Berger’le ilgili bir yazı yazmanın kime ne faydası var? Cevabı kişiselleştirin demek zorunda hissediyorum kendimi çünkü özne olmak önemli ve değerli de bir şey
Berger’le ilgili bir yazı yazmanın kime ne faydası var? Cevabı kişiselleştirin demek zorunda hissediyorum kendimi çünkü özne olmak önemli ve değerli de bir şey
Bir kış gelmiş, uyuyamamışım sonra tüm yıllar böyle geçmiş gibiyim…
Dalgaları dinliyorum. Kulağıma değen uğultunun sebeplerinden birisi onlar, biteviye kıyıya değiyorlar. Bu gece hırçın. Yumuşacık, okşar gibi sanki uzaklaştırmak için bir hüznü ve gidişin o belirsiz kayboluşunu peşine takmak ister gibi halleri. “Merak etme çocuk.”
Yatıştırıcı bir kucaklamanın etkisiyle bakıyorum onlara gözlerimden gözlerin geçiyor. Bir yerde dokunuşun sadece tensel bir şey olamadığını okumuştum diye yazmak geliyor içimden. Çünkü bir bağı anlatmanın en kolay yolu… Tamamlanmamış bir cümle böylece kaldı.
Oysa senden bahsedecektim. Bir entelektüel, sanat eleştirmeni, ressam, fotoğrafçı ve edebiyatçının ölümünden oysa gidişin öyle bir zamana denk geldi ki ardındaki hüznün ağırlığını da yanına alıp gitmişsin sandım. Çünkü vefat ettiğini öğrendiğimde gözlerime yürüyen damlalar sağanağa dönüşmeden bilincim ipleri eline alıp, dedi ki:
“John Berger, doksan yaşına kadar yaşamış bir fani.” Bu bilinçte senin payın olduğunu biliyor olmanı isterdim.
Üstelik bilincim yine haklıydı. Daha yılın ilk günü duyduğum katliamın etkisini içimden atamamıştım. Ağlayamadığım, adını duymadığım, kim olduğunu bilmediğim nice insan savaşın kurbanı olduğundan artık yaşamıyordu. Alışmadım, derken ne kadar doğruydu söylediğim bilmiyordum ama “alışmamamız” söyleniyordu. En hassas kalemler günlerce bunu anlatmıştı, en mertleri bunu yazmıştı, en cesurlar haykırmıştı. O zaman tüm bunlar olmamış gibi mi davranmalıydım?
“İşler, güçler…” dedim içimden.
Bir yerden sonra insan kendi yolunda yürüyor. Senin için yazarım. Bu sorumluluk duygusuyla başladığım yazıya doğru bulduğum bir biçim dev”red”erim. Yakın iki insanın dertleşmesi ya da başından geçen ilginç bir olayı anlatması, öğrendiği bir şeyi, damıttığı bir fikri, düşünceyi paylaşması bir etki bırakıyor insanın üstünde tıpkı hepimiz uzaylıyız demek istiyorum. gibi varlıklarız. Hoş sohbet bir edayla kavuşmalı birbirine. Enseyi karartma demeli, hâlâ söylenecek çok şey varı dillendirmeli, bakmaktan ve görmekten bahsetmeli.
Açıl susam açıl…
Neden şaşırdın sevgili okuyucu?
Bütün filoyu ateşe verdiğimde görmeliydin? Haliç’te yankılanan sözleri, kilisede yapılan ayini hatırladım. Bir soylunun durabileceği o yere geçtim ve baktım. Fanus bir kristal gibi çatırdarken dualarına baktım. Çünkü duyulmaları gerektiğini düşünürler değil mi?
Atların ve kapıların haykırışlarını duydun? Yoksa yaşamak, diyorlar adına hassas kalpler cumhuriyetinde elimin hamuruyla dünyanın en önemli sanat eleştirmenlerinden birisinin adından bir şeyler yazmanın heyecanını dile getirmek bir yana sömürgecinin sömürge hesaplarının iyi yetişmiş bir birey üstündeki etkileri bambaşka bu nedenle yapmamız gereken ilk yerden hareket etmeye çalışacağım. Fayda ben kötü müyüm hesaplarını geri bırakır. Bu kadar basit.
Batının ve Doğunun bin yıllardır süren etkileşimi, gerilimi ve paylaşımı net bir duruş belirleme ihtiyacı Berger’in hayatını özetler. Bizim gibi. Zaten kendisi fazlasıyla bizden biri olmayı bir şekilde sağlamıştı. Nedenini soğuk kanlı, mesafeli ve bilinenleri sıralayan anlama biçimini sunuşundaki netliği olabilir, dedim kendime ancak her şeyin bir devamı var.
79’da Boğaz’ın bir yakasından diğer yakasına doğru geçerken bize anlattıklarını, bir ülkenin ekonomik, sosyal ve kültürel alanda işletilen bir planın serzenişi miydi?
Adı geçen yazıya şöyle başlıyor Berger:
“İstanbul’a dair ilk izlenimlerimi daha sonra toparlayabileceğimi düşünerek, on gün hep not tuttum (on gün sonunda farkında olmadan bir sürü alışkanlık edinmiştim).
Fakat izlenimlerimi toparlamak tahmin ettiğim şekilde basit olmadı. Maraş Katliamı’nın da yaşandığı günlerdeki siyasal şiddet, başbakan Bülent Ecevit’in on üç vilayette sıkıyönetim ilan etmesine yol açmıştı.
Sıkıyönetimin daha yeni ilan edildiği bir şehirde Rüstem Paşa Camiisi’nin çivilerini –daha da koyu bir mavinin içinde kaybolan koyu kırmızılıklarıyla yeşilliklerini- tasvir etmenin kime ne faydası var.”[1]
Aynı soruyu farklı biçimlerde tekrar tekrar kendime soruyorum. Birisini hemen paylaşmak istiyorum. Berger’le ilgili bir yazı yazmanın kime ne faydası var? Cevabı kişiselleştirin demek zorunda hissediyorum kendimi çünkü özne olmak önemli ve değerli de bir şey. Senden sonra ilk defa bir yakınımı kaybetmiş gibi hissettim. Birden bire büyümüş gibi değil sadece sevginin kurduğu bağı gösteren, iyi ki yaşamışsın John Berger çünkü olmak böyle bir şeydir.
Dipnot:
[1] John Berger. “Boğaz’da.” Görme Duyusu (1979). Yayına Hazırlayan: Lloyd Spencer. Türkçesi: Osman Akınhay. Agora Kitaplığı, birinci basım, 2014, İstanbul, ss.57-66
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.