Devlet Tiyatroları’nda yirmi sözleşmeli sanatçı kota yetmezliği sebebi öne sürülerek oyundan çıkarılıyor ancak daha sonra çıkarılan arkadaşların yerine başka oyuncular alınıyor
Devlet Tiyatroları’nda yirmi sözleşmeli sanatçı kota yetmezliği sebebi öne sürülerek oyundan çıkarılıyor ancak daha sonra çıkarılan arkadaşların yerine başka oyuncular alınıyor
Dahasını yaşamamak için. Gündemin de farkında olarak ısrarla yazmak istedim. Her yaşadığımız haksızlıkta olduğu gibi gerçekleşen olayın üstünden şöyle bir eften püften kınamalarla geçtik. Geçtiğimiz günlerde bir video düştü sosyal medyadaki ana sayfalarımıza. Hatırlamak adına özet geçeceğim. Videoda bir genç oyuncu arkadaşımız önce kendini tanıtıyor, hangi okuldan kaç yılında mezun olduğunu vs. daha sonra ise İstanbul Devlet Tiyatrolarının çıkaracağı ya da çıkardığı “Yunus Emre” adlı oyuna sözleşmeli oyuncu olarak alındığını ancak provaların 4. gününde bir Whatsapp mesajı ile kendisiyle birlikte 20 kişinin oyundan çıkarıldığını anlatıyor. Sebebinin ise kota yetmezliği olduğunu, İstanbul Devlet Tiyatrosu müdürünün kendilerini bilgilendirdiğini söylüyor, ardından Devlet Tiyatroları’nda yaşamaya mahkum edildiğimiz sıkıntılardan bahsediyor.
“Yunus Emre” oyununun yönetmeninin aynı zamanda İstanbul Devlet Tiyatroları müdürünün kendisi olduğunu önce bir belirteyim.
Kota yetmezliği meselesi ise basit olarak aslında bütçe yetmezliğidir. Yani ortaya çıkacak eser için bir bütçe belirlenir ve o bütçeye göre hareket edilir. Sözleşmeli oyuncuların da yevmiyeleri ve sigortaları bu bütçe üzerinden yatırılır. Böyle söylenince işveren kurumun yani devlet tiyatrolarının haklı olduğu gibi bir algı çıkıyor ortaya. Diğer mesleklerde olduğu gibi bu da işverenin işçiyi kolayca işten çıkarabilmek adına yasaların kılıfına uydurulduğu kurnazlıktır.
Diğer taraftan, koskoca Devlet Tiyatroları Müdürü’nün ortada kota yetmezliği gibi bir dert varken önce kadrolu ve sözleşmeli 35 sanatçıyı oyuna alıp daha sonra “Aaa bir dakika kusura bakmayın arkadaşlar kota yetmezliği var” demesi, aslında Devlet Tiyatroları’nın durumunun ne kadar trajikomik olduğunu ortaya koyuyor. İşi bilmeyen iktidarın yakınları bugün sanatçı sıfatı ve müdür sıfatıyla o koltuklarda oturup ahkam kesmekten öteye gidemiyorlar.
İktidar ve yakınları
İktidar yakınları demişken bir de onların yakınları var tabii…
İş bu noktada daha da çirkinleşiyor. (Özge’nin tabiriyle) 20 sözleşmeli sanatçı arkadaş kota yetmezliği sebebi öne sürülerek oyundan çıkarılıyor ancak daha sonra çıkarılan arkadaşların yerine başka oyuncular alınıyor. Evet kimse yanlış duymadı. Doğru. (Kimseyi itham altında bırakmak istemediğimin altını çizerek belirtiyorum. Bu arada kurumdaki hiçbir oyuncuyu tanımıyorum yani en azından “Yunus Emre” oyunundan.)
Durum daha önce kendi tiyatromda yaşadığım sıkıntıyla aynı aslında, en azından kısmi olarak…
Bölge müdürü böyle olunca akla Nejat Birecik geliyor…
Nejat Birecik daha önce Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğünde vekil müdür olarak yer alıyordu. 15 Temmuz sonrası o da abileri gibi aklın ve mantığın almadığı açıklamalarda bulunmuş, mecliste bile tartışmaya açılmıştı. Milli duygularımızı harekete geçirecek yeni repertuarı yönetimle hazırlamış, yabancı oyun yazarlarının oyunlarını kaldırmıştı. Bir anlamda yasaklamıştı. Tepkileri fazlaca üzerine çeken Nejat Birecik tekrar bir açıklama yayımlamış daha önceki açıklamasının yanlış anlaşıldığından falan bahsetmişti. Tüm bu açıklaması ile o da 15 Temmuz kahramanı ilan edilip bugün abileri tarafından vekil müdürlükten terfi ettirilip resmen Devlet Tiyatroları Genel Müdürü olarak koltuğa oturtuldu. Nejat Birecik’in uluslararası rezilliğini ise hala hatırlıyoruz. Hırvatistan’daki festivale katılması gerekirken festivale katılmayı tercih etmeyip bizlerin vergisiyle tatil yapmıştı.
