Topluluklarımızı özsavunma için örgütlemekte başarılı olur ve uygun müttefikler ile anahtar ittifaklar kurarsak, faşistleri sürünerek çıktıkları deliklere geri itebiliriz
Topluluklarımızı özsavunma için örgütlemekte başarılı olur ve uygun müttefikler ile anahtar ittifaklar kurarsak, faşistleri sürünerek çıktıkları deliklere geri itebiliriz
Okuyacağınız metin Trump başkanlık seçiminden galip çıkmadan önce yazılmıştı. Bu haliyle yazının başlığı nedeniyle Trump’ın başkan olacağını öngördüğünü düşünüyor olabilirsiniz ama yazar metinde başka bir vurgu yapıyor: “Ezilenler ve ezenler arasındaki güç dengesini değiştirmeye başlamak için bir seçim zaferini ya da bir sonraki isyanı beklemeye gerek yok.” Bu nedenle metnin Türkiye’deki antifaşizm tartışmalarına da katkı sunacağını tahmin ediyoruz.
ABD’de anti-faşist örgütlenmenin doğası üzerine ciddi bir tartışma açmak için uzun bir zaman geçti. Kuzey Carolina’daki Cumhuriyetçi Parti ofisine yönelik yakınlardaki molotof eylemi, politik şiddete karşı daha çok ılımlı bir liberal kınama özelliği gösteren bir dizi tepkiyi halihazırda canlandırdı. Donald Trump’ın kampanyası, on yıllardır en çok kutuplaştıran, itiraz edilen, şiddete neden olan ve destekçileri ile protestocular arasında sık sık çatışmalara yol açan kampanyadır ve aşırı sağ ile ırkçı beyaz grupların yeniden canlanmasıdır.
Durum belirli bir dereceye kadar Avrupa’daki benzer politik hareketlerde olduğu gibi olsa da, Trump’ın yükselişi Amerikan solu için yeni bir tehdit ve meydan okuma doğuruyor. Çok fazla zemin kaybetmeden önce, ABD’de aşırı sağın yükselişiyle mücadele etmek için anti-faşist bir cevap örgütlemeye ihtiyacımız var.
Bereketli zemin
Sağ kanat popülizmin yükselişini koşulların körüklediği bir gizem değildir. On yılların ücret durgunluğu, büyüyen ekonomik eşitsizlik ve son krizler Amerikan orta sınıflarını ve işçi sınıfını hırpalamıştı. Amerikan siyasi seçkinleri net bir şekilde yozlaşmıştır ve [sadece] kendilerine hizmet ederler ve sıradan insanların endişelerini ele almaktan acizdirler. Bu tarz bir ortamda, insanlar doğal olarak mevcut sisteme alternatifler ararlar. Zira bizler yapısal olarak ırkçı bir toplumda yetiştirildik, Amerikalılar, gerçekte kapitalizm tarafından üretilen ekonomik sorunlar için azınlıkları ve mültecileri suçlayan teorileri kabul etmeye hazırlandılar.
Faşizm, ırk mitolojisi tarafından desteklenen “doğal” hiyerarşinin restorasyonunda bir ulusal yeniden doğuş vizyonu bulan bir ideolojidir. Faşizm sosyoekonomik altüst olma ile ilgili korku ve endişeyi, bozulmuş olan ve yok edilmesi gereken etnik, dini ve ideolojik ötekilere -Yahudiler, Meksikalılar, Siyahiler, komünistler vs’ye- yönlendirir.
Ekonomik olarak, faşizm, Keynesyen teşvik programları ve korumacılık aracılığıyla ırksal olarak saf işçiler için tam istihdamı eski haline getirmeyi vaat ediyor. Stratejik açıdan, faşizm, yozlaşma ve hoşgörü gibi canavarlara bir son vermeyi ve ulusu mitolojik yüceliğine kavuşturmayı vaat ederek kendini liberal statükoya karşı konumlandırıyor.
