Bir şey yapma isteği iradesine sahip olmak, sonra da kötü bir tuzağa düşmek. Ve bu aynı zamanda gençliğe dair de söyleyebileceğimiz bir şey hâlâ başlarını kapatıyorlar fakat artık polisle mücadele etmiyorlar, ancak saçmalık dinliyorlar. Ve öyle bir gençlik ki imajlar dünyasına karşı çok hassaslar Savunma olarak Sayın Badiou -uzman, filozof- suç ortağınız Sokrates ile birlikte […]
Bir şey yapma isteği iradesine sahip olmak, sonra da kötü bir tuzağa düşmek. Ve bu aynı zamanda gençliğe dair de söyleyebileceğimiz bir şey hâlâ başlarını kapatıyorlar fakat artık polisle mücadele etmiyorlar, ancak saçmalık dinliyorlar. Ve öyle bir gençlik ki imajlar dünyasına karşı çok hassaslar
Savunma olarak Sayın Badiou -uzman, filozof- suç ortağınız Sokrates ile birlikte gençliği yozlaştırmak istediğinizi itiraf ediyor musunuz?
Evet, eğer “yozlaşma” ile biz, gençliğe, ataları, hükümetler, otoriteler ve gelenek tarafından hâlihazırda çizilen yolu izlemesindense kendi yolunu kendi kendine, tartışarak, düşünerek, kafa yorarak arayıp bulmasını teklif etmeyi anlıyorsak. Filozof, işi, mesleki görevi anlamında bozuk bir gençliğe gereksinmektedir.
Fakat emin olalım, bu seks ya da para tarafından yozlaştırılmak anlamına gelmekte midir?
Hayır, hayır, hayır… Bu başka bir soru. Felsefe bundan çok daha derin, radikal, özsel bir yozlaşmadır. Temel olarak, senin işaret ettiğin daha “sıradan” yozlaşma, gelinen noktanın parçasıdır, halbuki filozofun amaçladığı yozlaşma, daha belirsiz ve elde etmesi daha zordur.
Bugün genç olmak ne demektir Alain Badiou? Hugo’nun dediği gibi, o yalnızca “muzaffer sabahlara” sahip olmak anlamına mı geliyor?
Hayır, bu daha ziyade gençliğin belirli yönlerine şehvetli bir göndermeydi [gülüşmeler]. Ve açıkçası sahip olmak zorunda olduğun bir şey… Bugün genç olmanın, bir tür çelişkili güçlüğe, bir tür ilkesel çelişkiye yakalanmak anlamına geldiğini iddia ediyorum. Bir yandan temel olarak, baskın eğilim, genç olmanın toplumla bütünleşmeye hazırlanmak, dünyada iyi bir konum aramak olduğunu söylemektir.
Çok çalışmak olduğunu, iyi bir iş edinmenin yolu olduğunu…
Eh evet, bugün, kesin olarak, çok çalışmak uzman olarak öne geçmeye bir hazırlık, onun bir yoludur. Ve sonra sonuçta bu, temelden rekabetçi bir toplumda, bir “mağlup” değil, bir “galip” olmak anlamına gelmektedir. Bu da, borsa da kâr etmekle neticelenen bir başlangıç yapmak demektir. Ve buna karşı olarak, besbelli, klasik nihilist bir tepki vardır: “Gelecek Yok!”, ne istersem yapacağım ve sonuçta hayatımı harcayacağım…
İnsanların canını sıkacaksınız, öfkelendireceksiniz…
Neden mi?
Çünkü onlara seksten, toplu konutlardaki boktan esrardan, oyunlardan bahsediyorsunuz…
Eh, embesil bir püritenliğin tarafında olduğumu düşünme. Yaşamın için gözyaşı dökmek, onu harcamak oldukça büyük bir şey olabilir. Diyebileceğim, herkes gibi, bir sömürge tacirine dönüşmeden önceki erken Rimbaud da böyleydi. Ama yaşamını harcamadan ve yaratıcı bir boyuta sahip olmadan önce. Kendini tüketen böyle bir gençliğin herhangi bir yetişkin yaşamı, herhangi bir mesleki yaşam hazırlayamaması budalaca. Çocuklarım ve öğrencilerim aracılığıyla biliyorum ki, bugün gençlik tarafından, ya iyi bir konum bulma ya kendini yiyip bitiren ebedi bir tür ergenlikte çakılıp kalma arasında yapılan tercihin son derece görünür olduğunu düşünüyorum. Eh, durum bu ve filozofların bozmayı denedikleri durum da bu.
