İtalya’da Renzi referandumu, Avusturya’da aşırı sağ cumhurbaşkanlığını kaybetti. İzlanda’da hükümet kurma yetkisi Korsan Parti’de. Peki bu “yükselen sağ” da neyin nesi?
İtalya’da Matteo Renzi, yönetimi tek elde toplamak için gündeme getirdiği referandumu kaybetti. Avusturya’da aşırı sağ cumhurbaşkanlığını kaybetti. İzlanda’da hükümet kurma yetkisi Korsan Parti’de. Peki bu “yükselen sağ” da neyin nesi?
Donald Trump’ın ABD başkanı olması ile birlikte “Avrupa’da sağ yükseliyor” tezi daha sık dillendirilmeye başlandı. ABD seçimleri sonrası Avrupa’da sandıklar üç kez kuruldu ve bu sandıklardan “sağın yükselişi” diye tanımlanabilecek bir şey çıkmadı. Avrupa’daki seçim sonuçları daha çok, kapitalist sistemin çelişkilerinin derinleşmesi karşısında, burjuvazinin çıkarlarını esas alan geleneksel merkez partilerinin çözülüşünü ve Avrupa halklarının sistem karşısındaki alternatif arayışını işaret ediyor.
Avusturya’daki cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aşırı sağa karşı Yeşiller kazandı. İzlanda’da hükümet kurma yetkisi sağcı Bağımsızlık Partisi’nden Korsan Parti’ye devredildi. İtalya’da ise yönetimi tek elde toplamak isteyen Başbakan Matteo Renzi anayasa değişikliği referandumunu kaybetti.
Renzi kaybetti, darısı bizimkinin başına
İtalya Başbakanı ve Demokrat Parti lideri Matteo Renzi, “istikrar” vaadi ile, yürütme gücünü merkezileştirerek yönetimi tek elde toplamak için bir anayasa değişikliği referandumuna gitti. İtalya Cumhuriyeti’nin kurulduğu 1946’dan bu yana, ülkenin 63 hükümet gördüğü ve istikrar sağlanamadığı tezi üzerinden propaganda yürüten Renzi, anayasa değişikliği ile parlamentoda bulunan 355 senatör sayısının 100’e düşürmeyi ve İtalya’da senato ve temsilciler meclisi olarak ikili işletilen yönetimi yalnızca senatoya daraltmayı planlıyordu. Renzi, referandum öncesi sağ lider Berlusconi ile anlaşmaya giderek, merkez solda bulunan kendi partisi dahil olmak üzere solu karşısına aldı. Kaybederse istifa edeceğini açıklayan Renzi referandumu kaybetti.
Renzi’nin kaybetmesinde aşırı sağın referandumda “Hayır” demesinin de payı var. Avrupa aşırı sağı, kapitalizmin yıkımı karşısındaki tepkilerden besleniyor ancak bu tepkileri yabancılara, yoksullara, azınlıklara ve mültecilere yönelterek ilerliyor. Nazi faşizminin, Almanya’da kapitalist krizin yıkımından Yahudileri sorumlu tutup yükselmesi gibi, Avrupa aşırı sağı da mülteci ve azınlık düşmanlığı üzerinden kitle desteğini artırıyor.
Küreselleşme karşıtı ve anti-statükocu eğilimleri de ardına katarak yükselen bu faşist hareketler içe dönme çağrıları yapıyor, aşırı sağın temsilcileri AB’den çıkış için Brexit örneği üzerinden propaganda üretiyor.
İtalya’da ayrılıkçı Kuzey Ligi hareketi güçleniyor. Ülkenin güneyini tembellikle suçlayan bu hareket İtalya’nın sanayileşmiş kuzey bölgeleri lehine federal bir yapı istiyor. İngiltere AB’den çıkışı Brexit ile onaylıyor, Fransa’da ulusal cephe, Hollanda’da Özgürlük Partisi, Yunanistan’da Altın Şafak ve nicesi güçleniyor.
Avrupa’da yükselen aşırı sağ mı?
2008 finansal krizi sonrası alınan önlemlerle krizin yıkımını öteleme çabası kısmen işe yaradı ve ekonomik çöküş yaşayan birkaç ülke dışında kriz “teğet” geçti. Yapısal kriz sonrası getirilen ekonomik kısıtlamalar ve yaptırımlar ABD ve AB işçi sınıfının sırtına yüklendi. Burjuva demokrasisi, burjuvazi dışındakileri dışlamaya başladıkça halk kesimleri merkezden uzaklaşarak sola ya da sağa doğru radikalleşmeye başladı.
Mali kriz sonrası Yunanistan’da ekonomik kısıtlamalara karşı bir alternatif olarak SYRIZA ekonomik yaptırımları reddeden söylemi ile iktidar olmuştu. İspanya’da Podemos, 350 kişilik İspanya parlamentosunda 69 koltuk elde etti. Ancak sol sınırlı örnekler dışında etkili büyük merkezler halinde bulunmuyor. Bu nedenle de pek görünür değil.
Hatta kimi zaman da, uygun bir sol adres bulamayınca sol adına hareket eden sağ eğilimlere kaybettirerek kendini hissettiriyor. Tabii bu durumda asıl sağ adres öne çıkıyor. Örneğin, Trump’ın ABD başkanı seçilmesi Cumhuriyetçilerin aldığı oy arttığı için değil, 10 milyon Demokrat seçmen sandığa gitmediği için gerçekleşmişti.
İzlanda’da ise benzer biçimde ekimde gerçekleşen seçimler öncesi anketlerde seçimleri kazanması beklenen Korsan Parti üçüncü oldu. 2008 krizi sonrası İzlanda’da yaşanan isyanlar, kriz ve yolsuzluk skandalları sonrası iki hükümeti koltuğundan etti. “Mutfak devrimi”ni yapan ve kendi anayasasını yazan İzlanda’da, sivil hakları destekleyen bir hareket olan Korsan Parti kısıtlı siyasal programıyla da olsa atipik bir sol alternatif olarak kendini var etti. İzlanda’da seçimi kazanan sağ Bağımsızlık Partisi hükümet kuramayınca Korsan Parti hükümet kurma yetkisi elde etti.
Avusturya’da olduğu gibi halk cumhurbaşkanlığı seçiminde aşırı sağ aday Norbert Hofer’e karşı eski Yeşiller lideri Van Der Bellen seçiyor.
ABD ve AB’de yaşananları radikal sağın yükselişi diye tanımlamak isabetli değil. Daha çok çözülen merkez siyaseti karşısında işçi sınıfının bir çıkış yolu aradığına ve sahnedeki politik aktörleri değiştirdiğine tanık oluyoruz. Halk kendi alternatifini arıyor. Solun kendini alternatif olarak gösterdiği bölgelerde kendini solda ifade eden halk, sol alternatif bulunmadığı ise aşırı sağ ile yeniden düzene eklemlenebiliyor.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.