Ama bu çocuklar, kaybedecekleri hiçbir şeyleri olmayan bu haberci adayları, o geleceğin peşindeler
Anaakım medya habercileri, sektörün içindeki varkalma mücadelelerinin sonucunda, bugünü ve hatta yakın geleceği kendileri için bir kayıp olarak deneyimleyip o yönde habercilik yapıyor olabilirler. Ama bu çocuklar, kaybedecekleri hiçbir şeyleri olmayan bu haberci adayları, o geleceğin peşindeler
Herkesin birbirine bu kadar el gibi olduğu ve eli de düşman olarak gördüğü bir ortamda eleştiri yazısı yazmak hem en kolayı hem en zorudur. Kolaydır, çünkü eleştirinin sivri ve yerinden edici dili, zaten çoktan birbirine ötekileştirilmiş kesimlerden birine yakın diğerine uzak oldu mu, görevini tamamlamış sayılıyor bu toplumda. Zordur, çünkü gücün toplumsalı yönetici ve kurucu ilke haline gelişinin en kaba biçimleriyle yaşanıyor olması, o gücün meşruiyetini, işleyişini ve temelini sorgulayan her türlü eleştiri girişimini baştan değersizleştiriveriyor güce eğilenlerin mantığı karşısında. Bu taraftar toplama ve değerli görülme istemlerini bir yana bırakınca eleştiri, gerçeği güçlü olmayan lehine ifade etme hedefine biraz yaklaşır gibi olur. Onu mümkün kılacak yegane araç ise zamanın geçmesiydi. Bu yazdıklarımın iyi kavranabilmesi için, tozun dumanın yatışması ve sakinlik gerekiyordu.
Zaman geçti. Üniversitemin İletişim Fakültesi’ne konuşmak için CNN Türk Genel Yayın yönetmeni Erdoğan Aktaş geldi, gitti. Öğrencilerimiz dilediği gibi konuşturmadılar onu. Salondaki bu refleksi destekleyenler oldu, eleştirenler oldu. Zaten o salonda öğrencilerin ve konuk profesyonel habercinin yaşamın içinde kendilerini kurma biçimleri, toplumsal sorunlara bakış açıları, medya sektörüyle ilişki tarzları arasında bir uçurum mevcut iken, başka neyin olması bekleniyordu ki? Samimi olarak soruyorum bunu. O salonda tarafların belirlenmiş konumları ve o konumlara dair hissiyat yapıları onlar henüz salona gelmeden önce orada yerleşikken ve son derece apaçık iken, Aktaş’ın anlatacaklarının dinlenip, sonra “öğrencice” soruların sorulup cevapların kuzu gibi bekleneceği bir liberal çoğulcu düşünce tiyatrosunun oynanacağı mı zannedildi? CNNTürk, kendi haberciliğinde bu en basit, en kolay “liberal özgürlükçü ve çoğulcu habercilik” oyununu oynamakta mıdır ki toplumsalın gerçek dokusundan ona son dönemlerde hiç vermediğini talep edebilsin? Düşünce ve ifade özgürlüğünü! Hangi yüzle?
Salonda olanlar ve sektörde olanlar
Salonda değildim ancak medyadan izledim. Sorular gayet profesyonelceydi. Soruları soranlar gayet düzgün biçimde sordular. Haber ile ilgili bütün derslerinde eleştirel habercilik anlayışının savunusunu yapan bir fakülteden formasyonlarını edinmiş olduklarını ziyadesiyle yansıttı öğrenciler. Haber gerçekliği inşa eder diyoruz; neden gerçekliği böyle inşa ediyorsunuz diye sormuş oldular. Haber, güçlünün değil zayıfın yanında olmalıdır diyoruz; neden zayıfın yanında değilsiniz içiniz rahat mı diye sormuş oldular. Yani tamı tamına fakültedeki derslerde öğrendikleri ve içinde yaşadıkları gerçeklikle bire bir örtüşen sorular yönelttiler. Çanak soru bilmez bu öğrenciler. Kimseyi pohpohlamayı sevmezler de. Ateşe değer gibi, toplumsal gerçekliğin içine doğru ellerini yüreklerini salmaktan korkmazlar. Onun için anaakım medya, kapılarını kolay açmaz İLEF öğrencilerine. “Sektöre düşman” diye yaftalarlar. Büyük haksızlıktır. Liberal habercilik anlayışı içinde gazeteciliği canavar gibi yapabilecek yetkinliktedir çoğu. Neydi o anlayış hatırlayın? Çok taraflılık, dengelilik, hakkaniyetlilik, dürüstlük ve toplumsal çıkarı savunmak…
Bu kadar sınırlı bir ethos çerçevesinde iş görmek bile bu ülkenin anaakım medyası habercileri için artık bir hayaldir. Kapalı kapılar ardında sohbetlerinde yakındıkları toplumsal gerçekliğin en baskıcı hallerinin inşasına, klavye vuruşlarıyla ortak olmuşlardır. Haberci adayı pırıl pırıl öğrencilerin sorularıyla bunun vicdani yükü altında kalmaktadırlar. İLEF öğrencilerini sektöre buyur etmek demek, kendi mesleki vicdanlarının her gün hakikatin dile getirilemeyişinin yarattığı yük altında ezilmesi ve buna genç kuşakların tanık olması demektir. Kolayca göze alamazlar.