Faşizm, devrimci bir ideoloji değildir. Faşizm sözde liberal toplumda halihazırda mevcut olan gerici ögeleri kolay bir biçimde ele geçirir. Azılı Nazi “Kan ve Toprak” düsturu, sadece, birine bir modern ulus-devlette doğum yoluyla yurttaşlık izni veren yasal koşullardır. Faşizm “liberal” kapitalist toplumun, ırksal hiyerarşi, militarizm ve otoriteryanizm gibi örtük ilkelerini alır ve onları yol gösterici ilkeler düzeyine yükseltir. Bunu yaparken, faşist hareketler ilk etapta, bu krizleri üreten temel toplumsal ilişkilere son vermeden kapitalist krizlerin sonuçlarına son vermeyi hedefler.
Artık, Amerikan solu, Trump’ın kampanyasının esasen proto-faşist olduğunu, yaygın olarak kabul edecek gibi görünüyor. Herhangi bir itiraz kalmasın diye, meseleyi yeniden kısaca özetleyeyim: Trump, ulusal yeniden doğuş, “Amerika’yı Yeniden Büyük Yap” vaadi üzerinden, Müslümanlar ve mülteciler gibi “tehdit” unsurlarının dışlanmasına ve sınır dışı edilmesine dayanarak kampanya yürütmektedir.
Trump’ın kampanyası, tanınmış Ku Klax Klan ve Amerika Nazi Partisi üyelerinden gelen desteği içeren beyaz üstünlükçülerinden geniş çaplı ateşli bir destek aldı. Ve, çoklu analizlerin öne sürdüğü üzere, Trump’ın desteği tarihsel olarak faşist hareketlerin yükselişiyle ilişkilendirilen toplumsal sınıflardan alınıyor görünmektedir: üst sınıfların gerici ögelerinin yanısıra, aşağıya doğru hareketli orta sınıflar.
Trump’ın yükselişi, şimdi Trump’ın kampanyasını kendi fikirlerine destek sağlamak için bir fırsat olarak kullanan beyaz milliyetçileri ve faşistleri cesaretlendiriyor. Parçalanmış, önceden ilgisiz olan örgütler yeni ittifaklar kuruyor ve aşırı sağın geleceğini tartışmak üzere konferans çağrıları yapıyor. Trump seçimleri kaybetse dahi, bu güçler onun kampanyasının anısından yararlanmaya devam edecekler. Nitekim, Trump’ın seçim yenilgisi muhtemelen, aşırı sağın çabalarını uzun vadede Amerikan soluna daha büyük bir tehlike teşkil edebilecek olan seçimle ilgili olmayan kampanyalara ve sokak politikalarına kanalize edecektir.
Bu gözlemler, ABD devletinin zaten var olan faşist niteliğinin önemsenmemesi anlamına gelmez. Sonuçta, “liberal” Obama yönetimi rekor sayıda tehcir uygulamaktadır. “Liberal” Clinton yönetimi, yoksul ve beyaz olmayan insanları hapsetmek için ABD tarihindeki en büyük tahrike başkanlık etti. Trumpizm, her zamanki gibi, meseleden radikal bir çıkış değildir. O, yüzlerce yıllık ırkçı baskının kriz halindeki kapitalist toplumun diliyle ifade edilmekte olan mantıksal sonucudur.
Örgütlenmeye başlarken
Amerikan solunun bu seçim kampanyasını niteleyen politik şiddetin dozunun azalmayacağını anlaması gerekiyor. Aşırı sağ örgütlenmeye ve dallarını Amerikan toplumuna boylu boyunca uzatmaya devam ettiği sürece, sokak çatışmaları ve fiziksel çekişmenin diğer biçimleri daha yaygın hale gelecektir. Aşırı sağdan gelen tehdidi ciddiye almamız ve kendimizi bu tehdidi karşılamak üzere örgütlememiz gerekiyor.
