Dünya yıkıcı bir savaşın eşiğinde… Tehlike büyük… Savaş karşıtı duyarlılığa sahip kitleler sessiz, hareketsiz…
Dünya yıkıcı bir savaşın eşiğinde… Tehlike büyük… Savaş karşıtı duyarlılığa sahip kitleler sessiz, hareketsiz…
Suriye’de ateşkesin çökmesinin ardından, Rusya Hava Kuvvetleri’nin desteğinde Halep’te ilerlemeler kaydeden Suriye Ordusu, şehrin uzun zamandır cihatçı çetelerin işgali altında olan bölümünün yarısını ele geçirdi. Haberi Reuters’ten aktaran Haaretz, Suriye Ordusu’nun ilerlemeye devam ettiğini bildiriyor. (Half of Aleppo’s Rebel Held Neighborhoods Fall to Syrian Military, Oct 6.)
Bu gelişmeler ABD, İsrail, Fransa ve İngiltere açısından katlanılamaz yeni bir durum oluşturdu. Bir süredir Rusya ve Suriye’ye yönelik ağır tehditler gündeme geliyordu ve emperyalist Batı medyasında bu tehditlere eşlik eden güçlü bir propaganda kampanyası başlamıştı. Eşzamanlı olarak, Suriye’deki çetelere yeni ve daha gelişmiş silah sevkiyatlarının başlaması için ABD’nin Suudi Arabistan’a yeşil ışık yaktığı haberi ajanslara düşmüştü.
Tüm bunlar yaşanırken, ABD basınında, ABD’nin üst düzey politik ve askeri yetkililerinin, Suriye yönetiminin askeri güçlerine yönelik bir saldırı kampanyası üzerine tartışmalar yürüttüğü haberleri yer almaya başladı. Birleşmiş Milletler yolunun tıkanmış olduğunu düşünen ABD’li yetkililer, saldırıları gizlice düzenleme opsiyonuna da sahipti ve bu haberler bir süre önce gerçekleşen, ABD’nin bir yanlışlık sonucu yaşandığını iddia ettiği Deyr Ez Zor saldırısını akıllara getirdi.
Bu haberlere karşılık gecikmedi, bu kez Rusya sözcüleri Suriye’ye yeni hava savunma sistemleri yerleştirdiklerini açıkladılar. Rusya sözcüsü en son: “Amerikalı stratejistlere hatırlatmak isterim ki S-300 ve S-400 hava savunma sistemlerinin etki alanı, tanımlanamayan nesneler için sürpriz oluşturabilir. Sistemin, roketin menşeini belirlemek için vakti olmayacaktır” dedi.
Tehlike, kaynağını oluşan bu mevcut durumdan alıyor. Dünya sessiz, ancak durumun ciddiyetini kavrayabilecek bilgilere sahip olan ABD yönetici eliti mensuplarının bir kısmı bile Pentagon ve CIA’i uyarma gereksinimi duyuyorlar.
ABD yönetimine içerden uyarı
Savaş tehlikesinin ulaşmış olduğu kritik noktayı, ABD yönetim aygıtının en önemli kurumlarında 2011-2012 yılları arasında ABD Ulusal Güvenlik Konseyi’nde Ortadoğu ve Kuzey Afrika İşleri direktörü olarak görev yapan Prof. Steven Simon ve 2011-2013 arasında ABD Ulusal Güvenlik Konseyi’nde Ortadoğu ve Kuzey Afrika Politik ve Askeri İşler Direktörü olarak görev yapan Jonathan Stevenson’ın ortak imzasıyla New York Times gazetesinde yayınlanan makalenin vurgularından anlamak mümkün.
Yazarlar daha önce de aynı sütunlarda savundukları Suriye’ye ABD askeri müdahalesi karşıtı pozisyonlarını, yeni kritik gelişmeler ışığında daha kuvvetli vurgularla ortaya koyuyorlar.
