Sosyal demokrat bir kitle partisinin kendisini dar, geleneksel tabanı ile sınırlandırmaması, sağ seçmeni de gözetmesi elbette anlaşılırdır. Ancak bunu sağcılık yaparak, diğer sol güçlerle arasına mesafe koyup içerideki sol eğilimleri bastırarak yapması mümkün değildir
Sosyal demokrat bir kitle partisinin kendisini dar, geleneksel tabanı ile sınırlandırmaması, sağ seçmeni de gözetmesi elbette anlaşılırdır. Ancak bunu sağcılık yaparak, diğer sol güçlerle arasına mesafe koyup içerideki sol eğilimleri bastırarak yapması mümkün değildir. Bu eleştiriyi yapmak bizim tarihsel sorumluluklarımız arasındadır
CHP’nin Adana mitinginde, Halkevleri korteji taşınan pankart, döviz ve flamalar gerekçe gösterilerek alana alınmadı.
Kanun hükmünde kararnameler ile Meclis’in karikatürleştirildiği, milletvekillerinin tutuklanmasının cumhurbaşkanının iki dudağının arasında olduğu, “Milletin iradesi her şeyin üstündedir” denilerek her gün yeni bir belediyeye kayyum atandığı bir dönemden geçiyoruz. Demokratik kurum ve kuruluşlar çok keyfi bir şekilde “terör” bahanesiyle kapatılıp, toplumsal muhalefete baskının gün geçtikçe arttığı şu dönemde CHP Genel Başkan Yardımcısı Bülent Tezcan’ın kurşunlanması da tesadüf değildir. Bülent Tezcan’ı vuran şahsın yaptığı saldırıyı sahiplenmek için söyledikleri ile CHP Parti Meclisi’nin yayımladığı bildiriye karşı Tayyip Erdoğan’ın söyledikleri çok benzemektedir.
Öte yandan CHP kendi Genel Başkan Yardımcısı’na yönelik saldırıyı dahi gündem haline getirip kamuoyu oluşturmamıştır. Değerlendirilmesi gereken durum ortadır: Kendine yönelik silahlı saldırının dahi hesabını sormayan CHP’nin halka yaptığı “demokratik direnme hakkına” yönelik çağrısı ne kadar inandırıcıdır?
Saray’ın politikaları karşısında toplumsal muhalefetin bütünüyle birlikte mücadele etmeyi politik bir hedef haline getiremeyen CHP, soldan ve sol söylemlerden uzak durmayı mı tercih etmektedir? Böylesi bir tercih kim tarafından, hangi gerekçe ile dayatılmaktadır?
Başbakanın “Başkanlık sistemi gelmezse ülke bölünür” cümlesine atfen, Adana’dan başlatılan “Türkiye’yi Böldürtmeyeceğiz” mitingleri her ne kadar diktatörlük inşası peşinde koşan Erdoğan’ı sıkıştırma niyetiyle düzenleniyor olsa da, Erdoğan’ı sıkıştırmaz, aksine güçlendirir. Erdoğan da iki yıldır bütün politikasını “teröre ve bölücülüğe karşı mücadele” adı altında Kürtlere karşı yürüttüğü şiddetli bir savaş ekseninde geliştirmektedir. “Türkiye’yi böldürtmeyeceğiz” söylemi, Erdoğan’ın Kürtlere karşı savaşını haklılaştıran, böylecek şovenizmi ve Erdoğan’ın iktidarını güçlendiren bir söylemdir.
Toplumsal muhalefetin tamamına yönelik baskı politikalarıyla oluşabilecek her türlü tepkiyi etkisiz kılmaya çalışan iktidara karşı, bugün demokrasi güçlerinin, toplumsal muhalefetin tamamını kucaklayan bir tepki örgütlemek diktatörlük inşasını durdurabilecek tek yoldur.
Bu düşünceyle Halkevleri olarak, CHP il yönetimiyle görüşüp Adana Emek ve Demokrasi Güçleri’nin kendilerini pankartlarıyla, flamalarıyla, kimlikleriyle, ifade edebilecekleri şekilde mitinge katılmaları ve kürsüden ortak bir metin ile sözlerini söylemeleri konusunda imkan sağlanmasını istedik. Kurumların kendi pankart ve flamalarıyla katılımını kabul eden CHP il yönetimi, ortak bir metnin okunması konusunda CHP Genel Merkezi’yle görüşüp öyle dönüş yapacaklarını belirtti. Mitinge bir gün kala ise, genel merkez tarafından ortak metne izin verilmediğini söylediler.
