Nijerya’daki petrol çıkarma ve üretim faaliyetleri Nijer Deltası’nda yaşayan halk için yıkıcı sonuçlar yaratıyor; ancak Cenevre Mülteci Sözleşmesi bölgeden kaçanları korumuyor
Nijerya’daki petrol çıkarma ve üretim faaliyetleri Nijer Deltası’nda yaşayan halk için yıkıcı sonuçlar yaratıyor; ancak Cenevre Mülteci Sözleşmesi bölgeden kaçanları korumuyor
Dünya genelinde 60 milyon insan göç halinde, bu insanların çoğunluğu güney yarım kürede yer alan ülkelerden. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR) bürosunun verdiği bilgiye göre mültecilerin üçte biri Afrika’dan.
Savaşlar, silahlı çatışmalar, insan hakları ihlalleri, siyasal istikrarsızlık, suç, yoksulluğun yanı sıra iklim değişikliğinin sonuçları ve doğal felaketler ilticanın sebepleri arasında yer alıyor. Ancak bir başka sebep de çevre kıyımı –hammadelerin acımasızca sömürülmesinden ve Batı’daki gelişmiş devletlerin tarımda sübvansiyon politikalarıyla geçimlik faaliyetlerin yok edilmesi. Afrika’nın birçok bölgesindeki ekosistemler kârı maksimize etmek ve Batı’nın refahını güvence altına alıp genişletmek için sistematik olarak tahrip edildi.
Bu bölgelerde yaşayan insanların toprakları barışçıl kullanımı neredeyse imkansız hale getirildi. Afrika’da zengin kaynaklara sahip bölgelerde yaşam öyle dayanılmaz hale geldi ki birçok insan umutsuzca evini terk etmek zorunda kaldı. İşte bu yüzden İngiliz avukat Poly Higgins gibi muhalif isimler uzunca bir süredir uluslararası kamuoyundan çevre kıyımının “barışa karşı işlenen 5. suç” olarak tanınmasını talep ediyorlar. Diğer bir grup ‘insanlığa karşı suç’ tabirini kullanıyor.
Afrika’da çevresel tahribat ve geçim kaynaklarının tahribatı yeni değil. Yeni olan birçok uzmanın çevre kıyımını yıkıcı sonuçları ışığında göçün ve ilticanın en önemli sebebi olarak görmesi. Ancak Cenevre Mülteci Sözleşmesi bölgeden kaçanları korumuyor. Genellikle ‘ekonomik mülteciler’ olarak etiketleniyorlar – öte yandan batılı şirketlerin illegal ekonomik faaliyetlerinin sonuçları gizleniyor.
Örneğin Nijerya’nın zengin petrol yatakları bulunan bölgesi Nijer Deltası’ndaki yoksulluk bir çevre kıyımının doğrudan sonucudur. Petrol çıkarımı halkın gelecekteki refahına bir temel olacak umuduyla 1958 yılında başladı. Ancak vadedilen nimet lanete dönüştü: “Bizim petrolümüz, sizin refahınız, bizim ölümümüz ve imhamız!” bölgenin hep var olan sloganı. İşin aslı, günümüzde, Nijer Deltası’nın yaklaşık 70.000 km² büyüklüğündeki alanı dünyadaki en kirli bölgelerden biri –sonuç yıkım, istimlak, yoksulluk ve sosyal dışlanma.
Yaklaşık 170 milyon nüfusuyla Nijerya, Afrika’daki en yüksek nüfuslu ülke ve Afrika’nın en büyük petrol rezervini çıkarıyor. Günde 2,5 milyon varille ülke Afrika’nın en büyük dünyanın altıncı büyük petrol ihracatçısı konumunda. Ülke ekonomisi kamu gelirlerinin yüzde 90’ını oluşturan kara altına aşırı bağımlı durumda. Bu zenginliğe rağmen nüfusun yaklaşık üçte ikisi mutlak yoksulluk içinde ve küçük bir soyuncu elit tabaka devletin hazinesini yağmalamakla meşgul. Parolaları da belli: “Zengin olmadan gümrük bürosunda oturan aptaldır.”
Royal Dutch Shell şirketiyle Nijerya devletinin ortak teşebbüsü olan Shell Petrol Geliştirme Şirketi petrol çıkarımından sorumlu. Ancak gerçek petrol çıkarma faaliyetleri Royal Dutch Shell (yüzde 47), ExxonMobil (yüzde 22), Chevron Texas (yüzde 19) ve ENI/Agip (yüzde 5) şirketleri tarafından gerçekleştirilmekte.
Nijer Deltası’nda son 50 yılda yaklaşık 7 bin petrol kazası gerçekleşti ve etrafa sızan milyarlarca litrelik petrol doğal bir cenneti dünyadaki cehenneme çevirdi. Bölge Afrika’nın üçüncü büyük su rezervine sahip ancak toprağı kadar suyu da aşırı derecede kirletilmiş durumda, toprak 5 metre derinliğe kadar tahrip edilmiş halde. Paslı ve eski borular civardaki köyler boyunca yerin üstünde ve korunmasız yol alıyorlar. Petrol depoları tahribatın yarısının müsebbibi, onu sabotaj eylemleri ve petrol çıkarım faaliyetleri takip ediyor. Kapatılan kuyular ve petrol kanallarının illegal bir şekilde yönünün değiştirilmesi petrol kirliliğini yaratan diğer sebepler arasında yer alıyor.