Yazarlar, Rusya ve ABD arasındaki müzakerelere dayalı ateşkesin bir önceki ateşkes gibi çöktüğünü, çöküşü yaratan sorunların 60 Suriye askerinin ölümüyle sonuçlanan “maceraperest” ya da “başıboş” hava saldırısı ile başladığını söylüyorlar. (Don’t Intervene in Syria, Oct 6)
Suriye Ordusu’nun Halep’e Rusya’nın hava desteği ile düzenlediği saldırıların acımasızlığını vurgulayan yazarlar, bu durumun, ABD’deki liberal şahinlerin ve geleneksel tutucuların Suriye’ye daha güçlü bir ABD müdahalesi isteğini yenilemelerine neden olduğunu, Başkan Yardımcısı adaylarının televizyon tartışmasında hem Demokrat hem Cumhuriyetçi Parti adayının Suriye’de daha sert bir Amerikan eylemini savunduğunu ifade ediyorlar.
ABD’nin savaşı derinleştirmesi kendisine de zarar verir
Yazarlara göre, ABD’nin Suriye çatışmasına Rusya ve Suriye ile daha büyük bir savaşı göze almadan daha derinliğine katılması için artık çok geç. Şimdi mümkün olan zararın en aza indirilmesi ve daha fazla yaşamın yok olmaması için politik bir anlaşma yolu aramak.
ABD’deki askeri müdahale yanlılarının sivillerin korunması için bir uçuşa yasak bölge oluşturulmasını istediklerini belirten yazarlar, uçuşa yasak bölgeyi oluşturacak ABD uçaklarının Suriye’ye yerleştirilen hava savunma sistemleri tarafından vurulabileceğini, bunun daha büyük bir savaşa girmeyi gerektireceğini savunuyorlar.
ABD yönetimi içinde bazı grupların sınırlı müdahaleyi savunduğunu, müdahale sınırlı olduğunda Rusya’nın yanıt vermeyeceğinin iddia edildiğini söyleyen yazarlar, bu seçeneğin de aynı kapıya çıkacağını, çünkü sınırlı bir müdahalenin Suriye yönetimi üzerinde herhangi ciddi bir etki yaratmayacağını, tersine ABD’yi beceriksiz ve güçsüz göstereceğini dile getiriyorlar. Yazarlara göre, ABD bu görüntü karşısında kara operasyonunu da içeren daha büyük bir savaşa girip gücünü göstermek zorunda kalacak. Yani yine daha büyük bir savaş olasılığı…
Yazarlara göre, böylesi bir büyük savaş pahalı, uzun süreli, nankör olacak ve ABD’den yerel destek bulamayacak, çünkü Irak ve Libya deneyimlerinin sonuçları ülke içinde savaşa yerel desteği azalttı. Yazarların vurguladığı bir başka öğe ise, Rusya’nın Suriye’deki hassasiyetinin Irak ve Libya deneyimlerinden farklı yeni bir durum yaratıyor olması.
Batı kamuoyunda yaygın olan, Rusya’nın Suriye’deki niyetlerindeki belirsizlik fikrini paylaştıklarını belirten yazarlar, Rusya’nın askeri düzeyde neleri zorlayabileceğinin de, politik bir çözüm isteyip istemediğinin de belirsiz olduğunu ifade ediyorlar ve durum böyleyse, belirsiz askeri sınırları zorlamak yerine, belirsiz politik sınırları zorlamak gerekmez mi sorusunu gündeme getirerek kendi politik çözüm yolu arama önerilerini bir kez daha yineliyorlar.
Belki de önceki konumları gereği bazı konularda çok daha doğrudan ve sağlam bilgilere sahip oldukları için büyük savaş tehlikesinden kaygılanan ve kaygılarını kamuoyu ile paylaşmak isteyen bu ABD yönetici eliti mensuplarının yazıda Deyr Ez Zor saldırısı için kullandıkları sözcüğün “maceraperest” ya da “başıboş” anlamına gelmesi bile, Pentagon ve CIA’nın mevcut yaklaşımının büyük savaş tehlikesini nasıl büyüttüğünü göstermektedir.
