Henry Kissinger’in 50’lerden beri geliştirdiği ‘Sınırlı Nükleer Savaş’ doktrinin devreye soyulacağına dair kuvvetli işaretler vardır
Henry Kissinger’in 50’lerden beri geliştirdiği ‘Sınırlı Nükleer Savaş’ doktrinin devreye sokulacağına dair kuvvetli işaretler vardır. Geçtiğimiz Kasım ayı ortasında gerçekleşen Kissinger-Trump buluşmasında bunun konuşulduğunu bizzat Kissinger basın ile paylaşmıştı
Bundan tam altı yıl önce, Rusya’nın Gürcistan’a müdahalesi sonrasında Amerikan savaş gemilerine boğazlardan Karadeniz’e geçme izni verilmesi, Rus ve İran savaş gemilerinin ise İsrail’e gözdağı vermek için Süveyş’ten geçerek Doğu Akdeniz’e girmeleri üzerine, yine Sendika.Org için, ‘Başka bir emperyalist savaşa daha geçit vermeyelim!’ başlıklı bir yazı kaleme almıştım.
Bu yazı üzerine bazı arkadaşlardan bunun mümkün olmadığına, kapitalizmin geldiği son aşamada emperyalist savaşların kapitalist merkez devletler arasında değil ama çevrede cereyan edeceğine, bir nükleer hesaplaşmanın hesap dışı olduğuna dair tepkiler aldım. Aradan geçen altı yıl içinde ise Avrupa, Kuzey Afrika ve Kuzey Amerika’da, Bush’un başkanlığını ve 9/11’i önceleyen meşhur Güvenlik Raporlarında da tahmin edilen toplumsal ayaklanmalar (Arap Baharı, Öfkeliler, Occupy Wall Street, Gezi gibi) gerçek oldu. Haiti, Afganistan, Irak, Libya, Suriye ve Ukrayna’daki emperyalist müdahaleleri ve Honduras, Burma, Mısır’da başarılı, Türkiye, Ermenistan ve Kazakistan’daki başarısız ‘dış kaynaklı’ askeri darbeleri yaşadık.
Türkiye kamuoyu bu süreçte ülkede yaşanan film gibi olayların etkisiyle, örneğin devletin yıllarca Ergenekon, FETÖ gibi ‘terör örgütleri’ eliyle nasıl yönetildiği gerçeğinin kamuya mal olması vb. gibi, belli bir içe kapanma yaşasa da, ilk önce Chelsea Manning ve daha sonra Edward Snowden dosyalarının Wikileaks tarafından yayımlanmaları, daha sonra da Suriye içsavaşında Erdoğan’ın oynadığı rolün dünya gündemine oturması ile, Türkiye’de yaşananların özgün olmadığı, Ergenekon’dan FETÖ’ye patlak veren skandalların büyük güçler arasında bir emperyalist savaşa dönüşmek üzere olan bir soğuk savaş ile direk bağlantılı olduğu ana akım, ‘Penguen’ medyası tarafından bile gündeme getirilir oldu.
Gelinen son aşamada, özellikle ABD merkezli, ve bazı Avrupalı destekçileri ile Batı emperyalizminin Suriye ve Ukrayna’da, Rusya ve Çin’e karşı aldığı darbeler ve yine Wikileaks’in yayınladığı en son sızıntıların etkisi ile ABD’de küresel Ergenekon’un derin devletin kontrolünü kaybetme noktasına gelmesi artı klasik ‘gerilim politikasında’ son noktaya gelindiğini gösterdi. Erdoğan ve Putin gibi küresel yönetici sınıf ile direk göbek bağı olmayan (ya da kalmamış) Donald Trump’ın geliştirdiği McCarty ve Nixon benzeri gerici, ırkçı ve faşist söylem ile popülarite kazanarak, Amerikan ulusal sermayesinin ve yerel medyanın desteğini alarak seçimleri kazanması ile ise Küresel Ergenekon denilen yapılanmayı dünyanın kontrolünü sistemik düzeyde kaybetme noktasına getirmesi bardağı taşıran son damla oldu.
O yüzden geçtiğimiz ekim ayıda Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş’un ağzından da dile getirilen “Üçüncü Dünya Savaşı kapıda” açıklamaları bir abartma olarak görülemez. Kurtulmuş’un kendisi dahil, Erdoğan başta olmak üzere, bütün bir muhalefet, Kılıçdaroğlu, HDP ve Kürt hareketinin (Öcalan da dahil), en azından 9/11’den beri gidişatın bu yönde olduğunu görmediklerini bilmediklerini düşünmek ve iddia etmek saflık olur. Bu konuda John Pilger’in “Çin’e Karşı Yaklaşan Savaş” (Coming War on China), ve Pilger’in bu konuda verdiği ve yaptığı röportajlara bakmanızı öneririm.
Öyle görünüyor ki şu anda Üçüncü Dünya Savaşı, veya daha doğru ifadeyle en güçlü kapitalist ülkeler ve onların yönetici sınıfları güdümünde çıkarılacak üçüncü bir emperyalistler arası savaş ile ilgili gündemdeki tek soru maalesef zamanla ile ilgilidir. Eğer Çin’i esas düşman olarak işaret eden ve Rusya ile beraber Çin’e karşı cephe kurmak istediğini dile getiren Trump, CIA eliyle bir algı kampanyası veya bir suikast, veya başka bir yolla engellenemez ise görünüşe göre Küresel Ergenekon, Trump Beyaz Saray’a geçmeden, yani bu ay içerisinde Rusya ile bir savaşı tetiklemek için düğmeye basacaktır. Bu oyunda başarılı olamazlar ise zaten Rusya ve ABD öncülüğünde Çin ile bir savaş çok yakın dönemde kaçınılmaz olacaktır. İki durumda da Henry Kissinger’in 50’lerden beri geliştirdiği ‘Sınırlı Nükleer Savaş’ doktrinin devreye sokulacağına dair kuvvetli işaretler vardır. Örneğin geçtiğimiz Kasım ayı ortasında gerçekleşen Kissinger-Trump buluşmasında bunun konuşulduğunu bizzat Kissinger basın ile paylaşmıştı.
Bu karmaşa içinde karamsarlığa düşmekten başka yapılacak bir şey yokmuş gibi görünebilir. Belki de gerçekten bir şeyleri, tarihin akışını kökten değiştirebilmek için toplumsal muhalefet yeterli zaman ve enerji bulunamayabilir. Fakat en azından çocuklarımız, sevdiklerimiz, hayatın kendisine ve gelecek kuşaklara karşı sorumluluk adına bu resmi var gücümüz ile kamuya mal edecek, ve lanetleyecek büyük bir hareket yaratmak için nedenimiz ve zamanımız var. Böyle bir hareket samimiyet ile, kendi payımızı da gizlemeden, bütün sorumluları gelecek kuşaklar için olabildiğince çıplaklığı ile ortaya koymayı amaçlamalı ki eğer böyle bir savaş engellenemez ve olur da sonrasında insan hayatı devam ederse, en azından gelecek nesiller bu yaşananlardaki yanlışları ve doğruları görebilsinler.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.