Kayyum mu atandı?
Kayyum atanan belediye tiyatroları gibi…
OHAL KHK’ları ile birçok belediye tiyatrosu, kayyum atanıp birer birer kapatıldı. Yıllardır Devlet Tiyatrolarını kapatamayan iktidar aklıma şu soruyu getiriyor. “Acaba Nejat Birecik ve ekibi kayyum görevini mi görüyor?” Olası…
Darbe hükümetleri dışında hiçbir dönemde Devlet Tiyatrolarının ulusal ve uluslararası anlamda itibarı bu kadar küçük düşürülmemişti. Ortaya çıkan eserlerin kalitesizliği, yönetimlerin açıklamaları, kapatılan sahneler, ihraçlar, açığa almalar ortada itibar dediğimiz şeyi de bırakmadı sanırım. Niteliksiz yapısından dolayı halk artık alternatif tiyatro dediğimiz özel tiyatroların gişelerinde kuyruk oluşturuyor.
İyi de yapıyor…
İzin veriyoruz çünkü bu yapılanlara
Şimdi yazacaklarımdan dolayı bana kızabilirsiniz.
Daha önce size yine seslenmiştim. Yeni mezun “dünkü çocuk” olarak. Yazının üzerinden hayli zaman geçti ama hiçbir şey değişmedi. Aynı şeyler tekerrür ediyor. Birkaç kişi dışında kimsenin canını sıkmıyor sanırım yaşadıklarımız. Çünkü biz yine “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” atasözünü var gücümüzle karşılıyoruz. Özeleştiri olacaksa kurumu bu hale getirenlerden biri de biziz. İzin veriyoruz çünkü tüm bu yapılanlara…
Sayın ablalar, abiler… Vergisini ödediğimiz kurumdan seyirci olarak memnun kalarak ayrılmalıyız. Kimse kusura bakmasın. İktidar eli kurumu avuçlamışken yapılan bütün haksızlıklara sessiz kalıp memur maaşınızı alıp kenara çekilemezsiniz. Kadrolu-sözleşmeli ayrımını ortadan kaldırıp kaf dağındaki egolarımızı yere atıp çiğnemeliyiz. Birbirimizin kuyusunu kazmak yerine dayanışmalıyız. Ama sosyal medyadan kınamaktan bahsetmiyorum. Birbirimize nefretle bakmak yerine bizi ayrıştıran insanlara artık hayır diyelim. Bizler kurumu yönetenlerin gözünde bütçeden ibaretiz. Daha ötesi yok. ”Yunus Emre” oyununda yaşanan bu olay ne ilk ne de son. İşten çıkarmalar, ihraçlar, açığa almalar hepimizin ortak derdi olmalı. Dahasını yaşamamak için. Ben Devlet Tiyatrosu’nda çalışmıyorum. Sanırım bir tanıdığım olmadığı için de olabilir. Dış kapının dış mandalı sayılabilirim ama ben her şeyden önce insanım. Hepimizin olması gerektiği gibi.
Bana kızabilirsiniz dedim ya yukarıda…
Boşverin, isterseniz kızın umurumda değil. Belki bir yerlerden başlamış oluruz. Tartışırız hiç değilse…
“Değil mi ki kötüler kadı olmuş Yemen’ e”
Yazıma genel müdür Nejat Birecik ve ekibinin bildiğini bile şüphe ettiğim W. Shakespeare’in 66. Sonesi ile son veriyorum.
“Vazgeçtim bu dünyadan tek ölüm paklar beni,
Değmez bu yangın yeri, avuç açmaya değmez.
Değil mi ki çiğnenmiş inancın en seçkini,
Değil mi ki yoksullar mutluluktan habersiz,
Değil mi ki ayaklar altında insan onuru,
O kız oğlan kız erdem dağlara kaldırılmış,
Ezilmiş, hor görülmüş el emeği, göz nuru,
Ödlekler geçmiş başa, derken mertlik bozulmuş,
Değil mi ki korkudan dili bağlı sanatın,
Değil mi ki çılgınlık sahip çıkmış düzene,
Doğruya doğru derken eğriye çıkmış adın,
Değil mi ki kötüler kadı olmuş Yemen’ e
Vazgeçtim bu dünyadan, dünyamdan geçtim ama,
Seni yalnız koymak var, o koyuyor adama.”
Diyor ya Shakespeare. Dur diyecek miyiz başımıza kadı seçilen tüm kötülere?
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.