Hayatımın benim için bir anlamı olmasını istiyorsam, bir başkası için anlamı olmalı. Bir başkası karşılık vermeli. Anlam, bir dilde veya bir deyimde paylaşılmalı ve anlaşılmalı
Hayatımın benim için bir anlamı olmasını istiyorsam, bir başkası için anlamı olmalı. Bir başkası karşılık vermeli. Anlam, bir dilde veya bir deyimde paylaşılmalı ve anlaşılmalı
Ağustos ayının başında bir doğa yürüyüşçüsü, Blue Mountains Ulusal Parkı’ndaki bir uçurumun dibinde onun bedenini buldu. Bir önceki gün, yaşadığı yer olan Summer Hill’den trene binmiş ve Blackheart’a gitmişti. Kapalı devre kamera görüntülerinde, polisin daha sonra vadinin en tepesinde kilitlenmiş olarak bulduğu bisikletiyle ve sırt çantasıyla görünmekteydi. Felsefeci, muhalif, akademik prekaryanın bir üyesi -“meçhul bilim insanı”– John canına kıymıştı.
Bu ıssız bir ölümdü: yaşayan akrabalar yok, partner yok, vasiyet veya intihar notu yok. Yasal süreç karmaşıktı ve küçük bir arkadaş grubu adli tıp ve cenaze işleri için polisle muhatap oldu. Görünen o ki, son aylarda kendisine çok yakın kimse yoktu ve ruhsal durumu ile ilgili olarak kimseye içini dökmemişti.
Ancak hikâyesini anlatmak için onu yeterince iyi biliyoruz. 40’larının ortasındaki John, felsefe doktorasını 15 yıl önce bitirdiğinden beri üniversitede geçici öğretim görevlisi olarak çalışmaktaydı. Birkaç defa açılan kadrolardan yararlanamamasının ardından, Avustralya üniversitelerinin lisans öğretiminin yaklaşık yarısını yürüten akademik yedek işgücü ordusunun uzun vadeli bir üyesi olmuştu.
Fakat bu dönem, yıllarca çalışmış olduğu üniversitelerinin hiçbirinden iş teklifi gelmedi. Şimdi görebiliyoruz ki kirasını ödeyecek bir geliri olmaksızın ve işinin kurumsal güvencesinden yoksunken vaziyeti korkunç bir hal almıştı.
Tam zamanlı işçiler işlerini kaybettiğinde, işverenleri en azından tebligatta bulunmak ve onların tazminatlarını ödemek zorundadır. Fakat geçici çalışanlar için hiçbir şey yoktur. Uzun dönemli hizmetlerine takdir yok, gelecek beklentilerine dair herhangi bir emare yok. John ve üniversite kayıtlarındaki bu yılki gerilemenin diğer kurbanları için, sadece sessizlik vardı.
Geçici bir çalışan olarak fildişi kulelerin ötesindeki zombi bölgesinde, -ne tam uyur ne de uyanık, olsa olsa geçici bir mesai arkadaşı olarak- ikamet edersiniz. Odanız yoktur, personel toplantısına davetli edilmezsiniz ve nadiren seminerlere çağrılırsınız. Üniversite muhtemelen her öğretim döneminin sonunda e-posta hesabınızı kapatacak ve kütüphane üyeliğinize son verecektir. Bu noktada, bir mekâna bağlamadığı kariyerinde görüntüyü kurtaran bağlantısız entelektüel olursunuz.
Neoliberalizmin yandaşları, olması gerekenin bu olduğunu iddia etmekteler. Onların hayali, projeden projeye zekâları ile geçimlerini sürdüren tedirgin serbest çalışanların dünyası. Postmodern kariyer kendiliğinden kurulmaktadır.
