Bu direnişte birileri tarihe onurla, gururla yazılırken birileri sessizlikleriyle ve dahası muhbirlikleriyle geçiyor
Cebeci Kampüsü bir haftadır akademiye yönelik saldırılara karşı direniyor. Üniversiteyi savunan akademisyenler KHK’lere, muhbir rektöre ve postallara “Hayır gitmiyoruz” diyor. Öğrenciler “Hocama dokunma” diyor. Bu direnişte birileri tarihe onurla, gururla yazılırken birileri sessizlikleriyle ve dahası muhbirlikleriyle geçiyor
Herkes kendi tarihini yazar. Ama hayatın öyle bir anı olur ki artık yapıp ettikleriniz sadece sizin tarihiniz olmaktan çıkar. Bazı kurumlar da öyledir işte. O kurumlar sizin yapıp ettiklerinizi kişisel tarihinizin ötesine taşır. Mülkiyeli olmak, İLEF’li olmak, ODTÜ’lü olmak… Liste uzar gider.
Kişisel tarihinde yolu buralardan geçenler yapıp ettikleriyle artık sadece kendi tarihlerini yazmıyorlardır. Bir yandan tarihe tanıklık ediyor, bir yandan o kurumun tarihine iz bırakıyor, bir yandan da tarihin onları nasıl yazacağını şekillendiriyorlardır. Bir tarafta Cebeci Kampüsü vardır, bir tarafta barış istediği için ihraç edilen akademisyen olmak vardır, bir tarafta da Erkan İbiş olmak vardır.
Kuşkusuz Cebeci Kampüsü’nde son günlerde tarih yazılıyor. Akademisyeni, öğrencisi, emekçisi bir arada KHK’lerle üniversiteye uygulanan tasfiyeye direniyor bir kampüs. Hayır gitmiyoruz diyen akademisyenlerin yanında “Hocama dokunma” diyen öğrencileri, “Sizler bizim gücümüz, onurumuz oldunuz” diyen emekçileri var bugünlerde.
Cebecili olmak böyledir.
İşçilerin hakları için yemekhaneyi işgal eden öğrencileri vardır, öğrencileri gözaltına alınmasın diye gözaltına alınan akademisyenleri vardır.
Ne mi oluyor Cebeci’de 7 Şubat’tan beri? Evet, tarih yazılıyor. Üniversiteyi üniversite olmaktan çıkarmaya çalışanlara karşı üniversite için direniş yaşanıyor. Hem de kazanmaya sonsuz inançla.
7 Şubat günü 686 sayılı KHK’nin çıktığı duyulur duyulmaz ihraç listelerine bakıldı. Zaten beklenen isimler listede sırayla okundu. Hemen her türlü iletişim ağına haber yayıldı. Listedeki isimler zihne kazındı.
Hemen arandı hocalar. Listeye henüz bakmayan hoca sordu “Kimler var” diye. “Siz varsınız hocam” cümlesi düğümlendi. Bir gazetecilik öğrencisi ihraç edilen hocasından demeç alamadı. Ne desin ki hocasına?
Çok geçmeden “Ne yapabiliriz” sorusuna Cebecili öğrencilerin zihinlerinde tonla cevap geldi ve hemen ertesi gün 8 Şubat’ta kampüste buluştu öğrenciler. Tabii akademisyenler de. İlk söz de orada verildi: Hayır gitmiyoruz!
Ve gerisi çorap söküğü gibi geldi. 10 Şubat gününe Cebeci’de büyük buluşma çağrısı yapıldı. 82’sindeki Korkut Hoca’dan emekli valisine, mezunundan öğrencisine, ihraç edileninden edilemeyenine herkes Cebeci kapılarındaydı o gün ve o gün tarihe geçen o görüntüler yaşandı.
Akademisyenlerin cübbesinin üzerinde polis postalları gezdi. O cübbeler Ülkü Hoca’nın odasının altına gaz geçirmemesi amacıyla serildi. Cebeci Kampüsü’nün içi dışı gaz bulutu. Ama ne fayda. “Hayır gitmiyoruz” sözü ve yıllar sonra yeniden yankılanan “Kahrolsun istibdat yaşasın hürriyet” sloganı eksik olmadı.
Onlarca hocası ihraç edilen öğrenciler kampüse, ihraçlara sessiz kalan dekanlarının ve muhbir rektörlerinin istifasını istemeye geldi 13 Şubat günü. Akademisyenlerin aldığı boykot kararı gereği hiçbir ders yapılmadı açık dersin dışında. Yeniden “Hayır gitmiyoruz” diyen akademisyenler SBF Konferans Salonu’nda yüzlerce Cebeciliye, akademiye dönük saldırıları anlattı. Sonrasında öğrenciler SBF’nin merdivenlerinde yerini aldı ve geleneklerinden aldıkları güçle dekanlarının ve Rektör Erkan İbiş’in istifasını istedi.
Yüzlerce öğrencinin bu tasfiyeye direnme motivasyonlarına baktığınızda farklı nedenler görebilirsiniz.
Fakültelerin sosyal medya gruplarında soruyorlar mesela Cebeci’nin kapısına kilit vurulduğu gün: “Pazartesi okul açık olacak mı? Açık olsa bile ders olacak mı? Ders olsa bile girecek hoca var mı?” Hayaller kurup geldiği fakültede belki ilk yılında belki de son yılında namını çok duyduğu hocaların dersini almak için ders kaydı açılır açılmaz sisteme girmeye çalışan öğrencilerin rektörden başka ne istemesi normal olur ki?
O rektör ki hocasının cübbesini postalıyla ezen polisi kampüse sokmak için bir an olsun tereddüt etmeyen, iktidara yaranma uğruna kendi meslektaşlarını ihbar eden bir rektör. Bir üniversiteli o rektörden, o rektöre ağzını açıp tek kelime edemeyen dekanlardan istifa dışında ne isteyebilir?
Yüksek lisans ve doktora öğrencilerini düşünün mesela. Mesela düşünün ki teziniz bitti ve onaylatacaksınız ama yıllarca beraber çalıştığınız hocanızın, size yıllarca emek veren hocanızın o tezde imzası olamayacak. Ne isterdiniz başka hocalarınızın geri dönmesinden ve onların ihraç edilmesinde payı olanın gitmesinden başka?
Bugün Cebeci’de dekanların ve rektörün istifasını isteyen öğrencilerin yanında akademisyenler de vardı elbette. Mesela İletişim Fakültesi’nde. Yıllarca aynı fakültede derslere girdiği, aynı koridorlarda dolaştığı Dekan Vekili Abdülrezzak Altun’a mesajlarını kapısına astığı notlarla iletti ihraç edilen akademisyenler. Kimin tarihe nasıl yazılacağını görmek için son olarak, ihraç edilen akademisyenlerin bıraktğı o notlara bir bakalım:
Ülkü Doğanay: Dekan vekili, istifa et, simit sat, onurlu yaşa!
Nur Betül Çelik: 30 yıllık arkadaşını istifa etmeden sakın ola arama!
Funda Başaran: 21 yıldır aynı İLEF’teydik. Artık İLEF gidiyor, kalan sensin.
Aylin Aydoğan: Aylardır anlattık dinlemedin. Hala iyi bir şey yapmak istiyorsan bari şimdi öğrencilerini dinle.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.