“AKP’nin getirmek istediği sistem bu ülkeye giydirmeye çalıştıkları bir deli gömleğidir” diyen Halkevleri Genel Başkanı Oya Ersoy, tek adam iktidarına karşı Hayır komiteleri ve meclisleri kuracaklarını söylüyor Halkevleri IŞİD’in iki askeri yakması sonrası iktidar ağzını açmazken sokağa çıkıp “Hesap verin” dediği eylemler ve Reina Katliamı sonrası laiklik bayrağını yükseltmeye çağrısıyla bir yandan geniş kamuoyu desteği […]
“AKP’nin getirmek istediği sistem bu ülkeye giydirmeye çalıştıkları bir deli gömleğidir” diyen Halkevleri Genel Başkanı Oya Ersoy, tek adam iktidarına karşı Hayır komiteleri ve meclisleri kuracaklarını söylüyor
Halkevleri IŞİD’in iki askeri yakması sonrası iktidar ağzını açmazken sokağa çıkıp “Hesap verin” dediği eylemler ve Reina Katliamı sonrası laiklik bayrağını yükseltmeye çağrısıyla bir yandan geniş kamuoyu desteği görürken bir yandan da iktidarın hedefi haline geldi. Halkevleri Genel Başkanı Oya Ersoy ile hem son dönemde izledikleri bu eylem çizgisi ve iktidar cephesinden gelen saldırılar üzerine hem de başkanlık sistemi karşısında nasıl bir mücadele çizgisi izleyecekleri üzerine konuştuk.
Oya Ersoy: Biz Aladağ yurt yangınından itibaren mahallelerimizde, sokaklarımızda halkın yoğun kullandığı yerlerde otobüs duraklarında, kahvehanelerde “Bugün bu ülkede neler yaşandı” diyerek sansürü aşan bir eylem çizgisi örgütlüyoruz.
IŞİD’in iki askeri yakarak öldürmesinin ardından Galatasaray Meydanı’nda sorumluları işaret eden eylemler yapıldı. Arkadaşlarımız hemen gözaltına alındı. Halkevciler hakkında 8 günlük gözaltı kararları alındı.
İktidarın sokakta en ufak bir farklı sese tahammül edemediğini ve uzun gözaltı süreleriyle muhaliflere gözdağı vermeye çalıştığını görüyoruz.
Biz her şeye rağmen bu toplumun gericileştirilmesine karşı laiklik çağrısını yükseltiyor; yaşamımızın hiçbir yerinde gericiliğe ve gerici propagandaya izin vermeyeceğimizi, İzmir’de gericilerin Hristiyanları ve yılbaşı kutlayanları hedef gösterir içerikte bildiri dağıtan gericilere karşı arkadaşlarımızın müdahale ettiği gibi dosta düşmana gösteriyor, halkı yaşananlardan haberdar edip mücadeleye çağırmak için metrolarda, otobüslerde, kahvehanelerde konuşmalar yapıyoruz.
Hem askerlerin yakılmasının hesabını soran hem Reina Katliamı’ndan sonra laiklik için mücadele çağrısı yapan Halkevcilerin eylemlerinden sonra geniş bir kamuoyu desteği oluştu. Çünkü 14 yıllık AKP iktidarının bu kadar baskıyla yürütmeye çalıştığı gerici politikalarına, savaş politikalarına ciddi bir tepki birikmiş durumda. Halkevciler olarak bizim yaptığımız iki eylem bu tepkiyi görünür kıldı. Bu önemli bir şey. İstediğiniz kadar baskı uygulayın, karşınızda buna karşı çıkan ciddi bir blok var. AKP gibi düşünmeyenlerin çoğunlukta olduğunun herkesin bilincine çıkarıldığı bir sürecin örgütlenmesi, eşitlikten, özgürlükten, laiklikten yana olan tüm kesimlerinin birinci görevi.
Eylemlerimize gösterilen olumlu tepkiler böyle bir ülkede yaşamak istemeyenlerin ciddi bir çoğunluk olduğunu ve böyle yaşamak istemeyenlerin sesi olduğumuzu gösteriyor. Ülkenin dört yanında mahallelerde kahve konuşmaları yapanlardan, TBMM’de bildirimizi okuyanlara kadar… CHP MYK kararları aldılar ve “Laik bir hareketin biz de neferi olmaya hazırız” diyen milletvekilleri oldu.
İktidarlarının karşısında duran, kendi politikalarını teşhir eden her kesime de iftira ve itibarsızlaştırma kampanyası yürütüyorlar. Halkevlerine karşı yürütülen kampanyada bunlardan biri.
