Partileri kapatılmak istenen, siyasetçileri tutuklanan, binlercesi cezaevlerine atılan, kendini ifade araçları bir bir ellerinden alınan halk için gazetecilik, toplumsal yaşama katılma ve orada var olma zeminidir
Partileri kapatılmak istenen, siyasetçileri tutuklanan, binlercesi cezaevlerine atılan, kendini ifade araçları bir bir ellerinden alınan halk için gazetecilik, toplumsal yaşama katılma ve orada var olma zeminidir. Böylesi bir işlev gören gazetecilik kurumlarına saldırmak, halkın toplumsal yaşama katılımına ve buradaki varlığına saldırmaktır
Gazetecilik, bilim ve sanat… Görünenin arkasındaki gerçek sebep, ilişki ve çıkarları göstermek üzere bilgi üreten üç sistem. Bilim, doğa ve toplumun; sanat, insan ve ilişkilerinin; gazetecilik de sosyal ve siyasal yaşantının gizlerini çözen ve en genelde “bilgi” üreten alanlar/mesleklerdir. Bu anlamda “görünen, gerçek olsaydı bilime gerek kalmazdı” sözündeki “bilim”in yanına sanatı ve gazeteciliği de ekleyebiliriz.
Bu üç üretim, toplumsal karşılığı olan ve toplumsal yaşamın iyileşmesi için verilen çabalardır. Gerçek gazetecilik uğraşıyla üretilen bilgi, üretildiği andan itibaren toplumsallaşmaya, halkın siyasal tepkileri ve tercihlerini doğrudan etkilemeye başlar. Bilim ve sanat da, daha dolaylı ve uzun vadede de olsa, bu tercihleri yetkinleştirip derinleştirir. Dolayısıyla her üç bilgi üretimi de varoluşları itibariyle egemenlere ve egemenlik sistemlerine karşıdırlar. Egemenlerin elinde ve onların hizmetinde kullanıldığı örnekler tabii ki vardır, lakin bu örnekler dahi bu üç bilgi üretiminin kendi tarihi açısından bir “sapma/ihanet” olarak algılanır.
TÜBİTAK, “ucube”, tutuklu gazeteciler
AKP’nin 15 yıllık politikalarının küçük ama temsil yeteneği olan bir görüngüsünü bu üç alana dönük politikalarından çıkarabiliriz. Örneğin sadece TÜBİTAK’ta yaptıkları (kuruma atanan başkan, öğrenci projelerindeki destek tercihleri, yayınlarındaki niteliksizleşme, burslarındaki yönelimleri vs) bile AKP’nin bilimsel bilgi üretimine karşı oluşunun yeterli göstergesi değil mi?
Belediye yönetimleriyle birlikte yaklaşık 25 yıldır sanata olan nefreti tescilli AKP döneminin (resim, heykel, edebiyat vb her türlü yöntemle üretilen) sanatsal bilginin ilerleyişi durdurmak için giriştiği yöntemler oldukça etkili oldu. Sanat galerilerinin AKP’liler tarafından basılmasından heykellere tükürülmesine, Devlet Tiyatroları’nın başına getirilenden türbe yanında olduğu için “ucube” denilen heykellere kadar pek çok örnek, sanatsal bilgiye karşı girişilen savaşı hatırlamak için yetmez mi?
Gazeteciliğe ve gazetecilik yoluyla üretilen sosyal ve siyasal bilgiye karşı girişilen savaş için verilecek en yetersiz özet bile saatlerimize mal olabilir. Sadece cezaevindeki gazetecileri ve kapatılan yayın kuruluşlarını saysak bile metrelerce uzayan bir liste yapmış oluruz.
Dolayısıyla diyebiliriz ki AKP, en temelde, “öyleymiş gibi görünenlerin aslında ne olduğunu gösteren” tüm bilgi üretimine karşıdır. Bilim yerine hurafe, sanat yerine ilkel tutum, gazetecilik yerine propaganda koyup itaat ve biat üretmek istemektedir.
Gazeteciliğe saldırmak topluma saldırmaktır
Yukarıda saydığımız üç bilgi üretimi, “öyleymiş gibi görünen” durum ve olayların “aslında” ne olduğunu göstermesi ve bu bilgiyi toplum yaşamına doğrudan sunması bakımından “toplumsal karşılık” üreten alanlardır. Gazetecilik, diğerlerine oranla çok daha fazla, hızlı ve etkili bir üretimdir. O nedenle iktidarların hışmına diğerlerine nazaran çok daha fazla, hızlı ve şiddetli uğrar.
