Anadolu halkları bu topraklara sevgiyi, dayanışmayı, kardeşliği, paylaşmayı kazıdı. Sarayın çeteleri, sizler ise atalarınızdan devşirdiğiniz mirasla yalnızca vahşet ve kan dökebilirsiniz bu topraklara. Ancak ilk siz boğulacaksınız döktüğünüz kanda. Bu daha başlangıç… Cumhuriyet gazetesinin yazarlarına, emekçilerini saldırı olur. Faşizm tüm iftira ve zor araçlarıyla 9 basın emekçisini tutuklar. Hemen ardından daha vahşi bir şiddet dalgasıyla […]
Anadolu halkları bu topraklara sevgiyi, dayanışmayı, kardeşliği, paylaşmayı kazıdı. Sarayın çeteleri, sizler ise atalarınızdan devşirdiğiniz mirasla yalnızca vahşet ve kan dökebilirsiniz bu topraklara. Ancak ilk siz boğulacaksınız döktüğünüz kanda. Bu daha başlangıç…
Cumhuriyet gazetesinin yazarlarına, emekçilerini saldırı olur. Faşizm tüm iftira ve zor araçlarıyla 9 basın emekçisini tutuklar. Hemen ardından daha vahşi bir şiddet dalgasıyla parlamentonun üçüncü partisinin eş genel başkanları dahil olmak üzere 9 milletvekili evlerinden alınır. Gece yarısı, internet kesilerek düzenlenir operasyon. Bağnaz, ırkçı, gerici, dinci ve hatta cihatçı kafalara göre yapılan işlem en normal olandır. Çünkü onlar gazeteci değil, siyasetçi değil, “FETÖ’cü”, değilse “PKK’ci” yani en bi terörist faaliyet içerisindedirler. Aynı Nazım’ın vatan haini, Mahir’lerin “anarşik” ve “gomünist” diye damgalanmaları gibi. Derdimiz tarihin en pis kokan çöplüğünde, her hatırlandığında mide bulandıracak olan bu zihniyetle değil.
Derdimiz, “iyi eğitimli” ve çok zeki ama vicdansız, ara sıra çok vicdanlı görünüp melankolikliği veya salaklığı seçen, çok mükemmel salağa yatan köşe “yazarları”, haber yorumcuları ama mutlaka bi şeyin uzmanı, yani özünde Saray’dan maaşlı toplum “mühendisleriyle” de değil. Maaş almak için yaptıkları işin icrası sırasında büründükleri kişiliklerin rol kesme olmadığı, gündelik hayatlarında daha pespaye oldukları kesin olan bu canlılığın haşaratları, her programlarıyla toplumsal insanlığımızın ortalamasını düşürüyorlar, eyvallah. Türkiye halklarını veya etnik, dinsel grupları kitlesel ve vahşi bir savaşa bir adım daha yaklaştırıyorlar, ona da eyvallah. Ancak bu kesimi ciddiye alıp tartışmaya girmek, evrim teorisini Harun Yahya’nın testosteron salgılarıyla tartışmaya benzer. Bu nedenle bu güruhu betimleyip ipini pazara çıkarmak yeterli olacaktır diye düşünüyorum.
Asıl derdimiz Müslümanı, Ateisti, Kürdü, Türkü, Alevisi, Sünnisi yani Anadolu’nun yakın tarihinden süzülüp gelen insanımızla. Örneğin Cumhuriyet yazarlarının tutuklanmalarına karşı düzenlenecek protestoya davet edilen Kürt entelektüeli, tarihsel düşmanı olarak kodladığı Kemalizm’le, en arkaik dürtülerle ve en haksız biçimlerle tutuklanan basın emekçilerini neredeyse aynı kefeye koyabiliyor. Aynı trajik şekliyle, tutuklanan HDP’li vekillere destek olabilecek en meşru protesto eylemlerine davet edilen Türk entelektüeli de farklı tonlarda ve farklı saiklerle sessiz kalıyor veya reddediyor.
