Haziran İsyanı’nda bir gözünü kaybeden Erdal Sarıkaya ile dava sürecini ve dünden bugüne direnişi konuştuk. 3 yılda 6 savcı değiştiren dava dosyasından umudu olmasa da Sarıkaya mücadelesini sonuna kadar sürdürmeye kararlı “Gezi bize eğilmemeyi öğretti” diyor
Haziran İsyanı’nda bir gözünü kaybeden Erdal Sarıkaya ile dava sürecini ve dünden bugüne direnişi konuştuk. 3 yılda 6 savcı değiştiren dava dosyasından umudu olmasa da Sarıkaya mücadelesini sonuna kadar sürdürmeye kararlı “Gezi bize eğilmemeyi öğretti” diyor
Erdal Sarıkaya, 37 yaşında. Evli, iki çocuklu bir özel güvenlik. Bundan 3 yıl önce 2013’ün Haziran’ında, Haziran İsyanı’nda polisin attığı gaz fişeğinin gözüne isabet etmesi sonucu bir gözünü yitirdi. Fiziksel fonksiyonlarının bir kısmını yitirdiği için işini yapamaz hale geldi ve işten çıkarıldı. Şimdi CHP’nin Gezi Direnişi’nde yaralananlarla dayanışmak amacıyla kendisini istihdam ettiği Bakırköy Belediyesi’nde çalışıyor.
Yaralandıktan sonra tazminat davası açmak istemeyen Sarıkaya, avukatların zoruyla başlattığı hukuk mücadelesinde sürekli “adaletin” duvarına çarpsa da davayı kendisi için değil tüm Geziciler için sürdürüyor. 3 yılda 6 savcı değiştiren soruşturma dosyasında çok defa Emniyet ve Valilik tarafından sorumlular gizlenmek istenmiş. O gün görevli polis memurlarının listesi yanlış verilmiş, Emniyet’in izinli dediği polis savcılık soruşturmasıyla görevde tespit edilmiş, o güne ait MOBESE kayıtları silinmiş derken son olarak Sarıkaya Valiliğin soruşturma açılmasına gerek duyulmadığı yönündeki kararıyla karşı karşıya kaldı. Daha önce Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 16 polis hakkında soruşturma açılması talebini reddeden İstanbul Valiliği, bundan iki ay önce de Sarıkaya’nın 1 lira maddi, 100 bin lira manevi tazminat talebini yanıtladı. Valilik yanıtında “Davacı iş veya ikamet adresi olmadığı halde eylemlerin olduğu Gezi Parkı’na gitmiştir. Dikkatsiz ve özensiz davranarak, güvenlik çemberi dışındaki bölgeye gitmiş ve sonucu kendi iradesiyle göze almıştır. Davacı gösterici grupların güvenlik güçlerine karşı gerçekleştirdiği fiili saldırı sırasında veya başka bir sebeple yaralanmış olabilir. Davacı Gezi Parkı ve civarında eylemler olduğunu bilmektedir. İdare tarafından her türlü uyarı ve ikaz yapılmasına rağmen iş veya ikamet adresi olmadığı halde eylemlerin olduğu Gezi Parkı ve civarına gitmiştir. Basın yayın organlarınca yapılan uyarılara rağmen davacı dikkatsiz ve özensiz davranarak güvenlik çemberi dışındaki bölgeye gitmiş ve sonucu kendi iradesi ile göze almıştır. Davacının uğramış olduğu zararların ve yaptığı harcamaların açık ve net şekilde ispatlanarak ortaya konulması gerektiği açıktır. Ancak davacı maddi tazminat taleplerine işe giriş-çıkış belgesi, aldığı maaşı gösterir belge, zararı gösteren fatura gibi kesin ve somut bir belge sunmamıştır. Manevi tazminat, hukukumuzda kabul edildiği üzere tatmin aracıdır. Sembolik olduğu söylenen manevi tazminat tutarının maddi kazanç elde etmeye yönelik olduğu açıktır. Davacının manevi tazminatı zenginleşme aracı olarak kullanması kabul görmemelidir. Talep edilen miktar fahiştir” denildi.
Şimdi AİHM’e gitmek için iç hukuk yollarını bir bir tüketen Erdal Sarıkaya ile Haziran İsyanı’ndan bugüne direnişi, davasını konuştuk.