Mesleğin karakteri gereği gazeteciliğin ürettiği bilgi -en liberal gazetecilik tanımlarına göre bile- devletin sorgulanması için kullanılır ve bu bilginin halk lehine sonuçlar üretmesi beklenir.
15 Temmuz’dan bu yana kapatılan yayın kuruluşlarının ardından Cumhuriyet gazetesine karşı başlatılan operasyon, hem zamanlaması hem de mesajları itibariyle kritik.
Tüm demokratik ve yasal siyaset araçlarına (milletvekillerinin dokunulmazlıkları kaldırılmaya çalışılıyor, belediye başkanları tutuklanıyor, Meclis’te çalışanlar işten çıkarılıyor vs) karşı büyük bir operasyon başlatılan Kürt halkının durumuna ilişkin bilgi üreten medya mecralarının kapatılması, halkın kendi bilgisini üretmesinin engellenmeye çalışılmasıdır.
Başka bir örnek de Cumhuriyet gazetesidir. Ülkede Cumhuriyet gazetesinde simgelenmiş laik, sosyal hukuk devletinden yana, aydınlanmacı ve ilerici bir karakter vardır. Bu karakterin de siyaset araçları çok uzun yıllardır ellerinden alınmaktadır. Cumhuriyet mitinglerinin suçlulaştırılması, Ergenekon, Balyoz, Oda Tv ve benzeri davalarla siyasal alandan tasfiye edilmesi, CHP’nin sürekli olarak terör kavramı ile anılması, Gezi isyanından alınmadık intikamın kalmaması ve hatta ulusal bayramların bile neredeyse yasaklanması gibi tutumlar da ülkenin önemli bir kısmı açısından sıkışmaya neden olmaktadır.
‘Haberleşme’ye de saldırı
Haberlerin yalnızca okunduğu/izlendiği değil aynı zamanda çoğaltıldığı, değerlendirildiği ve üretildiği bir alan olan internet üzerine uygulanan zordan da anlıyoruz ki iktidar burayı da boş bırakmıyor. Onlarca kez kapatılan sitelerin varlığı da bize AKP’nin, bilginin kullanılması, yayılması ve üretilmesi işlerinin birlikte yapılabildiği internet mecrasının önemini ve “tehlikesini” algıladığını gösteriyor. Bu tehlikeye karşı tedbirini de erişim engelleri dışında ancak ve ancak “trolleşerek” alabiliyor.
İnternet ve sosyal medya mecralarının sürekli kapatılması ve buralarda yürütülen sürek avları bilgi üretiminden de öteye, “haberleşmeye” karşı girişilen savaşın bir parçası olarak değerlendirilebilir.
Sadece ‘haber alma’ değil ‘var olma’ hakkı da
Gazetecilik, yalnızca bilgi üretmekle kalmaz, bu yolla halkın siyasal ve sosyal yaşama katılımını da sağlar. Halk, gazetecilik yoluyla hem temsil edilir hem de devlet ve bürokrasiyle iletişim kurar. Bu iletişim karşılıklı bilgi alışverişi ve taleplerin iletilmesini de sağlar.
Hal böyleyken gazeteciliğin, bütün siyaset ve toplumsal varoluş araçları ellerinden alınan halk için yalnızca “haber alma hakkının” değil, “var olma hakkının” kullanıldığı bir alan olduğu söylenebilir. Partileri kapatılmak istenen, siyasetçileri tutuklanan, binlercesi cezaevlerine atılan, kendini ifade araçları bir bir ellerinden alınan halk için gazetecilik, toplumsal yaşama katılma ve orada var olma zeminidir. Böylesi bir işlev gören gazetecilik kurumlarına saldırmak, halkın toplumsal yaşama katılımına ve buradaki varlığına saldırmaktır.
Unutulmamalıdır ki gazetecilik, halkın kendisini ifade ettiği, başka yerlerde de kendisi gibi olanların varlığını öğrendiği, devlet işleyişi hakkında bilgi aldığı ve ona taleplerini ilettiği, özetle sosyal ve siyasal olarak yaşama “katıldığı” alanlardan biridir. Özellikle de günümüzdeki gibi diğer tüm araçları elinden alınmaya çalışıldığında gazetecilik, halk için sosyal ve siyasal bir “varoluş” alanıdır.
Bu çerçeveyle bakacak olursak görülüyor ki AKP saldırılarının alanını bilgi üretiminden haberleşmeye ve oradan da varoluşa kadar genişletiyor. Cumhuriyet’in yıldönümünde yapılan bu simgesel ataklar, bizlere de yeni bir cumhuriyet için kurucu bir iradeyi hep birlikte omuzlamamız gerektiğini söylüyor.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.