Bir gecedeki avro daralmasına ve Renzi’nin istifasının kırılgan Monte dei Paschi di Siena (ülkenin üçüncü büyük bankası) için bir Avrupa Merkez Bankası kurtarma anlaşmasını tehlikeye atacağına dair birçok vahim uyarıya rağmen Cumhurbaşkanı Sergio Mattarella, istikrarı sağlamak için erken seçim çağrısında bulunmadan önce muhtemelen bir dizi seçeneği deneyecek Dün gazeteler İtalyan anayasa referandumunda tehlikede olan konusunda […]
Bir gecedeki avro daralmasına ve Renzi’nin istifasının kırılgan Monte dei Paschi di Siena (ülkenin üçüncü büyük bankası) için bir Avrupa Merkez Bankası kurtarma anlaşmasını tehlikeye atacağına dair birçok vahim uyarıya rağmen Cumhurbaşkanı Sergio Mattarella, istikrarı sağlamak için erken seçim çağrısında bulunmadan önce muhtemelen bir dizi seçeneği deneyecek
Dün gazeteler İtalyan anayasa referandumunda tehlikede olan konusunda karamsar bir tavır takındı. Sunday Times, başbakan “Renzi Radikal Sağın yürüyüşüne direniyor” başlığını attı; Independent’te bir yazı “İtalya, Avrupa’yı yok edebilecek bir oylamayı karara bağlıyor” (daha sonra “avro” olarak düzenlendi) ile devam ederken, 4 Aralık Pazar günü bir diğer açıklama olan “Brexit’ten bu yana Avrupa’nın en tehlikeli anı” Matteo Renzi’nin fotoğrafı ve “her şey değişecek” şeklinde karamsar bir altyazı ile resmedildi, aynı anda Observer, referandumu “liberal demokrasiye tehdit” silsilesinin bir parçası olarak ele aldı. Öyleyse İtalyan halkı Renzi’nin anayasa reformunu neredeyse yüzde 60 oy ile reddettikten sonra ülke şimdi otoriter bir karanlığa mı yöneldi?
Elbette, referandumu Avrupa’nın gerilemesinin daha geniş bir anlatısı ve milliyetçiliğin yükselişi arasına sıkıştırma girişimi, sadece bir yabancı medya öngörüsü değildir. Kampanya sırasında tıpkı aşırı sağ Kuzey Ligi’nin liderlerinin, güncel politika gerçeklerine bakmaksızın, referandumu avro ve göç üzerine oylamaya çevirmeye çalıştığı gibi, Demokrat Parti (PD) başbakanının kendisini milliyetçi popülizme karşı son kale olarak göstermesi ile hem Renzi hem de sağ görüşlü muhalifler aynı anlatıyı desteklemeye çalıştılar.
Bu arada, ulusal seçimlerde ikinci sırada yer alan eklektik Beş Yıldız Hareketi (M5S), anayasal ayrıntılara karşı çıkan ama Renzi’yi görevden alma aracı olarak oy kullanma fikrine yüklenen bir Hayır kampanyası düzenledi. Luigi di Maio ya da Roma belediye başkanı Virginia Raggi gibi yeni nesil M5S liderlerinin aksine partinin kurucularından Beppe Grillo ve Lego Nord Trumpist isyan ile karşılaştırmalar yaptı.
Referandumun bu gibi şahıslarca tertip edilmesine, ayrıca halkın oylamaya cevabının da hiç şüphesiz ciddi ölçüde şekillendirilmesine rağmen; referandumu bir parti meselesinden daha fazlası olarak görmek çok önemlidir. Kendi popülaritesine aşırı güvenen Renzi, oylamadan önce yenilgi durumunda istifa edeceğini açıkladı ve bu referandumu kaçınılmaz olarak kendi kişiliği ve tüm muhalefet partilerinin Hayır kampına yönlenmesi hususunda kutuplaştırdı.
Bu bireyselleştirilmiş siyaset anlayışı, Renzi’nin anayasa reform paketinin kendisine yansıyordu; Senato’da kısırlaşan ve zayıflayan bölgesel hükümet, güçlendirilmiş bir yöneticinin, Renzi’nin eski İtalya’yı “hurdaya atma” projesi ile devam etmesi ve ekonomisini neoliberalize edilmiş, “Anglo-Sakson” çizgilerde yeniden şekillendirmesine izin vermeye çalışıyordu.
Independent’ın anayasa aynı kaldığında “her şey değişecek” konusundaki kaygısı, büyük İtalyan romanlarından Lampedusa’nın Il Gattopardo’sunun (Leopar) mottosunu ilginç bir biçimde tersine çeviriyor. Lampedusa’nın kahramanı, İtalya’nın egemen sınıflarının etkilerini korumasına izin veren, kendi kendilerini yenileme yoluyla geleneklerden kopuşlarını derinlemesine düşünerek “şeylerin olduğu gibi kalmasını istiyorsak her şey değişmek zorunda” şeklinde açıklar.
