ne kadar bizim Avrupa Birliği’ne başvurumuzdaki süreç oldukça gayrı ciddi olsa da, Avrupalılar kendilerine katılmak için başvuran bir ülkeyi daha dikkatli izliyorlar. Bizim hakkımızda bildikleri, bizim onlar hakkında bildiklerimizden ortalama olarak çok daha fazla.
Hal böyleyken doğal olarak son gelişmelerle ilgili olarak bana bir sürü sorular soruyorlar. Bunlara cevap vermekte zorlanıyorum. Üniversite kapısında tekmelenen öğretim üyelerinin fotoğraflarını nasıl açıklayabilirim Avrupa’daki meslektaşlarıma? Desem ki, “Diplomasız biri tarafından yönetildiğimiz için, üniversite hocalarına kin besliyorlar, o yüzden hocaları böyle dövüp yerlerde sürüklüyorlar,” meseleyi fazla karikatürize edip, tam olarak açıklamış olamayacağım. Geldiğimiz noktayı yakın tarihimizle açıklamaya çalışsam, soğuk savaştan başlayıp, NATO’ya girdikten sonra solcuların üzerine daha bir şiddetle gidildiğinden bahsetsem, yeşil kuşak projelerinden girsem gladyodan çıksam, bu sefer de çok konspiratif olacağım, bana komplo teorisyeni gibi bakacaklar.
Öyle ya, bizim kendi iç dinamiklerimiz yok mu? Tamamen “dış güçler”in elinde mi şekilleniyor davranışlarımız. Bugün Cebeci’de üniversite öğretim üyelerini döven yirmili yaşlardaki genç polisleri yetiştiren anneler soğuk savaş yıllarında beyinleri yıkanmış kişiler mi? Ya da o yılların politik ortamında empoze edilen ideolojilere göre şekillenen inançlarını çocuklara aşıladılar da o yüzden mi bu polisler düşmana saldırır gibi saldırıyorlar hocalara? Bunlar çok basma kalıp açıklamalar, CERN’de çalışan zeki fizikçilere yutturamam bunları.
Daha basit açıklamalara gidelim. Fizik aslında bilimlerin en basitidir, çünkü bütünsel olarak açıklamaz olguları. Örneğin iki atom-altı parçacık arasındaki olayları çok büyük bir hassaslıkla açıklayan kuantum kuramlarımız var ama atomların bir araya gelip de örneğin kristal gibi bir madde oluşturdukları durumun benzer bir açıklamasını tam olarak yapamıyoruz, “beliren özellikler” gibisinden kaçamak cevaplar veriyoruz. Buradaki zorluk çokluktan, sistemin kompleks oluşundan kaynaklanıyor. Tek tek parçaları açıklayabiliyoruz da, çok sayıda parça olduğunda ortaya çıkan olguyu açıklamakta zorlanıyoruz. Toplum bilimlerde iş daha da zor, hele politik olaylarda işin içinden çıkılmaz bir hale geliyor. Aslında toplum bilimler de fizikçilerin kolaycılığına kaçıyorlar çoğu zaman: beliren özelliklere sığınıyorlar, din gibi, ideolojiler gibi… Dolayısıyla elimizde açıklama olarak din, sağ-sol vs gibi Marksist terminolojide üst yapı kavramları denilen şeyler kalıyor. Daha güncel bir terminolojide bunlara “memler” de diyebiliriz.
Alt-yapı üst-yapı tartışmalarını ya da “mem”leri neler belirliyor gibi meseleleri bir kenara bırakırsak, Avrupalı dostlarıma memlekette olan biteni açıklamak için belki kısa bir tarihsel özet geçmeliyim. Onlar benzer süreçlerden 300-400 yıl önce geçmişler ama Avrupa tarihinde üniversite kapısı önünde tekmelenen hocaları hatırlamıyorum pek. O yüzden, tam da onların alışkın oldukları örneklerle olayı anlatma şansım yok gibi gözüküyor. Belki de kolaya kaçıp, Türkiye bildiğiniz bir Ortadoğu ülkesi işte mi desem? Aslında tam değil. Ama yine de sonuçta 600 yıl boyunca teokratik bir rejimle yönetilmiş ülke. Dinin kuralları toplumun en küçük hücrelerine bile girmiş. Laik bir rejime geçeli 90 yıl olmuş ama şu anki iktidarın kalemşörleri bunu bir ara rejim gibi görüp, vaktinin dolduğunu ifade etmekten çekinmiyor. Üniversite kavramı bile çok yeni. Einstein özel görelilik denklemlerini yazdığı sırada bizde adına üniversite denebilecek bir eğitim kurumu bile yok.