Solda sözde “militan” anti-faşizmin yararları üzerine hiçbir çekişme olmamalıdır. Aşırı sağcı gruplar, etnik ve dini azınlıklara, yabancılara, LGBTQ’lara ve solculara zarar verme hedefiyle örgütleniyorlar. Onlar genellikle polis ve istihbarat servisleri aracılığıyla hükümetin zımni ya da maddi desteği ile işler. Onların şiddetinden kendimizi, sevdiklerimizi ve yoldaşlarımızı korumaya ve güç kazanmalarını engellemeye dair hakkımız ve yükümlülüğümüz var. Aşırı sağ grupların sokaklardan sürülmesi ve bir hareket inşa etme kabiliyetlerinin bozulmasıyla, anti-faşistler faşist hareketleri varoluşsal bir tehdit ortaya koymadan boğabilirler.
En azından, solcuların mekanlarımızı ve topluluklarımızı faşist saldırılardan korumak üzere hazırlanması gerekir. Kendimiz ve daha geniş topluluklarımız için düzenli özsavunma eğitimleri düzenlememiz mutlak bir zorunluluktur. Aynı zamanda, gerektiğinde tepki vermeye hazır olabilelim diye, bu örgütlerin “anti-faşist” etiketi taşıyıp taşımadıklarına bakmaksızın kalıcı özsavunma örgütleri yaratmalıyız. Bazı ABD radikalleri, hâlihazırda bu tarz eğitimleri yapmaya ve kendilerini örgütlemeye başlıyor, ama bilhassa geleneksel radikal kalelerin dışında yapılması gereken çok şey var.
Birleşik Devletler’de anti-faşist ağların göreli az gelişmişliğine bağlı olarak, birçok yakın zamanlı anti-faşist eylem, gereksiz yaralanmalara ve tutuklamalara yol açarak oldukça örgütsüz olmuştur. En az yedi anti-faşist, bu yılın başında kaotik bir arbedeye dönüşen aşırı sağ Gelenekçi İşçi Partisi (Traditionalist Workers Party) ile yaşanan çatışmalar sırasında bıçaklandı. Sokaklardan faşistleri sürmek için yaşamlarını riske atan yoldaşlarımızın kahramanlığını övmeliyiz fakat aynı zamanda daha iyi örgütlenmiş, iyi hazırlanmış bir gücün büyük ihtimalle çatışma sırasında meydana gelmiş ciddi yaralanmaların bazılarını önlemesinin mümkün olacağını gözlemleyebiliriz. Bu olaylar faşist seferberliğe karşı etkin bir şekilde karşı koyabilen maddi bir kuvvete ihtiyaç duyulduğunun altını çizmektedir.
Hastalığı tedavi etmek
Faşizm bir hastalıktır. Herhangi bir ciddi hastalık gibi, kendimizi hayatta ve sağlıklı tutmak istiyorsak, onun semptomlarını tedavi etmeliyiz. Ancak, aynı zamanda eğer onun kökensel nedenlerini tedavi etmekte başarısız olursak, toplumumuzu bu hastalıktan kurtarmayı umamayız. Psikolojik olarak, faşizm, bir kapitalist toplumda kriz içinde yaşamak yüzünden üretilen korku üzerinden beslenmektedir. Sosyoekonomik statünün ve güvenliğin kaybı hakkındaki endişeler, savunmasız hedeflere yansıtılıyor. Yobazlar ve faşistler tarafından işlenen nefret ve şiddet, tam da gerçek anlamda, “Ben şaşkın ve korkmuş durumdayım ve zemin kaybını durdurmanın nasıl olacağına dair hiçbir fikrim yok” demenin maddi bir yoludur.