Bunlardan birkaçı:
“Yahu fillerin savaşında tezek altında kalmayalım.” Korkaklığını gizleme bahanesi ve ayrıca savaşan güçler eşit değil.
“Tekelci sermaye krizini, bizim gibi üçüncü dünya ülkelerini savaştırarak çözüyor, bu bizim savaşımız değil.” Sizin hiç savaşınız oldu mu sahiden?
“OHAL’deyiz beklenen bir durum”. Eee sonraki cümle?
“Daha stratejik düşünmeliyiz, örgütlerimizi korumalıyız, bir süre beklemekte fayda var.” Sustukça sıra sana gelecek, diye yıllardır slogan atan sendin. HDP’den sonra sıra sende.
“Gezi’de PKK’liler neredeydi, HDP’liler neredeydi?” Senin gittiğin barlara takılmamış olabilirler.
“Kürt ırkçılığı yapanların başına gelenler az bile!” Sadece Cumhuriyet mitinglerinde canı gönülden slogan atmakla entelektüel olunmuyor! Yıllardır gözbebeğin gibi savunduğun, seni gururlandıran Cumhuriyet’ini ele geçiren çete, ülkeyi yangın yerine çeviren terör eylemleri ve çatışmalar planlamış olabiliyor.
Tarihsel Materyalizm, işlevsel bir el feneridir. Karanlıkları aydınlatır, görünmeyeni, özellikle gizleneni görünür kılar. Olanı, olma süreciyle ve olduğu gerçekliğiyle açığa çıkarır. Başka bir benzetmeyle mikroskop gibidir. Doğru alınan her kesitteki tüm gizemi görünür kılar. İnce ve kalın ayarları vardır, ışık ayarı bulunur.
Diyalektik Materyalizm de toplumsal hemen her olayın her tarihsel kesitine anlamlı, akılcı, tutarlı ve en önemlisi açıklayıcı bakış açısı sunar. Bu açıklayıcı yani işlevsel yönü, toplumsal patlamalarda veya dönüşümlerde, devrimci önderlerin, fikir üreticilerin, politik taktik yaratıcıların yapıp etmelerine tarihsel bir meşruiyet kazandırır. Kişisellikten, fevrilikten arındırır. Kendinden menkul olanı ele verir. Egemenin zulmünde kaybedilse bile direnenlerin hayatına anlam katar. Devrimcinin hayatını kendi iradesine teslim eder. Dünyanın en iyi şark kurnazının eline düşse bile kandırılamaz.
“Rastlantı, hazır bulunan beyinlerde işe yarar” der bir biyolog. Küçük bir değişiklikle, rastlantı hazır bulunmuşluğu olan devrimci örgütlülüklerde şansa dönüşür. Barış çağrısı metnini imzalayan, imzalamak isteyen, bu nedenlerle işinden olan, henüz olmayan Türkiye’nin tüm entelektüelleri, halkların devrimci örgütlerine bilinç taşımayı sorumluluk bilmelidir. İnsanlık henüz, Diyalektik Materyalizm’den daha açıklayıcı ve dönüştürücü bir sosyal kuram geliştiremedi. Bu kuramı yoksul halk çocuklarının, gençlerinin kavrama şansı yok ülkemiz eğitim sisteminde. Bu nedenle bilim insanına, sanatçıya, edebiyat dünyasına ayrıca tarihsel bir sorumluluk düşüyor.
Börklüce Mustafa’dan, Torlak Kemal’den Mahir Çayan’a, Kürt isyanlarından Gezi isyanına, Anadolu halkları bu topraklara sevgiyi, dayanışmayı, kardeşliği, paylaşmayı kazıdı. Sarayın çeteleri, sizler ise atalarınızdan devşirdiğiniz mirasla yalnızca vahşet ve kan dökebilirsiniz bu topraklara. Ancak ilk siz boğulacaksınız döktüğünüz kanda. Bu daha başlangıç…
Devletin zulmündeki tüm tutsakların sevdiklerine bir an önce kavuşması dileğiyle.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.