Owen, “Türkiye insani operasyonunu gerçekleştirirken NATO güçleri hava savunması sağlayacaktır” diyor
Lordlar Kamarası üyesi İngiliz politikacı David Owen, The Guardian’da 30 Eylül’de yayımlanan ve orijinal başlığı “Suriye’de barış mümkün, yolu da şu” olan yazısında, bölgedeki zor duruma dikkat çektikten sonra Türkiye’nin Suriye’ye girip Halep’te ilerlemesi tavsiyesinde bulunuyor ve bunun NATO tarafında destekleneceğini söylüyor. Biz “Türkiye Suriye batağına girsin, biz arkadan geliriz” başlığını daha uygun gördüğümüz bu yazının çevirisini okurun ilgisine sunuyoruz. (Sendika.Org’un notu)
Suriye’de diplomasinin çöktüğü ve acı çeken Halep için en iyi çözümün Esad’ın hızla bir zafer kazanması olduğu düşüncesi çok kötümser bir yaklaşım. Anlamalıyız ki diplomatik çabalar şimdiye kadar, nihai olarak bir bütünleşmeyle sonuçlanacak ama öncesinde bölünme ya da komşu ülkelerin etki alanlarından oluşmuş bölgelere ayrılma fikriyle hiçbir zaman gerçekten yüzleşmedi.
2012-2014 arasında Türkiye mülteciler için Suriye’de korunmuş bir alan oluşturmak amacıyla çaba sarf etti ama birçok nedenden dolayı bu önerisi NATO tarafından desteklenmedi. Türkiye çok anlaşılır nedenlerle tek başına Suriye’de sınır ötesi bir operasyona girişmek konusunda ihtiyatlıydı. Ancak Rusya Lazkiye’de 1971 yılından beri elinde tuttuğu deniz üssünün yakınlarında bir hava üssü kurup, gelişmiş uçaklar yerleştirince her şey değişti. Türkiye bir Rus uçağını düşürdü ve aynı zamanda kendi sınırı boyunca askeri operasyonlar yapan Kürtler tarafından tehdit altında olduğunu hissetti. Türkiye’nin NATO ve özellikle ABD ile ilişkileri de IŞİD’le olan mücadeledeki görüş ayrılıkları ve AB’nin mülteci ve insan hakları politikaları nedeniyle gerginleşmişti.
Türkiye, Rusya ile olan gerginliği azaltarak son derece sorumlu davrandı.
Bu dönemde Hizbullah ve İran güçleriyle işbirliğini geliştiren Rus askeri varlığı, hedeflerine ulaştı; Şam’ı Akdeniz’e bağlayan yolların güvenliği sağlandı. Bu güçler bu bölgeyi ve Hama’yı kontrolleri altına aldılar ve bu bölge Rus etki alanı haline geldi.
Sadece Türkiye’nin karada Halep’e müdahale edecek askeri ve politik konumu vardır ve şu anda IŞİD’e saldırarak bunu kanıtlamaktadır. Değişen koşullar nedeniyle Türkiye birlikleri ve hava gücüyle insani yardım için eyleme geçerek Halep kuşatmasını kaldırabilir ve Suriye’deki dengeleri tekrar kuran güç haline gelebilir.
Güvenlik Konseyi Rus vetosuyla kitlenmiş olsa bile Türkiye bölgesel konumu ve büyük sayıda mülteciyi barındırdığı için bu operasyon için, gerekli meşruiyete sahiptir.
Türkiye tarafından yapılacak böyle bir operasyonun potansiyel bir NATO desteği de mevcuttur. Halen birçok NATO ülkesinin, özellikle ABD ve İngiltere’nin özel güçleri bölgede operasyon yapmaktadır ve bu özel güçlerin topçu desteği, hedef istihbaratı ve en sonunda da hava desteği yetenekleri mevcuttur. Zaten Türkiye ile gelişmiş bir istihbarat paylaşımı halihazırda vardır ama diğer NATO ülkelerinin de bu paylaşıma katılmaları gerekmektedir. Doğal olarak Türkiye’den bu operasyona NATO güçlerinin de katılması gerektiğini söyleyenler çıkacaktır ama bu katılımın tehlikelerinin farkında olan insanlar da vardır. Türkiye’nin NATO desteğini almış bir bölgesel güç olarak hareket etmesi ve NATO kara birliklerinin bu işin dışında kalması tüm bu operasyonun bir ABD-Rusya çatışması olarak algılanmasını önleyecektir.
