Gördüklerimizi, bildiklerimizi paylaşalım; belki yaşananları Gezi’ye bağlayanlara da yanıt olur
Haziran 2015’ten bu yana ülkenin üzerinden eksik olmayan kan ve duman kokusunu bu kez Beşiktaş’a taşıyan bombalı saldırıların hemen ardından olay yerine gidip, sansüre karşı Gezi’nin mirası Çapul TV’den yayına geçtik. Başkanlık kutlamasında ya da manipülasyon çabasındaki iktidar yandaşlarının marifetlerinden ise daha sonra haberimiz oldu. Gördüklerimizi, bildiklerimizi paylaşalım; belki yaşananları Gezi’ye bağlayanlara da yanıt olur
Önce 22.30 sıralarında bütün kentin duyduğu bir patlama sesi, sosyal medyaya düşen paylaşımlar, panikle telefonumuzu çaldıran yakınlarımızın ve gazeteci dostlarımızın soruları: “İyi misiniz?”, “Size gelen ekstra bir bilgi var mı?”
Sonra fotoğraf makinemizi, yedek bataryamızı, telefonlarımızı alıp hızla olay yerine doğru hareket ediyoruz. Harbiye’den Beşiktaş stadına koşarak ilerliyoruz. Halaskargazi Caddesi ambulansların, zabıta ve polis araçlarının sesleriyle yankılanıyor. Araçlar yaralı taşıyor.
Maçka’dan Beşiktaş stadına inen yolda önce kan ve duman kokusu ardından da “yayın yasağı” haberi geliyor. Yolda koşuşturan yerli yabancı başka gazetecilere de rastlıyoruz. Saat 23.00 sıralarında 4 el silah sesi duyuyoruz.
Stada 100 metre mesafede de polisler tarafından durduruluyoruz. Polis hem içeride patlama sonrası çatışma yaşandığını söylüyor hem de sarı basın kartı olmayanların daha fazla ilerlemesine müsaade etmiyor. Gerçekten bir çatışma yaşandı mı, meçhul. Sarı basın kartı olanlar biraz daha ilerleyebilseler bile patlama noktasına yaklaşmalarına izin verilmiyor.
Yukarıda bir polis helikopteri fenerini Beşiktaş stadı çevresinde gezdirerek dönüp duruyor. Helikopter sesi, ambulans sesine, iş araçlarının seslerine karışıyor.
Yayın yasağı, “resmi açıklamalar dışındaki açıklamalar da yayımlanmayacak” denilerek katmerleniyor. Etrafımızdaki gazeteciler çekim yapamamaktan, çekim yapabilenler de çektiklerinin yayımlanmamasından yakınıyor. Sadece “yayın yasağı” değil ağır bir otosansür de devrede, pek çok gazeteci umarsızlıkla etrafta geziniyor.
İlk resmi açıklama 20’nin üzerinde yaralı polis olduğu yönünde ancak yalnızca sosyal medyaya düşen görüntüler ve bizim Şişli-Beşiktaş stadı hattında tanık olduğumuz ambulans trafiği bile can kaybının çok daha ağır olduğunu ortaya koyuyor.
Gezi’deki gibi
Çok beklemeden Çapul TV’nin Periscope hesabından canlı yayına geçiyoruz. Bütün medyanın, asıl olarak gerçekleri gizleme ve iktidarı koruma kaygısıyla susturulduğu Gezi Direnişi’nde olduğu gibi, izleyici alternatif medyaya yöneliyor ve yine işin başa düştüğünü anlıyoruz.
Çünkü bir yandan orada yaşanan katliama ilişkin gerçekler halktan gizleniyor, bir yandan da tamamen iktidarı korumaya odaklı bir propaganda makinesi işlemeye başlıyor.
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun “20’nin üzerinde yaralı polis var” şeklindeki geçiştirme açıklaması ajanslara düşüyor, bir saati aşkın süre yaralı beden ve ceset taşıyan ambulansların varlığına işaret ederek can kaybı maalesef çok ağır ve gizlenmeye çalışılıyor, diyoruz.
Olay yerindeki gazetecilerin çaresizliğini anlatıyoruz. Yerde yatan cesetlerden, Al Jazeera “15 ölü var” diye haber geçtiğinde ceset toplama işleminin henüz tamamlanmadığından, tahribatın izlerinin Maçka Parkı’ndan Gökkafes’e (Ritz Carlton) kadar uzandığından söz ediyoruz.
Yayın yasağı ile engellenen siyasi yorumları da aktarıyoruz. 10 Aralık’taki bu katliamın zamanlamasının düşündürücü olduğunu, bugün TSK ve ÖSO’nun El-Bab’a girdiğini, böylece Türkiye’yi IŞİD başta olmak üzere silahlı eylem kapasitesi yüksek pek çok hasım gücün hedefine oturttuğunu, bugünün aynı zamanda Başkanlık Anayasası Teklifi’nin TBMM’ye sunulduğu gün olarak tarihe geçtiğini aktarıyoruz.
O sırada iktidara yakın medyanın, Başkanlık kutlamasına ayrılmış manşetlerine kıyamadığını, Başkanlık Anayasası Teklifi’nin TBMM’ye sunulmasını kutlayıp “Hayırlı olsun!” manşetleriyle duyuran gazetelerini baskıya gönderdiğini henüz bilmiyoruz. Burhan Kuzu’nun Twitter’daki zevzekliklerine bakıp hayıflanacak durumda da değiliz.