Sadece bir Evet oyunun (ve dolayısıyla mevcut anayasanın çöpe atılmasının) istikrar için bir oy olduğu iddiasının ana fikri, İtalyan medyasında yıllardır yapılan Renzi’nin işlevsiz merkez solu Blair ve Clinton tarzı bir Üçüncü Yol partisi ile değiştiren bir çeşit kurtarıcı figür olduğu illüzyonudur.
Bu vizyonda, Renzi’nin ticaret yanlısı reformlarıyla -Silvio Berlusconi’nin büyük amaçlarının bile ötesine geçen- parti tabanına zıt düşen girişimleri, İtalya’yı “normal bir ülke” haline getirmenin ve ulusal çöküşe sürüklenmeyi durdurmanın tek yoludur. Yeni İşçi kahramanının aksine Renzi, 2008 krizini takiben politik dönemin avantajı ile ve ayrıca parasız iktidara geldi.
Renzi, halihazırda Berlusconi’nin ortadan kaldırmakta başarısız olduğu, emek yasasının 18. maddesini -İşçilere istihdam koruması sağlayan on yıllık önlem- kaldırmayı başarmışken referandumda meclisin kısıtlamaları olmaksızın bu gibi reformları daha ileriye götürecek kurumsal gücü aradı. Bununla birlikte, pratikte, aslında “bataklıktan çıkmasına” izin verdiği muğlak “İtalya’yı yeniden ilerletmek” vaatleri vermekten başka bir şey üzerine kampanya yapmaktan kaçındı.
Televizyon yayıncılığına hakim olduğu Renzi merkezli Evet kampanyasının ezici söylemsel vurgusu, şu an görevden alınan senatörlerin ve milletvekillerinin “koltuklarını ellerinden almakla” siyasetçi sayısını azaltmayı taahhüt ederek kendi “popülist” renklerini sergilemek, vergi mükelleflerine on milyonlarca avroluk tasarruf sağlamak için aslında umut vadeden bir teklifti. Popüler bir vekil olmadan yaptığı 2014 darbesinden bu yana kendi partisinin ve partiler arası bir koalisyonun lideri olan, eski Floransa belediye başkanı kendisini “yabancı” olarak nitelendirmekte her nasılsa başarısız oldu.
Popülist M5S’in ve geleneksel sağın dışında, bir zamanlar güçlü olan İtalya Komünist Partisi’nin dağınık parçalarının yanı sıra sol sosyal hareketten ve PD’nin kendi taraftarlarının dörtte birinden güçlü bir Hayır oyu geldi. Renzi’nin partisinde çıkan bu muhalifler, eski komünist unsurlarının çoğunu ve 1990’da Renzi’nin hizip rakibi (ve 1998-2000 başbakanı) Massimo d’Alema gibi sosyal demokrasiye geçenleri de içeriyordu.
Renzi’nin planına yönelik özel eleştiriler veya parti içi kişisel çatışmaların ötesinde, Sol anayasaya tarihi bağlılığını, bu belgenin İtalya’nın hemen 1945 sonrası hükümetinin komünist, sosyalist, Hristiyan-Demokrat ve liberal bileşenlerince ortaklaşa yazılarak oluşturulmasına da borçludur. Sol Soğuk Savaş döneminde iktidardan dışlanmış olmasına rağmen, belgenin retorik ilerici özellikleri -İtalya’yı “emek üzerine kurulan demokratik bir cumhuriyet” ilan eden- uzun süredir “direnişin doğuşu anayasasını” parlamenter sol ve anti-faşist siyasetin bir mihenk taşı haline getirdi.
2000’li yıllardan beri bu geleneğe bağlı olmayan bir parti olan M5S, özellikle 2000’lerin merkez sol hükümetlerinde Rifondazione Comunista’nın kendini imha etmesi sayesinde, toplumsal isyanın ruhunu tekeline alan en iyi parti oldu. Yine de milyonlarca eski Komünist seçmen ile bu tarihi değerler arasında kalıcı bir bağ mevcut.
Renzi’yi görevi süresince merkez-solu “hurdaya çıkarmaya” çalışmakla suçlayan, D’Alema dün gece “neo-merkezci düzenlemenin yenilgisini” PD’nin bir “ulus partisine” dönüşümü olarak müjdeledi. Açıkça ABD Demokratlarına göre modellenmiş bir güç ve böylece geleneksel bir neoliberal politika platformu oluşturmayı amaçlayan Renzi planları doğrultusunda, eski komünistlerin, liberallerin ve Hristiyan Demokratların tek bir partide birleştikleri 1990-2000’li yıllardaki açılımları radikalleştirmeye çalıştı.
Şüphesiz PD’nin belirli fraksiyonları, sendikalar, ve eski Komünist seçmen arasındaki halihazırda ortak bir politik vizyondan ziyade geleneksel ve kişisel bağlara tabi bağlantılar güçlü kalmaya ediyor ve bu da pazar günü Renzi’nin partisinin köklerini ve “sosyal ortaklar”ını gözardı etmesine muhalif eden PD’nin büyük Hayır oyunda ifade edildi.