Bizatihi militan anti-faşizm, insanları faşist hareketlere iten temel baskıları hafifletemeyen tepkisel bir stratejidir. Faşizm, her ne kadar meselenin bu olduğunu umsak da, varoluşun dışından vurulamaz. Özsavunmanın örgütlenmesi, alet çantamızı sırf tepkisel karşı-gösterilere ve sokak çatışmalarına indirgememelidir. Anti-faşizm, refah devletinin çekildiği yerde toplumsal destek ve hizmetler sunarak bu korkuları ve endişeleri hafifletmeyi zorlayan geniş bir stratejinin bir parçası olarak tasavvur edilmelidir.
Solcular topluluklarımıza, çağdaş kapitalizmin altüst oluşlarına cevap veren taban örgütleri kurmada yardımcı olmalıdır. Açlıkla mücadele etmek için bahçeler ile gıda dağıtımı ağları yaratabilir, konut krizine cevap vermek üzere dayanışma ağları ile kiracı birlikleri örgütleyebilir ve ezilenlere sağlık ile eğitim sağlamak için ücretsiz klinikler ile özgürleşmeci okullar işletebiliriz. Yukarıdakilerin hepsi her topluluk kendisine ait belirli ihtiyaçlar ve erişilebilir kaynaklar kümesine sahip olduğundan, sadece örneklerdir. Genel olarak, topluluklarımıza kendimizi sürdürecek ve koruyacak araçları geliştirmede yardım etmeye ihtiyacımız var.
Eğer bu hayatta kalma stratejilerini, kendi yaşamlarımızı kontrol etmek için iktidarın ele geçirilmesi hakkında inandırıcı bir anlatı ile birleştirirsek, belki de örgütlenmenin bu yerel biçimlerini daha büyük bir radikal harekete bağlayabiliriz. Kontrolümüzün dışındaki kuvvetlerin kurbanı olarak hissetmek yerine, kendi topluluklarımıza kendilerini politikayı bildiğimiz gibi anlamlı bir değişim için daha yaygın bir mücadelenin katılımcıları olarak görmeleri içim ilham verebiliriz. Bunu yaparken, hem faşist hareketlerin yağmaladığı korku ve endişeyi azaltacağız hem de dostlarımıza ve komşularımıza, radikal fikirlerin uygulamaya konulmasıyla gelen güçlenmeyi göstereceğiz.
Bu geniş strateji, sadece beyaz olmayanların işçi sınıfı topluluklarında değil, ayrıca yoksul beyaz toplulukları arasında da uygulamaya konulmalıdır. Yukarıda belirtildiği gibi, Trump’ın desteğinin yoksul “beyaz çöpten” elde edilmiş olduğu fikri mutlak bir efsanedir. (Bu anlatı yanıltıcı bir şekilde, kurumları kontrol eden ve yasaları yapan zengin seçkinlerdense, yoksul beyaz insanların Amerikan toplumuna yapısal ırkçılığın gelmesinden sorumlu olduğunu iddia eder.) Yıllık otuz bin doların altında kazanan çoğu insan oy vermiyor ve beyaz işçi sınıfı arasında partilerle özdeşleşme oranları yıllardır sürekli düşüyor.
Nitekim, ABD’de yoksul beyazlar, kesin bir şekilde sola veya sağa henüz kaymamış olan toplumsal gruplardan yalnızca biridir. Beyaz işçi sınıfı topluluklarında etkin bir şekilde örgütlenecek olan ilk politik hizipler, muhtemelen, politik kutuplaşma derinleştikçe, nihayetinde ABD’de sağın mı yoksa solun mu üstün geleceğini belirleyecektir. Hızlı bir seçmen katılımı araştırması, Batı Virginia ve doğu Tenesse merkezli Appalachia’daki örgütlenme çabalarının özellikle verimli olabileceğini gösteriyor. Gerçekten de, buralar tam da radikal sendikacılığın 20. yüzyıl başlarında kuvvetli destek bulmuş olduğu alanlardan bazıları.