Yeraltı suları ağır bir şekilde kirletilmiş durumda. 2011 yılında Dünya Sağlık Örgütü (WHO) suda uluslararası standartların izin verdiğinin 900 katı ve Nijerya Devleti’nin kendi tanımladığı limitlerin 1000 katı bir oranda aşırı yoğunlukta hidrokarbona rastladı. Her yıl yanan gazlarla atmosfere 400 milyon tonluk karbondioksit salınıyor. Dünya Sağlık Örgütü’ne göre hava kirliliği sağlığa çok zararlı. Hava kirliliği dünyada kanserin temel sebeplerinden biri.
Birleşmiş Milletler’e (BM) göre zararı ortadan kaldırmak en az 30 yıl alacak, bu da yaklaşık yarım milyar Euro’luk bir maliyet anlamına geliyor. Dahası, 13 milyon varillik ham petrol Delta’yı her yıl kirletiyor. Petrol şirketleri Nijerya çevre koruma yasalarının hiçbirini dikkate almıyor ve neredeyse hiçbir ceza almadan, işin içinden sıyrılıyor. Saçma derecede düşük para cezalarını ödemek yasaya uymaktan çok daha kârlı bir yol. Muhalifler şirketleri ırkçılıkla suçluyor ve onları Batı’da kendi ülkelerinde yürürlükte olan standartlara uymaya davet ediyor. Çürümüş politik elitler çokuluslu şirketlerden fazlaca faydalandıkları için onların bu kumpaslarına karşı harekete geçmekten acizler.
80’lerin sonunda hükümet; çokuluslu şirketleri ve değişip duran askeri rejimleri barışçıl bir şekilde protesto edenlere sert karşılık verdi. Ogoni halkı protestolara yazar ve insan hakları aktivisti Ken Saro-Wiwa’nın rehberliğinde önderlik ediyordu. Büyüyen protestoları bastırmak için Shell-Nijerya ordudan yardım istedi. Akabinde kitlesel bir katliam, yargılanmadan hapse atılan milyonlarca tutuklu, Delta’dan toplu bir göç meydana geldi. Protestonun lideri Saro-Wiwa tutuklandı ve askeri hapse atıldı. 31 Ekim 1995 tarihinde 8 arkadaşıyla birlikte idama mahkum edildi ve on gün sonra -uluslararası protestolara rağmen- idam edildi.
İdamlardan 20 yıldan uzun bir süre sonra, demokrasiye geçilmiş olmasına rağmen Nijer Deltası’nda ilerleme çok güdük bir seviyede. Çevre yıkımı durmaksızın devam ediyor. Aslında durum katıksız bir ekolojik felaket aşamasına çoktan geldi. Nijerya’nın en fakir insanları Delta bölgesinde yaşıyor. Çocuk ölümleri yüzde 20 oranında ve yaşam beklentisi ülke ortalamasının oldukça altında. Toprak, nehirler ve su öyle kirlendi ki; insanların bir zamanlar temel geçim kaynakları olan tarım ve balıkçılık neredeyse imkansız hale geldi. Akıbet felaket: yüksek işsizlik oranları, özellikle gençler arasında umutsuzluk, kitlesel göç, çok yüksek suç oranları ve fuhuşa zorlama. Ekolojik korku filmi bitecek gibi görünmüyor.
Nisan 2010’da, Meksika Körfezi’nde çokuluslu BP şirketinin işlettiği Derin Deniz Ufku (Deep Water Horizon) platformunun patlaması sonucu Amerikan tarihinin en kötü petrol sızıntısı gerçekleşti. Bu durum tüm dünyada protestolara ve öfkeye neden oldu. Platformun sahibi BP petrol kirliliğini bir an önce temizlemeye ve de tazminat, daha doğrusu ceza olarak 20 milyar Amerikan doları ödemeye zorlandı. Ancak Nijer Deltası’nda petrol üretiminin başladığı 1958 yılından beri buna benzer görüntüler acımasız gerçekler olarak karşımıza çıkıyor. Meksika Körfezi’ndeki petrol sızıntısıyla karşılaştırınca Nijer Deltası’ndaki kalıcı ve sürekli ekolojik felaket medya tarafından neredeyse hiç ilgi görmüyor.
Nijerya, diğer birçok Afrika ülkesi gibi, göç ve iltica bağlantılı çevre kıyımının klasik bir örneğini teşkil ediyor. Yurtlarını terk edip Nijer Deltası’ndan büyük şehirlere ya da yabancı ülkelere göçen insanlara Avrupa’da sıklıkla ‘ekonomik mülteci’ etiketi yapıştırılıyor. Politikacılar insanları ‘ekonomik mülteci’ olarak sınıflandırırken bunun sorumlusu olan ‘ekonomik suçluları’ tanımlayıp bunların peşlerine düşmeyerek ikiyüzlülüğün sınırlarını zorluyor. Cenevre Mülteci Sözleşmesi revize edilmelidir. Sormamız gereken soru şu: Afrika’daki insanların geçim kaynaklarını yok edip onları yurtlarından göçmeye zorlayan ekonomik suçlular kimlerdir? Ekonominin kendisi mi? Ancak, neticede hepimiz ekonomiyiz.
Peter Donatus: Nijeryalı bir serbest gazeteci, proje ve etkinlik yöneticisi ve insan hakları aktivistidir. Çevre aktivisti ve Shell’in uzun süreli muhalifi olan 49 yaşındaki Donatus 30 yılı aşkın bir süredir çevresel bozulmaya ve Nijerya’daki Nijer Deltası’nda petrol şirketleri tarafından geçim kaynaklarının imha edilmesine karşı mücadele ediyor. Birkaç aylık hücre gözaltısından sonra 26 yaşında Nijerya’dan ayrıldı ve o zamandan beri Almanya’da yaşıyor.
[Pambazuka News’ten Ekin Barış Şah tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir]
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.