Türkiye’nin büyük çoğunluğu için olduğu gibi bizim için de hayırlı olan bir şey yok, bir gurur gecesi de yaşamıyoruz. Periscope’a mesaj gönderen Ak-trollerin yayınımızı “terör propagandası” olarak sunmaya yönelik nafile çabasına tanık oluyoruz. Andy Ar Araştırma Şirketi’nin sahibi Faruk Acar’ın saldırıları Gezi Direnişi’ne bağladığını ise yayın bittikten sonra öğreneceğiz.
10 Aralık gecesinin Gezi Direnişi ile tek alakası, kendi çıkarlarını insan yaşamı dahil her şeyin üstünde tutan iktidarın yine aynı sansür ve propaganda makinesini çalıştırması karşısında yaşamı ve halkı haber alma hakkını savunan Gezicilerin sansürü delen bir yayın yapmış olmasıdır.
Maalesef bu kez ekranda gösterdiğimizin Gezi’yle ya da Gezicilerin tercihleriyle alakası yoktur. Gösterebildiğimiz şey “ölüm”le değil “yaşam”la özdeşleştirilebilecek Gezicileri bastırıp, ülkeyi içerde dışarda savaşla yönetmek isteyen iktidarın yarattığı manzaradır.
Ne gördük?
Bir izlenim yazısını, diğer haberlerde de bulabileceğiniz ayrıntılara boğmak istemiyoruz. Ama aktaracağımız bazı detaylar belki yaşananların daha iyi anlaşılmasına yardımcı olacaktır.
Maçka Parkı’ndan Gökkafes’e uzanan geniş bir alanda, yollara, tünel girişine, stadın içine, stadın çatısına savrulmuş insan parçaları ve onları gece geç saatlere kadar toplamaya çalışan itfaiye araçları ve olay yeri inceleme ekiplerini gördük.
Olay yeri inceleme ekiplerinin çalışmalarını bitirdiği yere yönlendirilen belediye temizlik işçilerini gördük.
Onları görüntüleme imkanı yakalayabilse bile haber merkezine ilettiği haberlerin yayımlanmamasına hayıflanan, bizim yayın çabamızı umarsızca izleyen ya da ne anlatıyorlar acaba diye “çaktırmadan” kulak kabartan gazetecileri gördük.
Maalesef kan ve duman kokusuna alıştığımızı, yabancılaştığımızı, kim bilir kaç saat ya da gün sonra yine daha ağır bir gündemin arkasına itilecek katliam haberleri yapmaktan yorulduğumuzu gördük.
Özellikle bakanlar bölgeye intikal ettiğinde yolu kaplayan yüzü maskeli özel harekat polislerini gördük. Güvenlik önlemlerinin en yoğun olduğu anda dahi çevrede yeni saldırıların önlenmesinin mümkün olmadığını, polisiye tedbirlerin muhtemel yeni saldırılar karşısındaki kifayetsizliğini gördük.
Bakanlar inceleme yaparken stat çevresinde ceset toplama işleminin sürdüğünü, yollarda ayak altında ezilmiş ceset parçaları olduğunu gördük. Özel harekat polislerinin koruması altındaki İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun Beşiktaş’taki dehşet verici manzara karşısında gazetecilere olay yerinde açıklama yapmaktan vazgeçtiğini gördük.
Bakanların gelişinin ardından bir ara açıklama yapılacağı beklentisiyle polislerin “Basın gelsin” çağrısıyla bölgeye yaklaştırıldık. Ancak birkaç dakika içinde bakanın canı istemediğinden olsa gerek, ite kaka uzaklaştırıldık. İktidara yakın olmanın özgüveniyle olsa gerek fazla rahat hareket eden A Haber muhabirlerinin “Yayın yasağı var, dedik. Yayın yapan sizdiniz, değil mi!” diyerek kollarından tutan bir polis tarafından alıkonduğunu gördük. Bu saatten sonra gazetecilerin bölgede kalmasına izin verilmedi ve uzaklaştık.
Tekrar Harbiye’ye yöneldiğimizde kan ve duman kokusu yavaş yavaş dağılıp yerini hayatın “olağan” akışına bıraktı.
Sosyal medyaya ve resmi açıklamalara göz gezdirdiğimizde orada yaşanan katliamın ve yaşamını yitirenlerin, iktidarın siyasi hesaplarının yanında bir hiç olduğunu, bu ülke insanlarının yaşamının bir “başkanlık” projesinin yanında hiçe sayıldığını, bu durumdan vazife çıkaran propagandistlerin de kah başkanlık kutladığını kah Gezicilere saldırdığını gördük.
Dün gece “beleştepe”ye giden yolda araçlar arasında unutulmuş, bakanların gelişi sırasında yaşanan hareketlilikte üzerine basılmış küçük bir ceset parçası vardı. Bu ülkenin insanının, bırakalım Suruç’ta ya da 10 Ekim’de katledilenler gibi muhalif olmayı, polis üniforması altında bile olsa, birilerinin iktidar yolculuğunda hiçe sayılarak ayaklar altına alındığını gördük.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.