Yeni bir darbeden korkuyor, ekonomik krizden korkuyor, halk muhalefetinin yükselmesinden korkuyor, Kürtlerin Suriye ve Irak denkleminden güçlü çıkmasından korkuyor… İşleri ters gidip iktidarı kaybetmekten korkuyor! Anayasaya göre Cumhurbaşkanı, kendisi ve bakan olarak atadığı AKP’lilere göre (fiili) Başkan Erdoğan, 7/24 durmadan konuşuyor. Saray’da düzenlediği haftalık toplantılarda konuşuyor, bütün kanallar canlı veriyor, gazetecilere ayrı konuşuyor, televizyonlara ayrı […]
Yeni bir darbeden korkuyor, ekonomik krizden korkuyor, halk muhalefetinin yükselmesinden korkuyor, Kürtlerin Suriye ve Irak denkleminden güçlü çıkmasından korkuyor… İşleri ters gidip iktidarı kaybetmekten korkuyor!
Anayasaya göre Cumhurbaşkanı, kendisi ve bakan olarak atadığı AKP’lilere göre (fiili) Başkan Erdoğan, 7/24 durmadan konuşuyor. Saray’da düzenlediği haftalık toplantılarda konuşuyor, bütün kanallar canlı veriyor, gazetecilere ayrı konuşuyor, televizyonlara ayrı konuşuyor, yetmiyor esnaf bulup ziyaret edip onlarla konuşuyor. Takımı da onun konuştuklarını tercüme etmeye çalışıyorlar. Tüm konuşmaları uzun zamandır adeta bir cephede geçiyor, düşmansız duramıyor. Hedefinde Esad oluyor, İran oluyor, Putin oluyor, İsrail oluyor; AB, ABD, NATO, uluslararası para kuruluşları oluyor. Sadece dış cephede değil iç cephede de savaş halinde! Milli mutabakata bir ara dahil ettiği CHP’ye çatıyor, “Kürt Kardeşlerim” edebiyatını terk etti, tüm Kürtleri terörist ilan etmeye az kaldı, gazetecilere, akademisyenlere, çevrecilere, emek örgütlerine çatıyor. Bu kadar çok konuşmasının birinci nedeni korku, ikinci nedeni o konuşup doğrultu vermedikçe bakanların çalışamaması, yargının çalışamaması, dışişlerinin çalışamaması kısacası bürokrasinin çalışamaması.
Yeni bir darbeden korkuyor, ekonomik krizden korkuyor, halk muhalefetinin yükselmesinden korkuyor, Kürtlerin Suriye ve Irak denkleminden güçlü çıkmasından korkuyor, emperyalistlerin bir zamanlar BOP eşbaşkanlığına kadar yükselmiş(!) şahsını hiçe sayıp Ortadoğu masasının (pastasının) dışında bırakmasından korkuyor… İşleri ters gidip iktidarı kaybetmekten korkuyor!
Bütün politikalarını iktidarı kaybetme korkusu belirliyor.
Suriye operasyonu, IŞİD’in güçlerini çekmesiyle şimdilik sorunsuz ilerliyor. Desteklediği besleme ÖSO kuvvetlerinin girdikleri yerlere Erdoğan posterleri asması moral yaratamıyor, çünkü yarını belirsiz. ABD’ye kafa tutup sonra Menbiç’ten Kürt güçlerinin çekilmesini sağlamasını bekliyor.
Dış politikadaki yalnızlığını gidermeye dönük Putin’le barışma hamlesi, ABD’nin nasırına basmasına neden olup Musul’da ters tepti. Türkiye, Musul operasyonuna dahil edilmedi. Barzani “Operasyona katılmak için Bağdat’ı ikna etmelisin” dedi, şimdi Başika’da tutunabilme sorunuyla yüz yüze kalmış durumda, Irak güçleri Başika’nın etrafına yerleşerek adeta kuşattmış durumda. Tüm ülkelerin tanıdığı Irak merkezi hükümetinin meşruiyetine itiraz eden seviyeye kadar gerilimi tırmandırıp ardından masada bulunmasına izin vermesini beklemek gibi bir absürtlük de ancak fiili başkandan beklenirdi. Ardından Misak-ı Milli göndermesi yaparak; yani “Musul, Kerkük, Erbil, Süleymaniye Türk toprağıdır” demeye getirerek Irak’taki tüm güçlerin reddedeceği bir pozisyon almayı başarmış(!) durumda. Barzani’den destek ümidiyle “Irak Kürtlerinin asimilasyona maruz kaldığını” söyleyince de İbadi’den aldığı “Peki, siz Türkiye Kürtlerine askeri ve siyasi haklarını verdiniz mi soruyorum” cevabı, tuzu biberi oldu.