Biz yaptığımız açıklamalarda AKP iktidarının gerici politikalarının IŞİD’e toplumsal zemin yarattığını söyledik. Ardından Ak-Troll’ler, köşe yazarları ve İçişleri Bakanlığı tarafından hedef gösterildik. Ardından Halkevlerine ve Genel Başkan olarak şahsıma karşı bir saldırı kampanyası başlatıldı. Ama yaşamın içerisinde bizi sindirmelerinin koşulu yok.
Her alanda üst üste kriz ve çöküntülerle karşı karşıyalar, iktidarda kalabilmek için başka yapacakları bir şey yok. Laikleri, Alevileri, Kürtleri, iktidarnı politikalarına onay vermeyen, onlar gibi düşünmeyen herkesi düşman ilan eden bir rejim kurma ihtiyacı duyuyorlar.
Meclis’te görüşülen Anayasa değişikliği teklifi ile de sadece kendi tabanına hayat hakkı tanıyan bir tek adam rejimi inşa etmenin peşindeler. Binali Yıldırım’ın sözleri çok manidar, diyor ki: “Biat et rahat et! Bu kadar basit.” Önümüzdeki tehdidi tarif eden bir cümledir bu. AKP iktidarının politikalarına itaat edenler, biat edenler rahat edecek. Sadece biat eden bir toplumun üzerine basarak iktidarlarını devam ettirmeye çalışıyorlar ve onun dışında kalan herkes “düşman”, “vatan haini”; laiklik isteyenler de “toplumu din farkı gözeterek ırk, din farkı gözeterek kin ve düşmanlığa sevk edenler”.
Çünkü laiklik, eşitlik, demokrasi, özgürlük isteyen kesimler AKP’yi rahatsız ediyor. Bunlar sesini çıkardığı sürece kendi iktidarlarının sallantıda olduğunu biliyorlar. Aslında “Biat edeceksiniz ki biz rahat edelim” diye düşünüyorlar.
Her hafta bir katliam, her gün bir baskı, faşizm, bu kadar tutuklama, bu kadar hukuksuzluğun had safhaya vardığı bir Türkiye’den, böylesi bir karanlık tablodan çıkışın tek bir yolu var oysa: Laiklik ve demokratik bir Türkiye’nin kurulması.
AKP iktidarının önerdiği, getirmek istediği rejim bu ülkedeki katliamlara son vermeyecek. Bu ülkedeki katliamlar derken sadece IŞİD saldırıları benzeri saldırılardan bahsetmiyorum. Aynı zamanda kadın katliamlarından, aynı zamanda işçi katliamlarından bahsediyorum. Tamamen bir ölüm düzeni yaratılmış durumda ve bunların hiçbirine bu önerdikleri rejim değişikliği çözüm getirmeyecek. Bir kere bu toplumun, bu halkın ihtiyacı olan şey adaletsizliğin, eşitsizliğin, ölüm düzeninin son bulması; adaletin, eşitliğin, toplumsal refahın, toplumsal barışın, demokratik hakların sağlanmasıdır.
Yargının adaletsizliğe karşı bu ülkede yaşayan herkesin hakkını koruyan bir mekanizma olması gerekir. Bu tamamen ortadan kalktı. Artık bu ülkede HES’lere karşı çıkan, derelerini, parklarını, okullarını koruyan kendi haklarına sahip çıkan hiç kimsenin başvurabileceği bir yargı mercii kalmadı. Bu kalmadığı zaman bir güvensizlik olur ki şu an had safhada bir güvensizlik duygusu ve adalet ihtiyacı var. Adalet sistemi var ama bu sistem bu adalet ihtiyacını karşılayacak bir sistem değil.
Doların 4 TL’ye dayandığı bir yerde ciddi bir yoksullaşma ve bunun sonuçlarıyla karşı karşıya olan bir halkız. İşsizlik ve enflasyon artıyor, ücretler eriyor, bir çöküntüye doğru sürükleniyoruz. Halkın toplumsal refah arayışı var. Başkanlıkla gelen sistem değişikliği bunu sağlayabilecek bir sistem değişikliği değil. Aksine emek düşmanı, sömürü ve yağma politikalarını hızla tırmandırarak eşitsizliği ve ekonomik tahribatı büyütmeyi vadediyor.
Yine aynı şekilde, eşitlik sağlayacak ve demokrasi getirecek bir sistem değişikliği değil. Tam tersi demokrasinin kırıntılarını bile tamamen ortadan kaldıracak bir sistem değişikliği bu. Yerleşik anlamıyla başkanlık sistemi bile değil getirilen şey. Parlamentoyu ve parlamentonun bütün yetkilerini tamamen elinden alan bir sistem değişikliği.