Peki ama üniversiteler niye bu kadar hedefte diye soruyorlar CERN’deki dostlarım bana. Üniversite hocaları ülkenin politikasında bu kadar önemli bir rol mü oynuyorlar ki, 12 Eylül darbesinde üniversiteden atılanların 20 katı kadar akademisyen atılmış durumda şu anda? Bence tam tersine. Üniversiteler lüks Türkiye için. Hepsini kapatsanız pek bir şey değişmeyecek. Zaten şu anda da neredeyse çoğu kapatılmış gibi. İktidar kendi kadrolarına yer açmak için bütün muhalifleri üniversitelerden temizlemeye kararlı gözüküyor. Amaç üniversitelerden yararlanarak memleketi daha iyiye götürmek ya da üniversiteler sayesinde gelişmek vs olmayınca, üniversiteler de sadece kendi yandaşları için bir geçim kapısı haline geliyor. O yüzden de polisler rahatça üniversite hocalarını dövebiliyorlar, çünkü onlar yandaş değil. Türkiye’nin politikası ülkede bir şeyler üretmeye, sanayileşmeye ya da bilimsel gelişmeye endeksli değil. Köprü yapılacaksa Japonlar yapar, hastanelere bir cihaz gerekiyorsa satın alırız. Teknoloji geliştirmek filan hep boş vaatler. Varsa yoksa inşaat sektörü.
Aslında üniversitelere saldırılar Cumhuriyet’in başından beri var. Ama onlar ideolojik, politik saldırılar. 1948’de solcu oldukları için üniversiteden atılanlar, 50’lerde, 60’larda, 12 Mart’ta 12 Eylülde atılanlar hep solcu ve ideolojik/politik gerekçelerle atılıyorlar. Soğuk savaş yılları o zamanlar. Oysa artık yeni bir olgu var karşımızda. Bu olguyu iyi anlamak gerek. Ülke bir şirket gibi yönetiliyor (ya da yağmalanıyor desek daha doğru olur). Şirket parti, CEO’su da (ismi lazım değil) malum kişi. Dolayısıyla partililer canla başla kendi şirketleri için, yani kendi kişisel kazançları için çalışıyorlar aslında. Böyle bir ortamda üniversitelerin hiçbir fonksiyonu yok toplumda. Günümüzdeki üniversite temizliği büyük ölçüde kendi yandaşlarına yer açmak için. Mesele sadece politik değil. Ama Cebeci’de üniversite hocalarına var gücüyle girişen polisleri yönlendiren motivasyonda din faktörü önemli bir yer tutuyor. Bu polislerin yetişme tarzı, eğitimleri vs dinle yönlendiriliyor. Kâfire saldırır gibi saldırıyorlar. Şüphesiz onlar sadece bir piyon, CEO’nun güvenlik elemanları. Zaten o yüzden ülkenin eğitim sistemi yok edildi. Cahil kas gücüne ihtiyacı var şirketin.
Öte yandan elbette meselenin politik bir yanı da var, iktidarda hiçbir boşluk olmasın istiyorlar, kontrol tamamen kendilerinde olsun istiyorlar. Yargılanmaktan korkuyorlar vs… Ama bunun gerisinde yatan ideolojik bir çarpışma değil. Geçmiş zamanlardaki gibi değil. Neoliberalizm zamanlarındayız artık. O yüzden her kesimden her ideolojiden yandaş, aynı partide (şirkette) buluşabiliyorlar. Laikliğe saldırıları bile ideolojik değil pragmatik. Çünkü laik bir eğitim sorgulayan insan üretir. Şimdiki iktidar sorgusuz sualsiz teslimiyet istiyor. Dindar nesil yetişme dertleri bu yüzden.
Liberalizm deyince (Kuzey) Amerikalı dostlar yanlış anlıyorlar. Onların memleketinde solculara liberal derler. Tarihsel ve sosyolojik nedenlerle sözcüğün farklı bir kullanışı söz konusu burada. Oysa ekonomi-politik bilimindeki yeri farklı terimin. Adındaki “özgürlük” kelimesine aldanmamaları gerektiğini hatırlatmalı ABD’li fizikçilere. Liberalizmdeki özgürlük amazon ormanlarındaki özgürlük gibi. Ormanda da özgürsünüzdür. Ama eğer bir tavşansanız leopar gelip yer sizi; yaşasın özgürlük. İnsan toplumlarında bunun karşılığı faşizan bir özgürlük oluyor. Neoliberalizm deyince kendi ülkelerindeki gibi bir neoliberalizm de anlamasınlar. Nasıl “Asya tipi üretim tarzı” diye ayrı bir şey varsa, Ortadoğu tarzı bir neoliberalizm de var. Bu tarz neoliberalizm de tek bir şirket vardır ülkede. Dolayısıyla öyle özgür rekabet filan da yoktur. Orman benzetmesine geri dönersek, birçok farklı yırtıcının dolaştığı bir orman yerine, tek bir vahşi predatörün olduğu bir ormanı hayal ederseniz Ortadoğu tarzı neoliberalizme yakın bir şey gözünüzde canlanabilir.
İşte bunları anlatmak istiyorum buradaki dostlara ama ne kadar becerebilirim bilmiyorum.
* Doç. Dr. Kerem Cankoçak (İTÜ-Fizik)
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.