İsrail’in Halep endişesi
Halep bu şekilde dünyanın gündemine otururken, hem oluşan durumun ne derece kritik bir noktaya geldiğinin hem de Halep’in cihatçı çetelerden bütünüyle temizlenmesinin kimler için ne anlam taşıdığının daha açık görülmesini sağlayan bir haber-analiz İsrail gazetesi Haaretz’de yayımlandı.
Haaretz’in güvenlik editörü olan ve İsrail’in askeri-politik elitinin görüşlerinin dünyaya iletilmesinde bir köprü işlevi gören Amos Harel sözlerine şöyle başlıyor:
“Halep’in korkunç trajedisi, ABD’nin küresel hegemonyasına karşı Rusya’nın yürüttüğü meydan okumaya dayanan daha büyük bir savaşın sadece bir bölümüdür.” (Putin Will Stop at Nothing to Increase Mideast Influence at U.S.’ Expense, Oct 8)
Harel yazısı boyunca, emperyalist Batı basınında ateşkesin çöküşünden beri yürütülen propaganda kampanyasının tüm öğelerini bir araya getirirken, bunlara yeni öğeler de ekliyor. Mesela Rusya’nın Halep’teki asıl hedeflerinden birinin siviller üzerinde büyük bir korku yaratarak sivilleri Avrupa’ya göçe zorlamak, göçmen krizini bu yolla derinleştirerek Avrupa’da istikrarsızlık yaratmak olduğunu onun bu yazısından öğreniyoruz.
Bu size Tayyip Erdoğan ve AKP hükümetinin son haftalarda sık sık dile getirmeye başladığı, Suriye’de istikrarın sağlanması ve Suriye savaşının bitirilmesi yönündeki söylemlerini anımsatmadı mı? Beş yıldır yaşanmakta olan istikrarsızlığın önde gelen ateşleyicileri, bir şekilde zeytinyağı gibi üste çıkıyorlar.
Afganistan savaşından sonra en gergin dönem
Harel, Rusya’nın Suriye’deki “Alevi bölgesinde” oluşturduğu hava üslerinin ateşkesin ardından yoğun mesai yapmaya başladığını söylüyor. Üsler “Alevi bölgesinde” bunu aklınızdan sakın çıkarmayın demek istiyor…
Harel’e göre, Rusya’nın Suriye’deki faaliyetleri, NATO’nun Rusya sınırlarındaki ülkelerde genişlemesi ve faaliyetlerini arttırması ile de bağlantılı. Rusya’nın sınır komşularına karşı dizginsiz tehditleri nedeniyle NATO bu ülkeleri korumak zorunda kalmış. NATO’nun Rusya sınırlarında sürekli genişleyip buralara askeri yığınak yapmasının nedeni tehdit altındaki bu ülkelere askeri koruma sağlamakmış ve bu durumdan hoşnut olamayan Putin, NATO’ya Suriye’den bir mesaj veriyormuş.
Amerikalı uzmanların Putin’i onurunun peşinde acımasızca koşan bir megalomanyak olarak tanımladıklarını aktaran Harel, bu uzmanların büyük bir savaş ihtimalini ise yoksaydığını, çünkü sonuçta Putin’in intihar etmeyeceğini söylediklerini aktarıyor. Bunları aktaran Harel bir taraftan da, geçen hafta ABD basınına konuşan uzmanların, Rusya ABD ilişkilerinin, Sovyetler Birliği’nin Afganistan’a askeri müdahalesinden bu yana en kötü noktaya geldiği fikrinde ortaklaştıklarını ve durumun kritik olduğunu söylediklerini bildiriyor.
Harel, İsrail Ordusu’nda kilit görevlerde bulunmuş, şimdi bir İsrail “düşünce kuruluşu”nda çalışmakta olan emekli İsrailli generallerin, ABD’nin Halep’teki insani koşullar nedeniyle Suriye Hava Kuvvetlerine sınırlı bir askeri müdahale yapması gerektiğini savunduklarını aktarıyor.