İstanbul Valiliği tazminat davası talebinizi “haksız kazanç”, “bilinçli bir şekilde oradaydı” gibi gerekçelerle reddetti. Hayatınızın zorlaşmadığını, işiniz olmadığı halde orada bulunarak bunu briaz da kendinizin istediğini iddia etti…
Bu yanıt temel dayanakları olmayan ve hukuka aykırı bir yanıttır. Zaten İstanbul Valiliği yapmış olduğu bu savunmayla hukuku yönlendirmeye çalışmıştır. Halbuki ben İdari Mahkeme’ye 1 lira maddi 100 bin lira da manevi tazminat davası açtım. Şimdi bir gözün bedelini biçebilir misiniz? Benim sağ tarafım tamamıyla yok. Çoğu kez yolda giderken arabalar tarafından ezilme tehlikesiyle karşı karşıya kalıyorum. Gözüm tam açıyla görmediği için bazen arabanın tamponu vuruyor bazen ayna vuruyor. Hayatım hep bir risk altında gidiyor.
Ben İdari Mahkeme’ye daha önce çalıştığım yerdeki maaş bordrolarımı gönderdim. Orada bugüne kadar ne kadar maddi zarara uğradığım da nerede çalıştığım da yazıyor. İstanbul Valiliği bunu es geçerek sanki ben orada hiç çalışmıyormuşum hiç bulunmuyormuşum gibi bilerek ve kasıtlı gittiğim yönünde bir savunma oluşturmuş. Oysa ki ben vurulduğum güne kadar altı yıl boyunca Osmanbey’de çalıştım.
Velev ki kasıtlı gittiniz…
Tabi ki çalışmıyor da olabilirdim. Polis Vazife ve Selahiyet Kanunu’nda şu ibare bulunuyor: Polis toplumsal eylemlerde önce bulunan kişilerin can güvenliğini ve bölgenin mal güvenliğini almakla mükelleftir. Ama hepimiz polisin ne derece yasalara uygun davrandığını buna ne derece uyduğunu gördük. Şimdi benim orada bulunup bulunmamam önemli değil. Zira Anayasa’nın 26. maddesi açık; her kişi kendini gerek yazılı gerek sözlü ister tek ister toplu olarak istediği her yerde kendini ifade etme özgürlüğüne sahiptir. Bu evrensel hukukta var ve bu bizim anayasamızın 26. Maddesidir.
Zararınıza dair yeterli delil sunmadığınız da iddia ediliyor…
Bu onların kendi yaklaşımları ,kendi delillerini kendileri kararttıkları için. Mesela Çağlayan Adliyesi’nde 3 yıldır süren soruşturma aşamasındaki dosyamızda 2. savcımız olayla ilgili gaz fişeği kullanan polislerle plastik mermi kullanan polislerin isim listesini istemiş. İstanbul Emniyet Müdürlüğü de cevap olarak; “Olay günü iş yoğunluğundan dolayı gerekli kayıtların sağlıklı tutulamadığından tutulan kayıtların ise ilgili kanun hükmü gereğince imha edildiği anlaşıldığından olay günü orada olan polislerin listesini ekte size gönderiyoruz” diyerek kendi ağızlarıyla kayıtları kendilerinin imha ettiğini dile getiriyorlar.
Olay günü bölgede bulunan TOMA’ların, akreplerin ve MOBESE’lerin görüntüleri akşam saat 8’de resetlenmiş, ertesi gün sabah 8 e kadar kayıt yapılmamış. Böyle üstün körü saçma sapan savunmalar yapılmaktadır. Kendileri delilleri karartıyor sonra bu deliller üzerinden diyor ki şahıs somut bir delil sunamamıştır. Ben gözümde protez taşıyorum bundan ala somut delil olabilir mi? Mahkeme aşamasına geldiğimizde gözümdeki protezi çıkartacağım “Buyurun işte size somut delil.”
İfademde 60 metre gibi bir mesafeden vurulduğumu dile getirdim ama sonra doktorlarım bana 10-15 metreden vurulduğumu söylediler. Çünkü göz çevremde kırık yokmuş. Bilerek, kasıtlı, hedef gözetilerek yani nişan alınarak göz bebeğimden vurulmuşum bunun ötesinde bir somut delil nasıl gösterebilirim.
Soruşturma sürecinden biraz bahsedebilir misiniz? Nedir son durum?
Şimdi İdari Mahkeme Gezi’de yaralananlardan herhangi birimize bir tazminat ödemekle mülkiyeyi sorumlu tutarsa 272 kişinin tamamına emsal karar niteliğinde olacağı için tazminat hakkı doğar ve de uluslararası hukukta Türkiye’nin ceza almasına sebep olur. Bu yüzden bizim dava sürecimiz işlemiyor. 8 bin küsür kişi idareye dava açıyor bunların içinden sadece 272 kişisine soruşturma izni veriliyor. Soruşturma süreci tek bir dava halinde ilerliyor. Bu süreçte tam 6 savcı değiştirdik. Şimdi yeni bir savcı var, Burhan Görgülü, bütün dosyalar yeniden o savcıda birleştirildi keza o savcımız da dosyayı kapatmak için uğraşıyor.
Savcının dosyayı kapatmak istediğini nereden biliyorsunuz?