Bu Türk müdahalesine yeni bir temel oluşturan şey, 23 Eylül’de Türkiye’nin Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden’in 15 Temmuz başarısız darbe girişiminin arkasında Fethullah Gülen olduğuna dair somut kanıt olduğunu kabul ettiğini aktaran açıklamasıdır. Gülen hakkında somut delillerin olduğunun açığa çıkmasıyla Suriye’de etkin bir müdahaleye giden politik yol açılmıştır.
Gülen, Türkiye’yi 1999 yılında terk etti. Gülen hareketi ya da Cemaat, Türkiye ve deniz aşırı ülkelerde faaliyet gösteren İslami bir cemaattir. Türkiye’de hem yasal hem de yeraltı faaliyetlerinde bulunmaktadır. Bir zamanlar Recep Tayyip Erdoğan’ı destekleyen örgüt şimdilerde muhaliftir. Erdoğan, darbe girişiminin arkasında Gülen olduğunu açıkladı ve ABD’den iadesini istedi. Şimdi ABD adalet sisteminin yargılanmak için Gülen’i iade edeceğine kesin gözüyle bakılıyor. Bu da Türk-ABD ilişkilerindeki önemli bir sürtüşme kaynağının artık ortadan kalktığını göstermektedir.
Türk askeri harekatı, Erdoğan’ın karar vermesiyle saatler içinde başlayabilir. Bu harekat bir uçuşa yasak bölge (no-fly zone -NFZ) dayatacak, Halep’e insani yardım koridorları açacak ve hem Halep içine doğru hem de dışına doğru insan akışını sağlayacak güce sahip olacaktır. Bu operasyon Esad güçlerinin Hama-Halep hattına çekilmesi için bir talep eşlik edecektir.
Tabii ki özellikle darbe girişiminden sonra bazı askeri liderlerin böyle geniş çaplı bir operasyon için istekleri kalmamıştır. Ama bunun için de karşı bir argüman vardır; bu operasyon ordunun itibarını iade edecek ve bağlılığını tekrar ispat etmesini sağlayacaktır.
Türkiye insani operasyonunu gerçekleştirirken NATO güçleri hava savunması sağlayacaktır. Uçuşa yasak bölgenin dışında IŞİD’e karşı Suriye ve Irak’ta Rusya, NATO ve Esad güçleri tarafından yürütülen hava operasyonları devam edecektir. IŞİD’e karşı bir Kürt bölgesi de de facto olarak Suriye’de varlığını sürdürecek fakat bu varlığın yasal bir zemini olmayacaktır. Çünkü bu durumun, hem Türkiye hem Irak hem de İran için sonradan çözülmesi çok zor sorunlar yaratacağı kesindir. IŞİD’le etkin bir mücadele için Suriye’nin diğer bölgelerinde de Irak, Suudi Arabistan ve Ürdün için etki alanları yaratılacaktır. Tüm bu askeri operasyon en üst düzeyde öncelikle NATO-Rusya konseyinde tartışılmalıdır. Özellikle de Güvenlik Konseyi’ne gidilmeden önce. Rusya’nın bu öneriyi Güvenlik Konseyi’nde veto edeceği neredeyse kesindir.
Ancak bu askeri girişimi Rusya’nın kendi etki alanına bir müdahale olarak görmesini engelleyecek bir bağlama oturtmanın, özellikle askerler arasındaki görüşmelerde, olanaklı olduğunu düşünemeyiz.
Bölge için insani zorunluluk, harekete geçmek ve dünya için de yardım etmektir.
[The Guardian’daki 30 Eylül tarihli İngilizce orijinalinden Murat Karadeniz tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir.]
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.