Halep cihatçılardan temizlenirse
Harel’e göre, Halep’te ilk başta savaşanlar El Kaide’nin Suriye kolu ya da başka radikal cihatçı unsurlar değildi, bu nedenle de ABD ilk başta desteğini güçlü bir biçimde açıklamıştı. Şimdi diyor Harel, tüm bunların üzerine eğer Halep’te bir Esad zaferi sözkonusu olursa, bu ABD’nin bölgeyi terk etmesinin ve müttefiklerine gereken desteği vermemesinin sembolü olacaktır.
Harel, bu durumun İsrail, Ukrayna ve Baltık devletleri açısından da, ABD’nin kriz anlarında müttefiklerine yeterli desteği sunmadığı anlamını taşıyacağını sözlerine ekliyor. Oysa henüz birkaç hafta önce, ABD İsrail’e tarihinin en büyük askeri yardımını sunacağı on yıllık bir kapsama sahip olan anlaşmayı imzaladı. Ukrayna’ya henüz birkaç ay önce yüklü bir nakit yardım paketi sundu. ABD askeri uzmanları iki yıldır Ukrayna’da yoğun bir faaliyet gösteriyorlar.
Harel yazısında, İsrail askeri ve politik elitinin son gelişmeler hakkındaki kaygılarını kapsamlı bir biçimde aktarıyor. Suriye’ye yerleştirilen S-300 ve S-400 hava savunma sistemlerinin İsrail için bir tehlike oluşturduğunu iddia eden Harel, bunun nedeninin bu sistemlerin Suriye Ordusu ya da Hizbullah’ın eline geçmesi olasılığı olduğunu söylüyor.
Harel böyle söylüyor, ama adı üstünde bunlar saldırı değil savunma sistemleri. Harel’in söz ettiği asıl tehlike, İsrail’in güvenliği ile ilgili değil, tam tersine bu sistemler nedeniyle İsrail’in beş yıldır sürekli yaptığı gibi, canı istedikçe ya da cihatçı müttefikleri dara düştükçe Suriye Ordusu’nu havadan bombalama şansını yitirme olasılığı ile ilgili.
İsrail komşu cihatçılar için endişeli
Harel’in aktardığına göre, İsrailli yetkililerin bir başka kaygısı, Halep’i temizlediği takdirde, Esad’ın kendine güven kazanıp Golan Tepeleri’nin Suriye tarafındaki cihatçılara saldırma olasılığıymış; hani hep söyleniyor ya; AKP ve Tayyip Erdoğan sınır komşusunun cihatçılar olmasından hiç rahatsız olmuyor diye… İşte İsrail yetkilileri de aynı Tayyip Erdoğan ve AKP gibi, işgalleri altında olan toprakların diğer tarafının tümünün Cihatçılar tarafından tutulmasından oldukça memnun, onlar asıl olarak Suriye’nin buraları tekrar ele geçirmesinden kaygılanıyorlar…
ABD’nin Suriye’ye sınırlı askeri müdahale opsiyonunun salt Pentagon ve CIA kaynaklı bir yaklaşım değil, İsrail’in yönetici eliti tarafından da desteklenen bir yaklaşım olduğu Harel’in verdiği bilgilerle oldukça netleşiyor. Bu durum, ne denli tehlikeli sularda yüzülmekte olduğunun bir başka çarpıcı göstergesi değil midir?
Öyledir ve bugün asıl karşı karşıya olduğumuz tehlike mevcut sessizlik ve kitlelerin mevcut durumu edilgence kabul etmesidir. ABD’nin Irak’ı istilası öncesinde dünya çapında genelleşmiş toplumsal duyarlılığı ve o dönem dünya çapında gelişen savaş karşıtı eylem kapasitesini bugünle karşılaştırdığımızda bu durum daha da çarpıcı bir görünüm kazanmaktadır.
Emperyalist merkezlerin aç gözlü egemen sınıfları, ne savaşın yıkıcılığını, ne de milyonlarca insanın yaşamını kaybetmesini zerre kadar önemserler. Yüz yılı aşan tarihlerindeki tüm pratikler bunu ispatlar. Sadece ABD’nin 2. Paylaşım Savaşı’nın sonunda gücünü tüm dünyaya göstermek ve sosyalist ülkeleri tehdit etmek için Japon halkına karşı kullandığı atom bombaları bile bu durumun en açık kanıtı olmaktadır.