Kendi beyanı. Dosyanın 3 yılı geçtiğini söyledi, “O kadar savcı değişmiş herhangi bir somut delil yok dosya kapanma aşamasında” dedi. Biz de dosyayı kapatmamak için direniyoruz. İlk savcımız nasıl olduysa bir hamle başlatarak görüntüleri bir şekilde topladı. Olay günü orada bulunan 10-15 tane polisi tespit edip ifadeye çağırdı. O 17-25 Aralık operasyonunda görevden alındı. Sonra Faruk Bildirici diye bir savcı atandı o da dosyayı ilerletti onu da Paralel Yapı Operasyonu’nda aldılar. Sonra yeni bi tane atandı diy6e duyduk, sabaha göreve başlaması gerekirken onu da görevden aldılar. Sonra Mehmet Selim Kiraz atandı, bizim bastırmalarımız sonucu olay günüyle ilgili kriminalden benim dosyam ile ilgili görüntüleri istedi. Olay günü orda olup ama listede adı olmayan 4 tane polis keşfetti. Bir polisin de orada olmasına ve gaz tüfeği kullanmasına rağmen raporlu olduğunun yazıldığını tespit etti. Ancak onu da kaybettik. Şimdi sürecin nasıl işleyeceğini göreceğiz.
Aslında fail çok daha tepeden…
Kesinlikle orada bulunan polisler bilerek ve kasıtlı öldürmkten yargılanırken onları o gün kahraman ilan eden, “Emri ben verdim” diyen dönemin başbakanı şimdininse benim olmayan cumhurbaşkanı insanlığı katletmeye azmettirmekten uluslararası hukukta hesap verecektir. Davaların bu kadar kısır döngüde dönmesinin sebebi de bu . Siz 14 yaşın da bir çocuğu vuruyorsunuz ve 15. doğumgününü göremeden ölüyor. Bir baba sokağa çıkıyor “Benim çocuğumun geleceğine müdahale etmeyin” diyor ve siz onun geleceğinin yarısını karartıyorsunuz. AKP faşizminin bana bıraktığı şey sağ tarafımı tamamen karanlığa gömülmesi oldu. Benim bir tarafımı karanlığa gömerken 75 milyonun iki gözünün açılmasına sebep oldu bu kadar basit. Ben şöyle diyorum; cüceler dev olunca bastığı yeri bilmezmiş. Yarın öbür gün kafasını kaldırıp yürürken böyle yukarıdan aşağı çakılacak haberi yok.
Yargı konusunda açık konuşmak gerekirse kimliğine ship olduğum Türkiye Cumhuriyeti devletinin adaletine güvenmiyorum. Bize bu adaletten bir şey çıkmayacak. İşin sonu sadece 3-5 polisten ibaret değil dönemin başbakanının en yakın dostlarında biri olan İçişleri eski Bakanı Muharrem Güler, en yakınındaki valilerden biri Hüseyin Avni Mutlu, ne gariptir ki şuan FETÖ’den içeride yatıyor.
Bana diyor ki “haksız kazanç elde edecek” benim paraya ihtiyacım yok. Çünkü Gezi’den sonra ben ömrüm boyunca elde edemeyeceğim büyük bir mükafatla ödüllendirildim. 100 bin lira ile İstanbul’da bir kümes alamazsınız. Neyin haksız zenginleşmesi? Tamam o zaman desinler ki “Bir gözün bedeli 30 lira.” Fiyat da biçmiyor, istenilen taleplere de “Haksız zenginleşme” diyor.
Peki son söz desek?
Dün Gezi’ye çıkanlar ondan önce 68 kuşağının oluşturmuş olduğu değerlerin devamıdır. 68 kuşağını başlatan nasıl özgürlükçü bir akım varsa bu da onun devamıydı. Bundan sonraki süreç de Gezi’nin devamı olacak.
Süreç böyle mi gidecek? Hayır. Ne kadar baskı o kadar isyan, ne kadar isyan o kadar özgürlük.
Direnenler bir kere ölür korkup köşeye sinenler ise yaşadıkları her gün ölürler.
Deniz Gezmiş diyor ya “Benim bedenimin bir anlamı yok şu anda ölebilirim. İş ki yaşamım boyunca ne yaptığım.” Yüzyıl bir köşede sindirilmiş, et yığını olarak yaşamaktansa bu ülkenin geleceği, demokrasisi, barışı için bu genç yaşımda şehit olup asırlarca onurumla yaşamayı yeğlerim. Kaybedecek hiçbir şeyimiz yok çünkü iş o noktaya geldiği zaman evimize de gelip alacaklar. Korkunun ecele faydası yok. Direneceğiz, direnerek öleceğiz, yaralanacağız, kör olacağız ama asla zulmün ve zalimin karşısında eğilmeyeceğiz. Gezi bize eğilmemeyi öğretti.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.