Görünen o ki, CHP yönetimi mevcut çizgisiyle demokrasi güçlerinin ihtiyaç duyduğu ortak mücadele zeminlerinin dışında kaldığı gibi kendi tabanının savunma ve direniş ihtiyacına da yanıt veremeyecek
Görünen o ki, CHP yönetimi mevcut çizgisiyle demokrasi güçlerinin ihtiyaç duyduğu ortak mücadele zeminlerinin dışında kaldığı gibi kendi tabanının savunma ve direniş ihtiyacına da yanıt veremeyecek
24 Temmuz’da “Darbeye ve Diktaya karşı Cumhuriyet ve Demokrasi için” yüz binleri Taksim’de toplayarak önemli bir çıkış yapan CHP, bu çizgiyi ilerletmek yerine kah “sokağa çıkmayacağız, mücadele edeceğiz” gibi anlaşılmaz açıklamalar yapıyor kah AKP ve MHP ile benzer bir söylem tutturarak “Türkiye’yi böldürmeyeceğiz” mitingleri organize edeceğini duyuruyor.
CHP 4 Kasım’da Merkez Yönetim Kurulu (MYK) ve Parti Meclisi’nin (PM) olağanüstü toplanmasına karar verdi. MYK toplantısı 4 Kasım akşamı gerçekleşirken PM toplantısı da 6 Kasım’da gerçekleşti. Toplantıların tek gündem maddesi son bir haftada yaşananların değerlendirilmesiydi.
O son bir haftada ne olmuştu? Cumhuriyet gazetesine operasyon yapılmış, yazar ve yöneticileri tutuklanmıştı. 4 Kasım’da da HDP’ye operasyon yapılarak eş başkanlar ile 7 milletvekili tutuklanmıştı.
CHP PM toplantısının ardından bir karar bildirgesi yayımlandı. CHP yönetimi, bildiride ülkede bir Saray darbesinin yaşandığını ifade ederek, Saray’ın diktatörlük kurma çabalarını yenilgiye uğratacaklarını ve halkın direnme hakkı olduğunu beyan etti, ancak somut bir öneride bulunmadı.
CHP de hedefte
PM bildirisinin ardından saldırı ve tehditler gecikmedi. Tayyip Erdoğan, Binali Yıldırım ve Devlet Bahçeli’nin 8 Kasım’da yaptıkları açıklamaların hedefinde CHP vardı. Peş peşe gelen açıklamalar, tehdit ve saldırıların ibresinin CHP’ye döneceği ve daha da sertleşebileceğinin göstergesi oldu. Erdoğan aynı gün bir açılış törenindeki konuşmasında şunları söyledi: “Kalkıp bildiriler yayınlamak suretiyle bu ülkenin cumhurbaşkanına, bu ülkenin hükümetine saldırmak hiçbir siyasetçiye yakışmaz. Ondan sonra da ‘Niye yargıya gidiliyor.’ Eee nereye gidilecek?” Başbakan Yıldırım da konuşmasında CHP’yi hedef gösterirken, Bahçeli “Hiç kimse terör maşalarının boykot kararının yasını tutacak değildir. CHP’nin bunu matem meselesi olarak sayması milli vicdanda karşılık bulmayacaktır. CHP’nin bölücü hainlere destek olması siyasi tarihimize kara leke olarak geçmiştir” dedi.
Erdoğan’ın, konuşmasından birkaç dakika sonra bildiri ile ilgili Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na “cumhurbaşkanına hakaret” iddiasıyla başvurduğu belirtildi. Benzer bir adım AKP’den de geldi; AKP Genel Sekreteri Abdülhamit Gül, bildirinin “hakaret, iftira ve yalanlarla dolu” olduğunu ve suç duyurusunda bulunduklarını açıklayarak “CHP, terör örgütlerinin yanında, cumhuriyetin ve halkın karşısında durdukça bu milletten gereken dersi almaya devam edecektir” dedi.