Vasıflar ve işler uzun sürmüyor ve bu nedenle Y jenerasyonu, büyükanne ve büyükbabalarından farklı olarak katı Fordist güvencelere bel bağlayamıyor. Bunun yerine yükselen emek piyasalarına yönelik olarak kendilerini yeniden keşfedip ihtiraslarını pazarlayarak ateşte yürümek zorundalar. Yeni ekonomi fantezilerini tatmin etmek için kişisel bağların ağırlığından kurtulmuş, girişimci, “sürtünmesiz” işçi ve mobil hale gelmeliler.
Bu genç bir grafik tasarımcının veya dijital bir başlangıç firması işleten hipster’ın işine gelebilir ancak bir akademisyene nadiren uygun gelir. Felsefeci için, kültür teorisyeni için, sosyolog için, kuramsal bilimci için üniversite, onları piyasanın tahribatından koruyan bir kabuk işlevi görür.
Genel kabullere meydan okuyanlar ve çalışmaları kolayca metaya dönüşmeyenler bu devirde savunmasızdır. Tersine, vasıfları akademinin dışında daha kolay pazarlanabilir olan kişiler, geçici işçiliğe çok uzun olarak nadiren katlanmaktadır.
Ancak onlar iktidara nadiren doğruyu söylerler. Bu, üniversitede kadrolu istihdamın sağladığı akademik özgürlük korunağını hak eden John gibi insanların işidir. O, zorlu ders programının araştırma kariyerini geliştirmek için çok az zaman bıraktığı, ateşli aklın ve alaylı ince zekanın insanıydı –Gore Vidal veya Peter Cook’u düşünün. Filozoflar, akademinin dışında zanaatlarını barındıracak yeri olmayan, en güçlü ve korumasız entelektüellerdir.
John, kurulmasına yardım ettiği bir dergi olan Contretems için yazdığı bir makalede, Fransız düşünür Georges Bataille’den bir alıntı yapmıştı: Hayatımın benim için bir anlamı olmasını istiyorsam, bir başkası için anlamı olmalı. Bir başkası karşılık vermeli. Anlam, bir dilde veya bir deyimde paylaşılmalı ve anlaşılmalı.
Gelgelelim, bir o kampüste bir bu kampüste gezinerek iş görüp bilimsel olarak yeri yurdu olmayan akademik “parça başına” çalışan işçi için bu “anlam yaratma” kırılgan ve güvencesiz bir süreçti.
Önümüzdeki yıl içinde Avustralya üniversitelerindeki sendikalar ve yöneticiler yeni iş sözleşmelerini müzakere edecekler ve akademik iş güvencesinin bir kere daha gündemin üst sıralarında olması gerekecek. Benim üniversitelerde çalışmaya başladığımdan beri geçen 27 yılda, akademide geçici işlerin artması amansız oldu ve bunun sona erme belirtisi yok.
John’un vefatı bu sürecin kurbanlar ürettiğini gösterdi. Bu süreç rahatsız edici ahlaki sorular ortaya çıkarıyor: Yetenekli insanları yükselmeye ve çabalamaya, mükafatlar, unvanlar almaya, akranlarının takdirini kazanmaya teşvik ettikten sonra, başarılarının zirvesinde onlar için yoksulluk ve kurumsal kayıtsızlık çarkı dışında bir şeyimiz olmadığını söylüyorsak, nasıl bir toplumuz?
Ulusumuzun parlamentosunda oturan dar kafalı faydacıları ve ahkâm kesen teknokratları dinlemekle, yüksek öğretimin işlevinin yeni ekonomi için vasıf kazandırmaktan daha fazla bir şey olmadığını düşünebilirsiniz. Lakin, Feuerbach veya Kant’ın derinleşmiş düşünceleri Avusturalya’yı küresel piyasalarda daha rekabetçi kılmazken, her şeye rağmen dünyayı daha iyi bir yer haline getirmeye yardımcı olabilir.
* George Morgan, Western Sydney Üniversitesi’nde kıdemli okutman olarak çalışıyor.
** Yazının orijinal başlığı “Postmodern bir kariyere doğru yürüyüşte pusuda bekleyen tehlikeler”dir.
[Sydney Morning Herald’deki İngilizce orijinalinden Umar Karatepe tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir]
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.