Hükümet artık sertifikalı tohum kullanmayan çiftçiye teşvik vermeyeceğini açıkladı. Bu; teşvik alamayan çiftçinin yerli tohumdan uzaklaşmasına, GDO’lu tohumların artmasına, pembe domatesin, Çengelköy hıyarının tarih olmasına sebep olacak
Hükümet artık sertifikalı tohum kullanmayan çiftçiye teşvik vermeyeceğini açıkladı. Bu; teşvik alamayan çiftçinin yerli tohumdan uzaklaşmasına, GDO’lu tohumların artmasına, pembe domatesin, Çengelköy hıyarının tarih olmasına sebep olacak
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik, Tohum Sanayicileri ve Üreticileri Alt Birliği (TSÜAB) tarafından Antalya’daki bir otelde gerçekleştirilen “Milli Tarımda Tohumculuğun Rolü ve Geleceği” konulu çalıştaya katıldı. Çalıştayda konuşan Çelik, “2018’de sertifikalı tohum kullanmayan destek alamayacak. Yağmurlama ve damlama sistemi kurmayanlara da destek verilmeyecek. Çünkü kaynaklarımızı en verimli şekilde kullanmak zorundayız” dedi.
Sertifikalı tohum dayatmasıyla birlikte zaten tekelleşmiş olan tohum pazarı, yerli tohum üretiminin kısıtlanması tehlikesini doğuracak. Çiftçi teşvik almak için sertifikalı yani GDO’lu kullanmaya yönelecek. İşlenmemiş tohumun ortadan kalkmasıyla sağlıklı beslenmek de tarih olacak. Yerli tohumların yerini GDO’lu tohumlar alacak.
Bakanın sertifikalı tohum kullanmayanın teşvik alamayacağını açıklamasının ardından Meclis’te açıklama yapan CHP Bursa Milletvekili Orhan Sarıbal, “Bitkisel üretimin ve gıda zincirinin ilk halkası olan tohum, üretimi etkileyen önemli bir girdidir. Yüksek verimli, hastalık ve zararlılara karşı dayanıklı, ekolojiyle uyumlu olması, tohumda aranılan başlıca özelliklerdir.” diyerek yerel tohum kullanmanın önemini vurguladı. Sendika.Org’a konuşan Ziraat Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Ahmet Atalık ise bu uygulamanın biyolojik çeşitliliği daraltacağını söyleyerek “Biyolojik çeşitliliğin daralması da insanların karnının doyması ancak mikrobesin açlığı çekmesi anlamına gelir. Bu da şu demek: Doyarız ama sağlıklı olamayız” dedi.
Köylülerin kendi tohum ve fidelerini satmaları yasak
Anadolu coğrafyasının çok sayıda endemik bitkiyi barındırdığını ifade eden Sarıbal, ancak çiftçinin çok uluslu şirketlerin elinde bulunan hibrit(melez) tohuma mahkum edildiğini öne sürdü. Sarıbal, Türkiye’de 600’ün üzerinde tohum firmasının bulunduğunu, yüzde 90’ının ise tek bir tohum çeşidini ithal edip piyasaya sattığını vurguladı.
Sertifikalı tohum kullanımından çokuluslu şirketler kârlı çıkacak
Tohumcular Birliği’nin “çiftçi”den kastının endüstriyel üretim yapan büyük işletmeler olduğunu söyleyen Sarıbal, “Tarım” dediğinin ise birçoğu çokuluslu şirketlerden oluşan kendi üyeleri olduğunu vurguladı.
Türkiye’nin 2015 yılı tohum ihracat değerinin 103 milyon, ithalatının ise 202 milyon dolar olduğunu belirten Sarıbal, sertifikalı tohum kullanımından esas kârlı çıkacakların bu tohumların sertifikasını elinde tutan çokuluslu şirketler olacağını açıkladı.
Önce Tohumculuk Kanunu şimdi de sertifikalı tohum
Atalık; “2006 yılında çıkarılan Tohumculuk Kanunu ile öncelikle çiftçinin kendi geliştirdiği çeşitleri satması engellendi. Çiftçinin elde edebileceği bir geçim kaynağı kesilmiş oldu. Şimdi ikinci aşamasında getirilen bu sertifika konusu nedeniyle alabileceği teşvikler de engellenecek” diyerek çiftçinin yaşayacağı sorunlara dikkat çekti.
Şirketlerin tohum üzerindeki egemenliğinin artmasıyla biyoçeşitliliğin daraldığını vurgulayan Atalık, “Beslendiğimiz gıda yelpazesi küçülmüştür. Bu getirilen uygulamalarla çiftçinin yeni çeşitler geliştirmesi üzerinde olumsuz etkiler yaratcağından biyoçeşitlilik daha da daralacaktır. Biyolojik çeşitliliğin daralması da insanların karnının doyması ancak mikrobesin açlığı çekmesi anlamına gelir. Bu da şu demek: Doyarız ama sağlıklı olamayız” dedi.
Tohum pazarının yüzde 55’i 3 şirketin elinde
Tohum piyasasındaki tehlikeli tekelleşmeye dikkat çeken Atalık, “Ekonomistler pazarın yüzde 40’tan fazlasına 4 şirket hakimse bunun tehlikeli boyutta bir tekelleşme olduğunu söylerler. Ancak tohumculukta 3 tane çok uluslu şirket 39 milyar dolarlık küresel tohum pazarının yüzde 55’ini elde tutuyor” dedi.
Aynı şekilde tekelleşmeye dikkat çeken Sarıbal da şu verilerle piyasanın durumuna dikkat çekti: Günümüzde GDO’lu tohumlar altı büyük şirket tarafından geliştirilmektedir: Monsanto (ABD), DuPont (ABD), Syngenta (İsviçre), Dow (ABD), Bayer (Almanya) ve BASF (Almanya). Bu altı şirket yaklaşık 50 milyar dolarlık küresel ticari tohum pazarının yüzde 63’ünü kontrol etmektedirler.”
“Tohumların yeri tohum bankaları değildir”
Sertifikalı tohum gibi çalışmalar yerine çeşitliliğin geliştirilmesini teşvik edilmesi gerektiğine vurgu yapan Atalık “Son olarak; atalık tohumlarımızın yerleri tohum bankaları değil tarlalardır, bahçelerdir. Bunları da en iyi kullanacak, geliştirecek olanlar da köylüler ve çiftçilerdir. Bu nedenle çeşitliliği geliştirecek bu yöndeki imkanlar genişletilmelidir. Sermayenin talepleri doğrultusunda hareket edilmemelidir” dedi.
Sarıbal ise iktidarın yerel tohumların kökünü kazımaya yönelik çabalarını durdurması gerektiğini “Sertifikalı tohum yerine yerel tohumun ıslahına ağırlık verilmeli; çiftçiler bilgi ve parasal desteklerle yerel tohum üretimi için teşvik edilmelidir. Kısacası doğa ve insan dostu üretim modelleri olan sürdürülebilir tarım/gıda sistemlerinin yaygınlaştırılmasına çalışılmalıdır” sözleriyle ifade etti.
Sendika.Org