Kısa bir süre önce “çizdiği” Stratejik Derinlikli Hocası Davutoğlu’nu yanına alarak durumu kurtarabilir mi, kolay görünmüyor. Erdoğan’ın korkulu rüyası gerçekleşiyor, IŞİD karşıtı savaşta Kürtler hem Irak’ta hem Suriye’de kontrol ettikleri toprakları çok artırdılar. Üstelik PKK’nin ideolojik-politik etkisindeki örgütler sadece Suriye’de değil, Irak’ta da pozisyonlarını güçlendirdiler. Musul operasyonunda yer alıyorlar. Artık Şengal’de de (Sincar) kalıcı bir üsleri var. (Kürt Hareketi Ezidileri örgütleyip çaresizleştirilmiş bir halktan bir ordu (YBŞ) yaratırken, Erdoğan onları Hıristiyan sanıyor).
Erdoğan, sessiz oynanan satrancı tavla gibi oynuyor; çok konuşarak oyunu alabileceğini sanıyor. Dış politikada işe yaramayınca da hiç olmazsa iç politikaya tahvil edilecek kahramanlık hikayeleri çıkarmaya çalışıyor. Ancak ekonominin gidişi ve diğer tehlikeler, ülkeyi dış politika kahramanlıkları, Osmanlı nostaljileriyle yönetmeye yetmeyebilir.
Bütün bunları dehası ile değil, koca bir ülkeyi ve bölge halklarını tehlikeli emperyalist tezgahlara süren bir gözü dönmüşlükle gerçekleştirdi ve uluslararası politikasında bırakın dehayı bir zeka olduğunu bile söylemek çok güç. Geriye kalan, kanla susturarak yönettiği ülke halkına anlatacak bir kahramanlık masalı!
Erdoğan’ın, darbe girişimi sonrası ihtiyaç duyduğu destek artık kendisine ayak bağı olmaya başladı. Savaş atmosferinden faydalanarak, acilen başkanlığı kuracak adımları atıp iki ana tehlike içeren süreci kontrol altında tutması lazım: Yeni bir darbe olasılığı ve ekonomik krizle birleşecek bir siyasi krizin yaratacağı riskleri.
Brüksel’de bulunan NATO merkezinde görev yapan 50 Türk subayının 41’ini geri çağırması (ki bunların on sekizi “FETÖ”den tutuklandı) olası bir ABD destekli darbenin kanalını kapatmayı amaçlamaktadır. Zira Reza Zarrab Davası’nın da gösterdiği gibi ABD ile ilişkiler toparlanamıyor.
İşsizlik oranı artarak TÜİK verilerine göre 10,7’ye, gençlerde işsizlik oranı ise 19,8’e (her 5 gençten biri işsiz); DİSK’in verilerine göre işsizlik 18,9, genç işsizliği ise 23,8’e ulaştı. Kredi notunun düşürülmesi sıcak para girişini yavaşlatırken çıkışını hızlandırıyor. Mevsim nedeniyle tarım ve turizmin döviz katkısı da zayıf, doların tırmanma eğilimi sürüyor.
AKP’nin yaslandığı siyasal İslamcı ideolojide, ayyuka çıkmış yolsuzluklarla başlayan Fethullah’ın darbe girişimiyle büyüyen ideolojik kriz, girilen savaşta IŞİD’in AKP’yi (şimdiye kadar yaptığından farklı olarak) zora sokacak muhtemel bombalı saldırılarıyla politik bir krize dönüşebilir. IŞİD’in bilinen isimlerine yönelik operasyonlarda kilit isimlerin sağ ele geçirilmemesi tercih edilmektedir. Daha önce itirafçılardan oluşturulan “ölüm mangaları”, sonra Hizbulkontranın kilit isimleri infaz edilerek tasfiye edildiği gibi şimdi de IŞİD’in bağlantı sağlayan isimleri bir bir ortadan kaldırılmaktadır. Ancak IŞİD’in tasfiyesi öncekiler kadar kolay olmayıp büyük sorunlar yaratmaya adaydır. Süleyman Soylu’nun İçişleri Bakanı yapılmasıyla, Fethullah’ın ve diğer tasfiye edilenlerin yerine Mehmet Ağar’ın takımı ikame edilmektedir. Diğer yandan Bahçeli’nin başkanlığa “aniden” verdiği desteğin (kişisel şantajları saymazsak) kontrgerillanın yapılandırılmasında sağlanan bir mutabakata dayanması daha güçlü olasılıktır. Kılıçdaroğlu’nun milli mutabakattan dışlanması da bu sürecin bir parçasıdır.
