Böyle bir şey en son 30’larda olmuştu, sonucunu hepimiz biliyoruz. Bu noktada Trump’ın iktidara gelmesi basitçe ‘bir emperyalist gitti, ya da gerici bir başkan gitti gerisi geldi’ olarak geçiştirilmemeli
Böyle bir şey en son 30’larda olmuştu, sonucunu hepimiz biliyoruz. Bu noktada Trump’ın iktidara gelmesi basitçe ‘bir emperyalist gitti, ya da gerici bir başkan gitti gerisi geldi’ olarak geçiştirilmemeli
Seçim kampanyası başladığından bu yana Trump, ABD emperyalizminin önemli liderleri ve emperyalist basın tarafından ABD’nin politik hayatında hiç görülmediği kadar şiddetli bir tepki ve aşağılama ile karşılaştı. Öyle ki, mesela çok daha solda olan Sanders bile, seçim kampanyası sırasında seçimi kaybetmesi için birçok ayak oyununa maruz kalmasına rağmen, böyle şiddetli bir tepki ile karşılaşmamıştı. Düşünsenize, gericiliği ile ünlü eski Başkan Bush bile hiçbir adaya oy vermediğini söyledi. Finans burjuvazisinin önemli yayın organları New York Times’tan Washington Post’a kadar Trump’a yalnızca karşı çıkmadılar, aynı zamanda onu bir nefret nesnesi haline getirdiler. ABD’nin en gerici oluşumu olan Çay Partisi’nin finansörleri Koch Biraderler bile onun yerine Clinton’a oy vereceklerini belirttiler.
Bazı sol ilerici yazarlar bu durumu Trump’ın gericiliği ile açıklıyorlar. Doğrudur, Trump gericidir, ırkçıdır, faşisttir, homofobik ve kadın düşmanıdır ama emperyalistler ne zamandır böyle başkan adaylarına karşı çıkıyorlar? Trump ırkçıdır tamam ama şu an Obama yönetimi altında yılda binden fazla siyah, polis tarafından yargısız infaz ile öldürülüyor. Halk kameralarla cinayetlerin birçoğunu kaydetmesine rağmen henüz tek bir polis bile bu cinayetlerden ceza almadı. Tamam, Trump homofobik ama ben daha henüz hiçbir emperyalistin, kıçına süngü sokularak işkence ile öldürülen Kadafi videosunu gülerek ve keyif ile izleyen, hatta bunun videosunu basına servis eden Clinton’a herhangi bir eleştiri yönelttiğini duymadım. Adam bir faşist ama bir Reagan’ın, Bush’un ya da Clinton’ın görüşleri ondan daha az gerici değildi. Bush ya da Koch Biraderler? Gerçekçi olalım, Trump ırkçılıkta ve diğer meziyetlerinde bu ikisinin çırağı olabilir ancak! Tekelci burjuvazinin sözcülerinin, temsilcilerinin Trump nefreti onun gerici, faşist, ırkçı vb görüşlere sahip olması değildir, bu tür görüşler finans kapital için meziyet olabilir ancak. Bu durum finans tekelleri arasındaki çatışmanın yoğunlaşması ile bağlantılı bir şey.
Bu durumu ancak, 2008 krizi ile derinleşen emperyalist bunalımdan yola çıkarak anlayabiliriz. Emperyalizmin 2008 krizi ile daha da derinleşen bunalımı emperyalistler arasındaki çelişkileri derinleştirmiştir. Emperyalistler arası çelişme derken, bu durum hem değişik emperyalist ülkeler arasındaki çıkar çatışmalarının, hem de farklı emperyalist ülkelerin kendi iç çelişkilerinin derinleştiğini gösterir.
