Peki dolarlarınızı bozdurdunuz da doların değer kazanması azaldı mı? Hayır. Dolar sizin para bozdurmanıza bakmaz. Doların dolaştığı yerler sizin cebiniz değil, zenginlerin, oligarşinin cebidir
Peki dolarlarınızı bozdurdunuz da doların değer kazanması azaldı mı? Hayır. Dolar sizin para bozdurmanıza bakmaz. Doların dolaştığı yerler sizin cebiniz değil, zenginlerin, oligarşinin cebidir
Bu tür kampanyalar ara sıra gündeme gelir, sosyal ağlarda dolaşır, medyanın konuğu olur, bilgi kirliliği yaratır ve sonra da unutulur gider. Popülist söylemler de hep arkasındadır.
Olayın bütününe bakılmaz. Sloganlar, vatanı, ekonomiyi kurtarma, vatandaşlık gibi kavramlar devreye girer. Dış güçler, iç güçler savaşır durur. Komplo kuramları hiç eksik değildir. Lobiler hep devrededir ki bu doğrudur. Çokuluslu firmaların lobi etkinlikleri, yan kuruluşları, insanlık ve çevreyi kurtarma adına destekledikleri sivil toplum örgütleri devreye sokulur.
Esas sorun sistem ve yarattığı çelişkilerdir. Tüm bu kampanyalar bizlere, sizlere bu çelişkileri unutturmak içindir. Ormanı değil, ağacı görürsünüz. Kimi kez de size ormanı gösterirler, ağacı saklarlar.
Hem doların değeri artarken niye bozdursun ki dolarını. Yastık altında ya da daha doğrusu vergi cennetlerinde kaldıkça değer kazanıyor. Kaybedeceğini anlarsa senin liranı alır.
Kapitalizme neden gazino ekonomisi diyorlar, işte bu nedenle. Kumar oynuyor, hem de senin yaşamınla.
Peki dolarlarınızı bozdurdunuz da doların değer kazanması azaldı mı? Hayır. Dolar sizin para bozdurmanıza bakmaz. Doların dolaştığı yerler sizin cebiniz değil, zenginlerin, oligarşinin cebidir. Bankaların, şirketlerin sahiplerinin kasalarıdır. Borsalarda düğün dernek oynar.
Kayıt dışını çok sever. Vergi cennetlerinden çıkmaz ama sizin yaşamınızı cehenneme çevirmeyide bilir.
Piyasadan dolar alıp satan spekülatörlerdir. Ülkeye girer, çıkar, engel istemez; varsa kaldırır. Sen hala dolarını bozdurmaya çalışıyorsun. Bırak kalsın üç beş doların cebinde.
Doların kurunu sen, ben değil finans piyasası belirler. Ey! Dolar yükseklere çıktın, in yoksa bak dolarlarımı bozdururum demekle değeri düşmez ya da yükselmez.
Vatandaş elindeki birkaç kuruşla döviz bürolarına gider. Dolar, avro alır satar. Beş on lira kazanmanın keyfini yaşar. O keyif geçicidir, göz boyamadır. Sizi oyalar, o kadar.
Ne kadar dolar, altın vardır yastık altında demek yerine kimin doları, altını var yastık altında demek daha doğru olur.
Pek niye avro bozdurmuyorsunuz? Onun da değeri artıyor, hem de daha fazla. Avrodan konuşan yok. Niye diye sordunuz mu? Ama dolar eski aşığımız bizim. Eskiden avro mu vardı!
Sonra bakarsınız şu ya da bu petrol şirketinden benzin almayın kampanyası başlatılır. Şirketler yabancıdır, pahalıya satmaktadır, bizi sömürmektedir. Paramız dışarı gitmektedir. Doğru da ne yapmalıyız? Peki nerden alınacaktır yakıt? Var mıdır ulusal bir şirket? Var mıdır petrol kaynağınız? TPAO’ya ne oldu? Rafinelere ne oldu? Anımsayın. Enerji politikamız nedir?