Gerçeği kaydığı eksenden düzeltelim: Öğrenciler gazeteci adayı olarak yerinde ve sağlam sorular yönelttiler. Öyleyse neden çileden çıktı Aktaş? Aktaş’ın çileden çıkmasının asıl nedeni, sorularla konuşturulmayışı mıdır yoksa kendine kapalı medya- siyasetçi elitlerinin dünyasında bolca aldığı tanımayı İLEF koridorlarında bulamayışı mıdır, bilmek zor. İLEF öğrencileri anaakım medyadan gelen çok gazeteciyi ağırladı salonlarında dersliklerinde, hala da ayda birkaç gazeteci gelir deneyimlerini paylaşır. Hatta sektörün çok yetkin gazetecileri arasında İLEF’te ders verenler vardır, merak eden programdan inceleyebilir. Erdoğan Aktaş, kanımca, CNNTürk haberciliğine son aylarda toplum içinde duyulan tepkinin fakülte öğrencilerindeki karşılığıyla acı biçimde yüzleşmiştir. Herhangi bir kahvehaneye ya da pazara uğrasa “Neden böyle tek yanlı habercilik yapıyorsunuz, yakışıyor mu size?” diye sorulacak sitemkar sorulara benzer şekilde, ancak bu mesleğin geleceği olan gazetecilik öğrencilerinin aklından ve dilinden formüle edilmiş daha sert biçimlerine tanık olmuştur. İLEF’te tanık olduğu protesto, kısmen anaakım medyanın “örtük yandaş” tabir edilen habercilik anlayışına, kısmen CNNTürk’ün son dönemde dikkat çekici ölçüde haklının değil gücün yanında konumlanan haberciliğine, kısmen de genel yayın yönetmeni olması sıfatıyla mesleği yapma tarzı nedeniyle kendisinedir. Önerim, bu protestovari sorulardan kendisine düşen paydan daha fazlasını üstlenmesin ve kurumundaki ve anaakım medyadaki meslektaşlarına da kendi paylarını bıraksın.
İlef gazeteciliği diye bir şey
Elbette sektörün dışında ve daha öğrenci iken dersliklerde hariçten gazel okumak görece kolaydır, hoştur da bir yandan. Bakışlar henüz gerçekliği bulanık görmemektedir; diller henüz söylemekten çekindiğini gizleyecek kadar çatallanmamıştır; yürek henüz haberin kimlerin kimlere acı çektirdiğini görmezden gelecek kadar nasır tutmamıştır. Öyle bir naif inanmışlık vardır habere ve haberci olmanın gücüne… Profesyonel haber yöneticilerine -Aktaş dahil- önerim, bu öğrencilere kapılarını açmaları, bu inanmışlığı habere adanmışlığa çevirerek kurumlarına güç katmalarıdır. Ama yapamayacaklarını bilerek öneririm. Çünkü bunu yapabilmeleri, gazeteciliğin toplumun genel çıkarı için olduğuna asgari ölçüde inanmayı gerektirir. O yollar geçilmiştir, orası uzak ütopik bir noktadır Türkiye’de anaakım gazeteciler için. Eski günleri mumla ararlar konumlarını kaybetmemek adına ödün üstüne ödün verirken. Düşünün, eleştirel habercilik değil, o burun kıvırdığımız liberal habercilik bile artık ütopik bir şey o dünyada.
İLEF’li gazetecilik öğrencileri bu ütopyaya ve daha ötesindeki bir geleceğin eleştirel haberciliğine sahip çıkmıştır. Dikkat ediniz: Güncel zor koşullarda ve bugünden sahip çıkmaktadırlar. Bugünü gazetecilik adına kaybedilmiş bir zaman kesiti olarak yaşamamaktadırlar. Anaakım medya habercileri, sektörün içindeki varkalma mücadelelerinin sonucunda, bugünü ve hatta yakın geleceği kendileri için bir kayıp olarak deneyimleyip o yönde habercilik yapıyor olabilirler. Böylelikle toplumun da bugünü ve yakın geleceği, bir kayıp deneyimi gibi yaşamasına yol açıyor da olabilirler. Ama bu çocuklar, kaybedecekleri hiçbir şeyleri olmayan bu haberci adayları, o geleceğin peşindeler. Bırakmadılar geleceği. Erdoğan Aktaş, salonda yaşananlara bir de bu gözle ve sakince bakabilirse mevcut koşulları aşan sağlam bir gazetecilik kuşağının gelmekte olduğunun hakkını teslim edecektir diye düşünüyorum. Tam da bu nedenle İLEF’li olmakla da, öğrencilerimizle de kıvanç duyuyorum.
* Çiler Dursun
Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.