Okullar açılmadan bir hafta önce binlerce eğitim emekçisi görevden alındı. Görevden alınan öğretmenlerin neredeyse yarısı Kürt illerinde çalışıyorlardı. Bölgedeki birçok okul öğretmensiz kaldı. Görevden alınan öğretmenlerin yerine atanan “sözleşmeli geçici öğretmenler”le öğretimin sürdürülmesi mümkün değildi. Birçok okulda sınıflar birleştirildi. Bu okullarda yeni “öğretmenler”, öğrenimi sürdürmek için değil, öğrencileri sınıflarında tutmak için çalışıyorlar. Okullar eğitim vermek […]
Okullar açılmadan bir hafta önce binlerce eğitim emekçisi görevden alındı. Görevden alınan öğretmenlerin neredeyse yarısı Kürt illerinde çalışıyorlardı. Bölgedeki birçok okul öğretmensiz kaldı. Görevden alınan öğretmenlerin yerine atanan “sözleşmeli geçici öğretmenler”le öğretimin sürdürülmesi mümkün değildi. Birçok okulda sınıflar birleştirildi. Bu okullarda yeni “öğretmenler”, öğrenimi sürdürmek için değil, öğrencileri sınıflarında tutmak için çalışıyorlar. Okullar eğitim vermek için değil, öğrencileri okulda tutmak, öğretmensiz kalan öğrencileri denetim altında tutmak için açıldı. Öğretmen kıyımına karşı mücadeleye girişen öğretmenler, tutuklamalarla, yeni işten çıkarmalarla, protesto gösterilerinin şiddetle bastırılmasıyla yıldırılmaya çalışılıyor. Milli Eğitim Bakanı açığa alınan öğretmenleri herhangi bir protesto hareketine girişmemeleri için açıkça tehdit etti.
Öğretmenlerin topluca kıyıma uğratıldığı Kürt illerinde HDP’nin düzenlediği birkaç protesto gösterisinden sonra direniş bölgedeki Eğitim Sen şubelerinin alışageldiğimiz protesto eylemlerine daraldı. Oysa öğretmen kıyımına karşı mücadelenin, kıyımın etkilediği bütün kesimleri harekete geçiren bir mücadele çizgisiyle yürütülebildiği örnekler de görülebiliyor. Hatay’da 10 Eylül’den itibaren başlayan direniş, öğrencileri ve velileri de içine alan bir mücadele süreci olarak kitleselleşiyor. Hatay’ın bütün demokratik güçleri, öğretmenlerine “eğitim hakkı” mücadelesi bağlamında sahip çıkıyor. Kocaeli Üniversitesi’nden atılan öğretim üyelerinin giriştiği “Dayanışma Akademisi” çalışması, sadece kentte değil, bütün Türkiye’de heyecan yaratıyor.
Halkın çok geniş kesimlerini etkileyen bu denli büyük bir sorun karşısında Kürt hareketi cephesindeki bu sessizliğin üzerinde düşünmemiz gerekiyor.
Bu noktada Kürt illerindeki eğitim düzeneğinin “asimilasyoncu” niteliğinin, bölgedeki “okul krizi”ni devletin bir krizi olarak ele alma eğilimini güçlendirdiğini; bu yaklaşımın, işten çıkarılan öğretmenlerin görevlerine iadesi için mücadeleyi “siyasal” bir mücadele olarak değil, işten çıkarılan öğretmenleri ilgilendiren ekonomik bir mücadele olarak görmeye yol açtığını kabul etmemiz gerekiyor. Olaya böyle bakıldığında da, öğretmen kıyımına karşı mücadelenin içeriğini ve biçimini, işten çıkarılan öğretmenlerin verdiği tepkiler belirliyor. Örneğin, işten çıkarılan öğretmenler arasında “yasal süreçleri bekleme” eğilimi güçlendiğinde veya “açığa almanın meslekten çıkarmaya dönüşmesi korkusu” direnişçi öğretmen sayısını azalttığında, mücadele ivmesini kaybediveriyor.
Bu yaklaşım tarzı gözümüzün önündeki çok değerli bir mücadele momentini kaçırmamıza sebep oluyor.
Bölgedeki ilerici ve yurtsever öğretmenlerin görevden uzaklaştırılmalarıyla patlak veren “okul krizi”nin devletin bir krizi olduğu elbette doğru. AKP iktidarı izlediği savaş çizgisini ilerici-yurtsever öğretmenleri işten çıkararak okullara da yaydı. Ancak bu saldırı, bölgedeki eğitim-öğretimi fiilen ortadan kaldırdı. Bu durumda eğitim ve öğretimin sürekliliğini sağlamak halkın bir sorunu haline geldi. Eğitimin sürekliliğini sağlamaya yönelik bir halk mücadelesi ile ilerici yurtsever öğretmenlerin işbaşı yapmalarının sağlanması halinde, bölgedeki eğitimin içeriğine müdahale etmeye kadar uzanabilecek yeni bir mücadele düzlemi oluşturulabilir. Çünkü böyle bir mücadele, ilerici yurtsever öğretmenle öğrenciyi ve veliyi bir araya getirerek, okulu sokağa taşıyacak, okul sokakta “halk okulu” olarak yeniden kurulabilecektir. Böyle bir mücadeleyle ilerici yurtsever öğretmenlerin görevlerine iadesi, yalnızca işten çıkarılan öğretmenlerin işlerini kazanması anlamına gelmeyecektir; sokakta kurulan halk okulu, fiilen “devlet okulunun” yerini alacaktır.
Farkında olmalıyız ki, bu gün Kürt illerinde ortaya çıkan “devlet okulunun krizi”, özgürlük mücadelesinin kitleselleşmesinin sonucu olarak ortaya çıkmış bir krizdir. Kürt sorunun en temel bileşeni olan “asimilasyoncu eğitim” sistemi ilk defa bu ölçekte bir krize girmiştir. Bu krizi “işten atılan öğretmenler” sorununa indirgeyerek küçümsemek de sorunun çözümünü “AKP faşizmine karşı mücadelenin başarısına” ertelemek de bence hatalı refleksler. Kürt illerindeki okullar krizi bize, “eğitim hakkı mücadelesi”ni Kürtçeye tercüme fırsatı veriyor.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.