Petrol fiyatı en düşük düzeyinde son yıllarda. Ama siz hala dünyanın en pahalı benzinini alıyorsunuz. Neden pahalı, kim kazanıyor, demiyorsunuz. Oyunun arkasında kimler var sormuyorsunuz. Sonra da, benzin almayın, diyorsunuz. Sizi arabaya, benzine bağımlı yapmış. Neden toplu ulaşım gelişmiyor diye sormuyorsnuz? Hem sonra benzini en çok tüketenler kim?
Devlet niye bu kadar vergi alıyor, demiyorsunuz. Peki alsın ama toplu ulaşımı da ihmal etmesin diyor musunuz?
Enerji alanında dışa bağımlılıktan nasıl kurtulabiliriz, yerel kaynaklarımızı nasıl koruyabiliriz, soruları sorulmaz, sordurmazlar. Soranlar zaten vatana ihanet içindedir.
Benzin biter, bu kez paranızı şu ya da bu bankaya yatırmayın; paranızı çekin derler. Yabancı sermaye bankaları ele geçirmiştir, amacı da odur zaten. Çevreden alır, merkeze taşır. Merkezden gelir çevrenin paralarını faizle gıdıklar, sonra alır başını gider. Size de biraz kırıntı bırakır.
Bankalardaki mevduat sahipleri kimlerdir? Mevduatın yüzde 90’ı zaten zenginlerin, rantiyelerin elindedir. Faizle gül gibi geçinip gitmektedir. Niye parasını çeksin ki! Ama kampanya vatandaşa seslenir. Biz zamanlar ünlü fransız futbolcu Eric Cantona da Fransa’da böyle bir kampanya yürütmüştü ve unutuldu gitti.
Vatandaş parasını çekse bankalar gümbürtüye gidecek akılları başlarına gelecek ama olmuyor. Olamaz da. Sen vatandaşın parasıyla mı ayakta duruyor sanıyorsun bankaları? Bankanın sahibi kim, mevduatı nasıl, nerede kullanıyor? Kim için kullanıyor soruyor muyuz? Yok efendim paralarımızı çekelim, bankalar zora düşsün. Ne oldu ABD’de, Avrupa’da sıkıntıya düşen bankalara? Devlet destek çıktı, yani senin benim paramla bankaları kurtardı. Sen de paramızı çekelim, hesabımızı kapatalım diyorsun.
Enflasyon zaten sizin ev için, çocuklarınız için, sağlığınız için ayırdığınız -kaç milyon kişi ayırabiliyor ki- üç beş kuruşu hiç ediyor. Sanki banka sizlerin mevduatınıza milyonlar ekliyor da “Aman sevgili mevduat sahibi, gel çekme paranı; ben sana iyi faiz vereceğim mi” diyor.
Bu kampanya biter bir başkası başlar. Şu malı almayın çünkü şu devletten ithal ediliyor, denir. Sanki karar verici vatandaşmış gibi. Sen karar verici oluncaya kadar bu değişmeyecektir. Ama egemen devlet senin malına ambargo koyar, satamazsın. Bağımlısındır, hem satarken hem alırken.
Nasıl bu zinciri kırarım demezsen tohum da satar, muz da. Sen istersen alma.
Peki devlet silah, bomba alırken nerdesiniz?
Kooperatif kurmaya çalışırsın, engellemeye çalışır. Ama direnmelisin.
Uyutuyorlar seni kampanyalarla. Göremiyorsun esas sorunu ki o da sınıf mücadelesidir. Kendi emeğine, parana, bankana, ulusal petrol şirketine sahip çıkmaktır. Emeğini çalıp seni kampanyalarla oyalayanlara karşı mücadeledir. Birlikte emeğine, alınterine, ürettiğine, tarımına, tohumuna, tasarrufuna sahip çıkmaktır.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.