Erdoğan, Fethullah’ın yerine başka ittifaklar ikame ediyor, tek farkı bu defa tek ata oynamıyor, gücü dağıtarak kontrol etmeyi hesaplıyor.
Diyanet’in “Camilere bağlı gençlik kolları oluşturulmalı; il ve ilçelerde gençlik rehberi adıyla yeterli kadrolar ihdas edilmeli” talepleri “Minareler süngü, kubbeler miğfer, camiler kışlamız, müminler ordumuz” noktasına geri dönüldüğünün göstergeleridir. Bu ordunun da mezhepçi-cihatçı bir Sünni ordusu olacağı ve bu cihatçı ordunun ilham kaynağının IŞİD, Nusra; hedefinde de tüm halk olacağı aşikardır.
İktidar, baskıları sistematik olarak arttırarak süreci kontrol altında tutmaya çalışıyor. Gazetecilere dönük baskıları sürerken televizyon ve radyoların kapatılması ve tüm iletişim ve haberleşmenin baskı altına alındığı sürece miting ve kitlesel eylem yasakları eşlik ediyor. İşten atılmalara karşı protestoların yasaklanması, Aşure etkinliklerinin, 10 Ekim Katliamı protesto eylemlerinin dahi yasaklanması; Ankara, Artvin, Antep valiliklerinin 29 Ekim etkinliklerini, 6 Kasım üniversite, 25 Kasım kadın ve Cerattepe eylemlerini engelleme derdini de kapsayan 30 Kasım’a kadar tüm kitlesel etkinlikleri yasaklaması önümüzdeki günlerin nasıl geçeceğinin habercisidir. “Terörle mücadelenin sadece güvenlik kuvvetleri ve istihbarat unsurlarıyla değil devletin diğer bütün milli güç unsurları kullanılarak, kamusal iradenin terörle mücadelede etkin olarak kullanılması” olarak tarif ettikleri yeni stratejileri bunu tamamlamaktadır. Muhalefetin hiçbir biçimi küçümsenmeyecek, her yolla bastırılmaya, engellenmeye çalışılacaktır.
Parlamenter muhalefet ise ciddi açmazlar yaşamaktadır. CHP Genel Başkanı Gençlik Kolları üyesi 11 gencin de hayatını kaybettiği katliamın, polis tarafından şiddet kullanılarak engellenen anmalarına katılmak yerine, aynı gün faşistlerle birlikte “Günümüz İslam Dünyasında Meseleler ve Çözüm Yolları” konulu bir sempozyumda “İslam’ın meselelerini çözerek”, İslamcı faşist saldırganlıkla baş etmeyi amaçlıyordu. Suriye, Irak meselelerinde ise iktidarı destekleyip “Neden başarılı olmuyorsun?” diye eleştirerek aklınca zor durumda bırakmaya çalışıyor. 1914’te Alman Sosyal Demokrat Partisi’nin yolunu izleyip savaş kararlarına destek veriyor ama bu desteklerin Almanya’yı Versay’da parçalanma masasına yatırdığından bihaber.
Kürt Siyasal Hareketi’nin Suriye ve Irak’taki gelişmeleri merkeze alması ise HDP’yi etkisiz ve siyasetsiz bırakmış durumda. Kürt illerinde faşist baskılar hız kesmeden baskınlar, tutuklamalar, infazlar, sokağa çıkma yasakları ile devam ediyor. Türkiye’de mevzi kaybettiği gözlenen Kürt Siyasal Hareketi hala Suriye ve Irak’taki kazanımlara odaklanmaya devam eder görünmektedir. Oralardaki kazanımların öne geçmesi Türkiye’deki bağımsız, laik, halkçı, özgürlükçü dinamiklerinin zayıflaması, geri plana düşmesi tehlikelerini de barındırıyor. Kürt hareketinin ileri özelliklerinin kaynağını da “Kuzeydeki” bu dinamikler oluşturmaktadır.
Sol bu süreç karşısında somut bir mücadele programı oluşturmakta yetersiz kalmakta, bu da AKP’nin işini kolaylaştırmaktadır. Eğitimde gericileştirme uygulamaları, kadınlara dönük saldırgan politikaları karşısında toplumda laikliği egemen kılacak, ülkemizi emperyalizmin taşeronu haline dönüştüren, doğamızı, yaşam alanlarımızı sermayeye peşkeş çeken, halkı kamusal alanlardan bütünüyle dışlayan bir rejime karşı mücadelenin dinamikleri çeşitli tepkilerle kendisini ifade etmektedir. Bu tepkilerin yerellerde, alanlarda yaygınlaştırılması da siyaset sahnesinde etkili güç haline getirilmesi de devrimci, sosyalist öznelerin yol gösterici, cesaretlendirici, halka güven verecek eylemleridir.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.