18 maddeyle diğer bütün yasa maddelerini ilga ediyor. Yargıyı cumhurbaşkanına bağlıyor. Yasama yetkisini tamamen cumhurbaşkanına bağlıyor. İktidar bu sistem değişikliğiyle 2013 Haziran İsyanı’nda bu halkın büyük çoğunluğunun itiraz ettiği şeyi gerçekleştirmeye çalışıyor. İstiyorlar ki Tayyip Erdoğan’ın ağzından çıkan her söz yasa olsun.
Meclis’i ortadan kaldırarak yasamayı tamamen cumhurbaşkanlığına bağlıyor. Yani öyle bir yetki veriyor ki bütün bu yetkiler, aslında kuvvetler ayrılığı denilen yasama, yürütme, yargının bütün yetkileri tek bir kişiye bağlanıyor ve bu tek bir kişinin yaptığı hiçbir icraatın denetim mekanizması yok.
15 Temmuz’u hatırlayalım. AKP’nin eski iktidar ortağı FETÖ’den gelen bir darbe girişimiydi. FETÖ’yü devlete yetleştiren de AKP’nin kendisiydi ama bu gericiliğin ittikakıydı, gerici politikaların bir sonucuydu. Bugün bu cemaat tasfiye edilirken başka cemaatlerin beslenmesi aynı sonuçlara neden olur. 15 Temmuz’dan sonra iktidar kendi suçlarını suç ortaklığını örtmek için bir tek cümle etti “kandırıldık” dediler. Cumhurbaşkanından, başbakanına hepsi “kandırıldık” diye ortaya çıktı.
İkincisi daha geçtiğimiz hafta Numan Kurtulmuş, “Suriye politikalarında başından itibaren yanlış” dedi. Şimdi sormak lazım iktidara; sürekli kandırıldık diyenlere ve sürekli yanlış yapanlara bütün bu yetkiler verilir mi? Yasama, yürütme ve yargı yetkisi bu kandırılanlara verilecek ağızlarından çıkan herşey tamamen kural olacak ve bunun hiçbir denetim mekanizması olmayacak. Hesap soramazsınız, yargıya başvuramazsınız çünkü yargıda tek bir kişiye bağlanıyor bu sistemle. Bu sistem bugün Tayyip Erdoğan ile var olur. Yarın başka bir şahıs olur. Bu kadar yetkinin tek bir kişiye verildiği sistem Türkiye giydirilmeye çalışılan bir deli gömleğidir.
Bu deli gömleğini giyen; katliamdan, savaştan, ekonomik çöküntüden, yolsuzluktan, çürümeden, sefaletten kurtulamayacaktır.
Bu deli gömleğiyle, bir dediği bir dediğini tutmayan, sürekli birileri tarafından kandırılan bir cumhurbaşkanının söylediği her şey kanun olacaktır. Bir kere Haziran İsyanı’yla bu halk “Senin ağzından çıkan her şey kanun olmayacak” dedi. “Eşitlik, özgürlük, adalet istiyoruz” dedi. Bu memleketin, muhalefetin kodları bunlardır.
Bu çürümüş iktidara karşı çıkan herkesin mahalle mahalle, sokak sokak bir araya geleceği ve “Hayır”ı örgütleyeceği, yalnızca kendisi gibi düşünenlerle değil, komşusuyla, köylüsüyle, ilkokul arkadaşıyla neden “Hayır” dediğini konuşacağı ve ikna edeceği bir sürecin örgütlenmesi gerektiğini düşünüyoruz.
Hayır komitelerinin ve meclislerinin kurulması için çağrı yapıyoruz. Bu komite ve meclisler sadece demokratik kitle örgütlerine sadece Halkevcilere, sendikalara ve siyasal partilere önerdiğimiz bir şey değil. Bu sürecin, tek adam yönetimine karşı olan herkesin sadece oy vereceği değil, vereceği “Hayır” oyunu örgütleyeceği bir süreç olması gerektiğini düşünüyoruz. Bu seçim siyasi partilerin oylandığı bir seçim değil, daha önce hangi partiye oy vermiş olursa olsun herkese AKP’nin tüm tartışma ve bilgilenme kanallarını kapatarak yangından mal kaçırırcasına geçirmeye çalıştığı bu anayasa değişikliğinin ne anlama geldiğini anlatacağız. Mücadele içerisinde eşitlikten, özgürlükten, demokrasiden yana tüm güçlerle birlikte olacağız.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.