Bu strateji, aşırı sağın beyaz işçi sınıfını asimile etme yeteneğini engellemek kadar, Amerikan işçi sınıfı topluluklarında bir güç üssü inşa etmeye de yöneltilmiştir. Ancak, orta sınıfların üyeleri olan Trump destekçilerinin ana gövdesi, bu çabalar tarafından ister istemez asimile edilemeyecektir. Bu, azalan orta sınıf içinde aşırı sağ için sağlanan desteğin altını oymak üzere daha geniş bir stratejiyi tasarlamaya da gereksinim duyduğumuz anlamına gelir. Amerika’da sınıf politikasının doğası göz önüne alındığında, bu strateji işçi sınıfı topluluklarında kullandığımızdan farklı olmak zorunda olacaktır.
Anti-faşist bir strateji öncelikle işçi sınıfında köklenmeliyken, biz ayrıca düşmanımızın üssünün zayıflamasına dair olasılıkları dikkate almaya gereksinim duyuyoruz. Bu ikileme kesin bir cevabım yok. Aşırı indirgemeci olmadan söylersek, öyle görünüyor ki orta gelirli Amerikalılar ya Donald Trump’ın sağ kanat popülizmine ya da Sanders kampanyası ile ortaya çıkan sosyal demokrat eğilime meyilli gibi görünüyor. Eğer bu, sosyal demokrat örgütlenmenin gerici sağa olan orta sınıf desteğini sarsılabildiğini gösteriyorsa, o zaman radikal taban örgütlenmesi hareketimiz ile seçim yanlısı sosyal demokratlar arasında pragmatik bir ittifakı tasavvur etmeliyiz.
Kazanabiliriz
Avrupa ve ABD boyunca aşırı sağın yükselişi, solun mevcut sisteme gerçekçi ve inandırıcı alternatifler sunmaktaki başarısızlığına derinden bağlıdır. Kaçacak hiçbir yer olmamakla birlikte, düşmekte olan ya da durgun sınıfların üyeleri, yaygın kızgınlık ve korku duygularını avlayan faşist hareketler için kolay bir av olmaktadır. Mevcut sisteme gerçek alternatifler inşa etmeksizin, aşırı sağa zemin kaybetmeye devam edeceğiz.
Bizim sorunumuz işçi sınıfının hayal gücünü yakalama potansiyeline sahip insan gücüne, inanca ya da bir anlatıya sahip olmamamız değil. Bizim sorunumuz, popüler öfkeyi kapitalist sisteme güçlü bir meydan okuma haline dönüştürme yeteneğine sahip bir stratejiye sahip olmamamız. Şu anda, aşırı sağ büyük ölçüde hakim çünkü eğer biri kapitalizmi olası sınır olarak kabul ediyorsa işgücünden mültecilerin dışlanması, bir nevi “rasyonel” bir yanıttır. Solun, kapitalist devletin daha iyi bir yönetimi olabileceği temelinde rekabet etmesi gerekmez. Onun başka bir dünyanın, sadece elli yıl sonra değil, hemen şimdi mümkün olduğunu göstermesi gerekir.
Yani, basitçe, kapitalist mantığı kabul etmeyi durduralım ve kendi fikirlerimizi uygulamaya başlayalım. Ezilenler ve ezenler arasındaki güç dengesini değiştirmeye başlamak için bir seçim zaferini ya da bir sonraki isyanı beklemeye gerek yok. Bu iki yönlü stratejiyi kullanarak, hem faşist seferberliğe karşı gelebilir hem de kapitalist sisteme devrimci bir meydan okumayı yerleştirecek araçları inşa etmeye başlayabiliriz. Kısacası: örgütlen ve iktidarı blok blok inşa etmeye başla. Topluluklarımızı özsavunma için örgütlemekte başarılı olur ve uygun müttefikler ile anahtar ittifaklar kurarsak, faşistleri sürünerek çıktıkları deliklere geri itebiliriz.
[Roarmag.org’daki 5 Kasım tarihli İngilizce orijinalinden Evren Yurttaş tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir.]
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.