Saray’ın diktatörlük inşasına karşı korkunun sinmişliğini dağıtıp, sokağı örgütlemek için Halkevleri olarak “Diktatörlüğe ve Faşizme Karşı Omuz Omuza” pankartlarımızla katılma kararı aldık. Ancak mitinge kortejimiz ile gittiğimizde polis pankart sopalarımıza; “Savaşa hayır”, “Katil AKP”, “Bu ülke bu halk satılık değil”, “AKP mezara halk iktidara”, “Bu daha başlangıç, mücadeleye devam” yazılı dövizlerimize ve Mahir Çayan flamamıza müdahale etti.
Polis bunun CHP yönetiminin ilettiği karar doğrultusunda yapılan bir uygulama olduğunu söyledi. Miting komitesiyle, CHP il yönetimiyle ve CHP milletvekilleriyle görüşmemize rağmen mitinge pankartımız, flamamız ve dövizlerimiz ile girmemiz engellendi.
Pankart sopalarımızın uzunluğundan, dövizlerimizde AKP karşıtı sloganların yazılmasına kadar bir sürü bahane ile karşılaştık. Polisin içeri girmemiz engellemesi ve mitingi örgütleyenlerin giriş noktasında yaşanan bu sorun karşısındaki kayıtsızlığı nedeniyle pankartımızla, dövizlerimizle, sloganlarımızla “yasaklı” Adana sokaklarında yürüyüş yaparak Halkevi’ne döndük.
CHP Antalya Gençlik Kolları tarafından miting sırasında açılan “Ne Dikta Ne Darbe, Yaşasın Demokratik Türkiye” pankartının da yöneticilerin müdahalesi ile indirildiğini öğrendik. Hangi gerekçe gösterilirse gösterilsin, tüm bu engelleme ve müdahalelerle faşizme ve diktatörlüğe karşı mücadele söyleminin alanda yer almasına izin verilmemiştir.
Bu mitingin sloganından solcuların mitinge alınmamasına, açılan pankartların kapattırılmasından MHP’lilerin selamlanmasına düşündürücü bir manzara açığa çıkmıştır. CHP yüzünü sağa dönerken, demokrasi güçleriyle yan yana gelmekten kaçınmakta, içerideki sol eğilimleri de bastırmaktadır.
Sosyal demokrat bir kitle partisinin kendisini dar, geleneksel tabanı ile sınırlandırmaması, sağ seçmeni de gözetmesi elbette anlaşılırdır. Ancak bunu sağcılık yaparak, diğer sol güçlerle arasına mesafe koyup içerdeki sol eğilimleri bastırarak yapması mümkün değildir. Böyle yapmakla ya diktatörlüğe giden yolun taşları döşenmiş olacak ya da AKP’nin sağ alternatifleri güçlendirilecektir. Bu eleştiriyi yapmak da bizim tarihsel sorumluluklarımız arasındadır.
Biz CHP mitingine alınmayan pankartımızı döndük Adana Halkevi’ne astık. Pankartımızda yazan “Diktatörlüğe ve Faşizme Karşı Omuz Omuza” sözü öyle büyük rahatsızlık yaratmış ki, 5 Aralık sabahı bir polis ordusu Halkevi’ne adeta baskına geldi ve pankartımızı savcılık talimatıyla indirdi.
Demek ki bu dönemin sözü “Diktatörlüğe ve Faşizme Karşı Omuz Omuza” olacak.
Demek ki bu politikayı örgütlemek doğru olan.
CHP mitingine alınmayan pankartımız, iktidarın savcı ve polislerini rahatsız eden pankarttır. Mitingin giriş noktasında CHP yönetiminin kararları gerekçe gösterilerek geri çevrilen pankart, hemen ardından Halkevi’nin polis tarafından basılması ile indirilmiştir. CHP’nin düştüğü pozisyonunu artık görmesi gerekir.
Şimdi soruyoruz, AKP diktatörlük ve açık faşizm yolunda giderken, “diktatörlüğe ve faşizme karşı omuz omuza mücadele” çağrısına mesafe koyan CHP nereye gitmekte, halkı nereye çağırmaktadır?
* Halkevleri Çukurova Bölge Temsilcisi
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.