2008 krizini aşmak için gündeme getirilen tüm politikalar, emperyalizmin genel bunalımının daha da derinleşmesi ile sonuçlandı. Bu işin kitabi çözümü bellidir, bu tür krizlerin yükü önce emekçilere yıkılır, sömürge, yeni sömürge ülkelerin halklarına yıkılır, hatta tekelci burjuvazinin denetimi altında olan ve ona tedarikçi, bayii, satış şirketi vb olarak çalışan orta burjuvaziye yıkılır. İşin doğrusu şimdiye kadar bunların hepsi denendi. Var olan politikalar emekçileri, diğer yeni sömürge ülkeleri, hatta emperyalist ülkelerde ki orta sınıfları hızla yoksullaştırdı, ama kriz aşılacağı yerde bunalım daha da derinleşti. Şimdi Larry Summers gibi emperyalizmin önemli teorisyenleri ekonomide sürekli bir durgunluğa (Secular Stagnation) girildiğini belirtiyorlar. Şimdiye kadar uygulanan politikalarla krizden çıkılmayacağı anlaşılmış durumda. Artık emperyalistler krizin yükünü birbirlerine yıkmaya çalışıyorlar, bunun için birbirlerinin boğazına sarılmaya başladılar. Brexit’in Ya da Trump’un asıl anlamı budur. Emperyalistler arası çelişkiler her alanda hızla derinleşmektedir.
Trump meselesinde emperyalistleri dehşete düşüren şey şudur; 1945 sonrası emperyalist- kapitalist sistem ABD emperyalizminin önderliğinde tekrar yapılandırılmıştı. Bu yapılandırmada en önemli faktörlerden birisi SSCB’nin varlığı ve zamanın sosyalizm hedefli ulusal kurtuluş hareketleri idi. Bu yapılanmanın özünü, ABD’nin emperyalistlerin askeri politik çıkarlarını her alanda koruması, bunun karşılığında da ABD emperyalizminin sömürüden aslan payını alması oluşturuyordu. Bu sistem dönem dönem krize girdi. Ama her krizden sonra ufak tamirlerle işe devam ettiler. En büyük kriz doksanlarda, sosyalist bloğun çökmesinden sonra ortaya çıkmıştı; Bunun aslında bir başka yazının konusu olması lazım, ancak kısaca anlatırsak, o zamanlar Amerikan politik hayatı Müdahaleciler (müdahaleciler var olan Uluslar arası emperyalist yapının bir şekilde devam etmesini isteyenlerdi) ve İzolasyoncular (bunlar ABD’nin diğer emperyalist ülkelerin ve çıkarlarının jandarmalığını yapmaktan vazgeçmesini, onun yerine kendi emperyalist çıkarlarını daha fazla savunmasını ileri sürmüşlerdi) olarak ikiye ayrılmış, müdahaleciler kanadından Clinton’un seçimleri kazanması ile bu tartışma ortadan kalkmıştı.
Trump’ın diğer emperyalistleri dehşete düşüren talepleri yukarıdaki bilgiler bağlamında ele alınmalıdır. Trump NAFTA, TTIP gibi emperyalist anlaşmalara karşı çıkıyor ve 1945 lerden bu yana adım adım kurulmuş olan küresel ekonomik yapıyı sorguluyor ve tanımayacağını ilan ediyor. Trump ayrıca ABD’nin jandarmalığının da bir fiyatının olduğunu ve diğerlerinin de bu fiyatı ödemesi gerektiğini belirtiyor. Kısacası Trump dünyanın emperyalist pazarlarının yeniden paylaşılmasını savunuyor, yani krizin yükünü bu sefer diğer emperyalistlere yüklemeye kararlı. Becerebilir mi bu ayrı bir mesele!
Böyle bir şey en son 30’larda olmuştu, sonucunu hepimiz biliyoruz. Bu noktada Trump’ın iktidara gelmesi basitçe ‘bir emperyalist gitti, ya da gerici bir başkan gitti gerisi geldi’ olarak geçiştirilmemeli. Bunun tüm dünya için derin sonuçları olacaktır. Basında çıkan değerlendirmelerden Sol’un çoğunluğu Trump’ı basit gerici bir demagog olarak değerlendirme eğiliminde olduğu görülüyor. Bu değerlendirmelere göre Trump demagojileri ile krizden dolayı yoksullaşmış kitlelerden destek almıştır. Bunlar doğrudur ama eksiktir, Trump yalnızca halka saldırmayacaktır, ama aynı zamanda diğer emperyalistlerle olan çatışmayı çok hızla derinleştirecektir. 1945’ler sonrası yaşama damgasını vuran şey, Batı Bloku olarak adlandırılan emperyalist kampta tüm sorunların görüşmeler ve anlaşmalar yolu ile çözülmesi idi. Artık bu dönemin kapandığını iddia etmek, kehanet olmamalı.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.