Bununla birlikte, Renzi şu anda aşırı sağla ikili karşıtlık halinde olan merkezci bir büyük-çatı hareketi yaratma projesinde başarısız olmasına rağmen, PD’nin gelecekteki yönelimi konusunda halihazırda net olan birkaç gösterge mevcuttur. Aslında, bu koalisyon hükümetinin devam ettirilmesine dair güncel sorunla bağlantılı olduğu halde, elbette önemli değişikliklerin yapılması pek mümkün görünmüyor.
Bir gecedeki avro daralmasına ve Renzi’nin istifasının kırılgan Monte dei Paschi di Siena (ülkenin üçüncü büyük bankası) için bir Avrupa Merkez Bankası kurtarma anlaşmasını tehlikeye atacağına dair birçok vahim uyarıya rağmen Cumhurbaşkanı Sergio Mattarella, istikrarı sağlamak için erken seçim çağrısında bulunmadan önce muhtemelen bir dizi seçeneği deneyecek. Şüphesiz İtalya’nın, avrodan veya Avrupa Birliği’nden ayrılması (veya buna dair bir seçim yapılması dahi) uzak bir olasılık olarak kalmaktadır.
Önümüzdeki günlerde en olası senaryo, Maliye Bakanı Pier Carlo Padoan’ın şu anda Renzi’yi destekleyen bir koalisyona dayanan ve (Padoan’ın üye olmadığı) PD’yi küçük liberaller ve merkez sağ partilerle birleştiren yeni bir hükümete liderlik etmesidir. Diğer adaylar arasında Senato başkanı Pietro Grasso (PD), eski dışişleri bakanı Emma Bonino ve PD eski sekreteri Dario Franceschini yer alıyor. Böyle bir yönetim muhtemelen 2018’de sandık başına gitmeden önce, PD’nin başında yeniden Renzi olsa bile seçim reformuna yoğunlaşacaktır.
Mattarella bunun yerine erken seçim çağrısı yaparsa muhtemelen, PD ve M5S (bugün her biri yüzde 30 civarında oy alıyor) arasında yakın bir çekişme ve bundan başka Kuzey Ligi’nin 2013’te aldığı yüzde 4’ü yüzde 12’ye çıkaracağı önemli atılımları ile sonuçlanacaktır. Her iki parti de erken seçim çağrısı yaparken (aslında, 2008-2011’de Berlusconi’den bu yana, İtalya partisini genel seçime yönlendiren bir başbakan tarafından yönetilmedi), ülke muhtemelen bir dizi tek parti ya da koalisyon hükümeti bekleyebilir.
Bu İtalya üzerine hem yerel ve hem de Avrupa’dan gelen önerilere egemen olan neoliberal “yeniden yapılanma” mantrasını[1] kararlı bir şekilde devirmediği gibi, Sol’un bir “radikal sağ” ya da “popülist” kampanyada seferberliğinin hikayesi de değildir. Kuzey Ligi gibi partilerin iddiaları (halen her türlü oy birliğine ulaşmaktan uzak, en azından Hayır oyların yüzde 60’ı düzeyinde) reform içeriğinin gerçekte ne olduğunu bize söylememektedir.
En dar parti-politikası düzeyinde bile, Renzi’nin reformu geçseydi, sonuç M5S ve Kuzey Ligi’ne yenilgi olmazdı en fazla mevcut koalisyon hükümetini 2017 baharından ziyade Mayıs 2018’e kadar uzatırdı. Hiç kuşkusuz popülist ve sağcı partiler, seçmenleri Sol’un tüketilmiş ve dağınık güçlerinden daha iyi harekete geçirmeyi başarabildiler ve kuvvetle muhtemel Renzi’nin siyasi ölümü, özellikle gençler arasında M5S’nin gücü göz önüne alındığında, onları göreve getirmeye yardımcı olacaktır.
Yine de gelecek henüz çizilmedi ve PD’nin krizi, sadece M5S için fırsatlar sunmuyor. Hayır için yapılan seferberlik, PD oylarındaki bölünmeyle birlikte, demokratik süreç için ayağa kalkan seçmenlerin Renzi ile hayal kırıklığına uğradığına işaret ediyor. Aynı şekilde, Napoli’de bağımsız solun yükselişi ile birlikte M5S’nin Roma bürosundaki korkunç ses kaydı da, bu seçmenlerin gerçek alternatifler varsa M5S’yi desteklemeleri için hiçbir nedenlerinin olmadığını gösteriyor. Bütün sol, Hayır oyu verdi: Mücadele şimdi Renzi sonrası İtalya için kendi bağımsız projesini geliştirecek.
[1] Sürekli tekrarlandığında ruhani güçlerin uyandırılmasını sağlayan kutsal söz (ç.n.).
[Jacobinmag.com’daki 5 Aralık tarihli İngilizce orijinalinden Sanem Çelik tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir.]
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.