Kemal Kılıçdaroğlu, suç duyurularının ardından yaptığı açıklamada “İlk günden beri teröre yardım ve yataklık yapanların yargılanmasını istediğimizi hep dile getirdik. Kamuoyunca da bu bilinen bir gerçek. Tayyip Erdoğan’ın da ülkede vatana ihanet edenlerin, terör estirenlerin yargılanmasını tıpkı bizim gibi istediğini görmekten memnuniyet duyuyorum. Hatta teröristlere kamyonlarla silah dağıtanların ve bunların eylemlerine göz yumanların da bir an evvel yargılanmasını bekliyoruz” dedi. CHP’li milletvekilleri Veli Ağbaba, Özgür Özel, Eren Erdem, Selin Sayek Böke de bildiri üzerinden partiye yönelik saldırılara karşı yaptıkları açıklamalarda bildirinin arkasında olduklarını ifade etti.
CHP kendine yönelik saldırılarla dahi mücadele edemez halde mi?
CHP bildirisinde dikkat çeken üç nokta var. Birincisi AKP’nin teröre ve darbeye zemin hazırlayan odak olduğuna işaret ediliyor. İkincisi bugün bir Saray darbesi yaşandığı ve AKP’nin diktatörlük kurma çabası içinde olduğu belirtiliyor. Üçüncüsü ise Saray-AKP iktidarına karşı kitlelerin direnme hakkına vurgu yapılıyor. Ancak CHP, bütün bu darbe/diktatörlük tahlillerine ve halkın direnme hakkı vurgularına rağmen AKP faşizmine karşı sonuç alıcı bir direniş sergileyebileceği konusunda kitleleri ikna eden kararlı bir çizgi izlemiyor. CHP’nin yaşadığı bu kararsızlığın kaynağında, sol tabanına rağmen sağı da kucaklamayı öngören; devlet AKP’nin aparatına dönüşmüş olsa bile devleti karşısına almaktan kaçınan, bizzat kendisi saldırı altındayken bile “provokasyona gelmiyoruz” diye pasifizmi savunan bir çizgi izlemesi bulunuyor.
Kılıçdaroğlu sürdürmeye çalıştığı denge siyaseti ile AKP faşizmine karşı kitleleri direnme hakkına çağırırken öte yandan AKP faşizminin temel dayanaklarından biri olan “teröre karşı mücadele” söylemini yeniden üretiyor. Böylece etkili bir muhalefet merkezi haline gelemediği gibi doğrudan CHP’yi hedef alan saldırılara dahi yanıt vermekten aciz bir görüntü sergiliyor. Bir yandan halkı diktatörlüğe karşı direnme hakkını sahiplenmeye çağırırken, bir yandan da direnme eğilimlerinin önünü kesen “Biz sokağa çıkmayacağız. Mücadele edeceğiz. Bedel ödemek gerekiyorsa öderiz” gibi açıklamalar yapıyor.
Sonra mitinglerle sokağa çıkacağını ilan ederken de iktidar eleştirisi yapmak bir yana iktidarın muhalefeti ezmek için kullandığı sağcı demagojik söylemi besleyen “Türkiye’yi böldürmeyeceğiz” sloganını öne çıkarıyor. Kürtlerle yan yana görünmeme kaygısından türeyen bu söylem, CHP’yi diğer demokrasi güçlerinden uzaklaştırırken, faşist iktidarla ortak bir paydada buluşturuyor. Bu taktikle sağcılar CHP’ye gelmiyor ama CHP, kendisini hedefe koyan sağın tuzaklarına açık hale geliyor.
Görünen o ki CHP yönetimi mevcut çizgisiyle demokrasi güçlerinin ihtiyaç duyduğu ortak mücadele zeminlerinin dışında kaldığı gibi kendi tabanının savunma ve direniş ihtiyacına da yanıt veremeyecek. CHP tabanının direnme hakkını kullanabilmesi de CHP yönetiminin buna uygun konumlanmak zorunda hissetmesi de ancak CHP tabanının devrimci güçlerle güncel direniş pratiklerinde yan yana gelmesi ile mümkün olacak.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.