Savaş karşıtı hareket nerede?
Savaşları engellemenin yegane yolu emekçiler önderliğindeki halkın örgütlü mücadelesinin gelişmesidir, ancak Irak savaşı öncesi tüm dünyada haftalar boyu alanları dolduran 20-30 milyon insan, bugün çok daha ciddi bir tehlike başgöstermiş olmasına rağmen ne yazık ki ortada yok.
Irak savaşı öncesi tüm dünyada alanları dolduran kitleler ortada yok, ancak bu kitleler buharlaşmadı, büyük bir çoğunluğu halen yaşamını sürdürüyor, ama alanlarda değiller, çünkü Irak deneyiminin özünü oluşturan “şok ve dehşet” bombaları sadece Irak halkının değil, aynı zamanda tüm dünyada savaş karşıtı, barışçıl muhalefetin de beyninde patladı, ABD’nin emperyal savaş aygıtı “şok ve dehşet” bombalarıyla salt Irak halkının değil, tüm savaş karşıtlarının iradesini de acımasızca ezdi.
Her zaman olduğu gibi, “şok ve dehşet” yaratarak iradeleri ezme işlemin ilk kısmını oluştururken, ikinci kısımda bunun ideolojik olarak tahkim edilmesi işlemi devreye girmişti. İşte bu ideolojik tahkimatın doğal sonucudur ki, Irak’ta Saddam’a rağmen dünya çapında oluşan savaş karşıtı büyük muhalefet, Libya ve Suriye’de emperyalist saldırganlığın sessiz onaylayıcısı konumuna gelmiştir. Neoliberal saldırının ekonomik alanda yarattığı “başka bir alternatif yok” anlayışı, bu alanda ne yazık ki “küresel güçlerin askeri ve siyasi tercihleri dışında bir seçenek yok” biçimini almıştır.
Öyle ki, yakın bir zamanda Avrupa’da isminde sosyalist ve işçi sözcüklerini halen taşımakta olan bir dergide, Batılı emperyalistlere cihatçıların daha etkili silahlarla takviye edilmesi tavsiye edilirken, “radikal sol” bir çizgiye sahip olduğu iddia edilen bir başkasında, ABD yönetimi içindeki farklılıklar dile getirilip, ABD’nin Suriye’ye askeri müdahalede bulunmaması, bir “insani müdahale” daha yapmaması eleştirilebilmektedir.
Bırakalım savaş karşıtı duyarlılığa sahip geniş halk kesimlerini, sosyalist olduğunu iddia eden bazı gruplar bile yaşadıkları “şok ve dehşet”in sonunda bu çizgiye oturmuştur. Oysa ABD, İngiltere ve Fransa’nın, Rusya ve Suriye’ye Halep için yaptıkları çağrıların insani duyarlılıklarla hiçbir ilgisi yoktur. İnsani duyarlılıklar hakkında bu dünyada en son söz alabilecek olanlar onlardır. Onların tüm amacı, cihatçı müttefiklerinin Halep’i tümden kaybetmesini engellemektir. Herkesin çok iyi bildiği gerçek, Halep’in cihatçı çetelerden bütünüyle temizlenmesinin, Suriye savaşının belki de en önemli dönemeç noktası olacağıdır.
Tehlikenin büyük olmasının başta gelen nedeni, Amos Harel’in de kısmen belirttiği gibi, Suriye’nin ABD için artık sadece bir Suriye meselesi olmaktan çıkıp, başka bir anlam ve kapsam kazanmış olmasıdır. Yani Suriye’nin geleceği, Ortadoğu’dan Doğu Avrupa’ya, oradan Güney Çin Denizi’ne ulaşan devasa bir coğrafyayı doğrudan ilgilendiren bir mesele haline gelmiştir. Pentagon ve CIA’nın agresif tutumunun kaynağı Suriye savaşının bu niteliği kazanmış olmasındadır.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.