Eğer koşuya, spor salonuna gitmiyorsanız, hiçbir plastik cerraha gittiniz mi?
Hayır..
Henüz gitmediniz mi?
Hayır, belki de bu üzücü, sen söyle…
Hiç de değil, siz ebedi bir delikanlısınız. Fakat yazdıklarınız şaşırtıcı, bu toplumun bir gençlik kültü var fakat yine de ondan korkuyoruz.
Evet, bugün dikkat çekici olan şu ki, bizim gençlik kültümüz, sonsuza denk genç olma istemimiz, bütün topluma içseldir. Bütün yaşamında bir mücadeleciliği sürdürebilmek zorundasın. Hatta benim yaşımda dahi, kendini hâlâ acımasız ve rekabetçi bir toplumda mücadele edebilen ve başarılar kazanan biri olarak sunmayı sürdürmek zorundasın. Ve bu yüzden, koşmak, yürüyüş yapmak, tenis oynamak vb. zorundasın. Düzgün görünüşlü kalabilmek adına, kendini bir parça alçaltmaya mecbursun. Bu bir şey. Fakat öbür yandan, bildiğimiz üzere gençlik korkuya sebep olur.
Hangi anlamda?
İsçi sınıfı banliyölerindeki korkunç gençlik…
Ama bu sadece herhangi bir gençlik değil.
Eh, yine de bunun ağırlıklı olarak ünlü “banliyö” gençliği olduğunu düşünüyorum. Yakılmış arabaların, teröristlerin vb. her şeyin her an ortaya çıkabildiği şu gizemli yer… Ve bu bileşim çok çarpıcıdır. Temel olarak egemen, ünlü, her gün gördüğümüz insanları içeren ve diğer yandan gençlik kitlesini, en kalabalık ve en gerçek olanları kuşkuyla değerlendiren bir gençlik kültü… Sıklıkla polisiye bir kuşku anlamına gelen…
Fransa, güzel bir gösteri geleneğine sahip ve siz, sokaklarda görmek istediğimiz, oldukça inanılmaz, çok özgün bir gösteri için, yani gençliğin ve yaşlılığın yetişkinlere karşı bir gösterisi için çağrı yapıyorsunuz.
Evet, bugün yetişkinlerin bu son derece tartışmalı dünyaya bir tür uyuşuk uyum için arzu duyduklarından şüphelenilebilinir. Aksine, 1970’lerde, benim de içinde olduğum, gençliğimizi idealizmin ortasında harcadığımız son derece farklı bir çağı, yaşam için bir öneri olan etkili bir şeyi hatırlayan bazı yaşlı moruklar var. 1980’lerde, benim “restorasyoncu” dönem dediğim, başlangıçta restore edilmiş ve yeniden yapılmış olduğunu belirttiğim şeyle sona eren bir çağ. Ve biz hâlâ fazlasıyla orada sıkışmış durumdayız. Bundan umudunu kesmiş ve aynı zamanda, 1970’lerde meydana gelenlerin bir kısmının, ölümcül bir yanılsamanın sürdüğü gidişatta vesaire olduğu gibi değil de pek de fena olmayan şeylerin kendilerine aktarılmış olduğunu ümit eden bir gençlik veya gençliğin bir kesimi mevcut. Bunu dünyanın her yerinde gördüm.
Emin misiniz, Alain Badiou? Gençler haftalardır her gün Fransa’da ve diğer yerlerde bir araya geliyorlar, bir aciliyet duygusuyla sokaklara çıkıyorlar… fakat İşçi Yasası’na karşı değil Pokemon Go oynamak için.
Peh! Şey, bu yozlaşmanın yozlaşması, böyle diyecek olursam… Bir şey yapma isteği iradesine sahip olmak, sonra da kötü bir tuzağa düşmek -en göze çarpan türü, görünmezlik tuzağı, görünürlük tuzağı ve sonra da imaj tuzağı. Ve bu aynı zamanda gençliğe dair de söyleyebileceğimiz bir şey hâlâ başlarını kapatıyorlar [kullandığı fiil bir kask koymak veya kulaklık koymak anlamına gelebilir] fakat artık polisle mücadele etmiyorlar, ancak saçmalık dinliyorlar. Ve öyle bir gençlik ki imajlar dünyasına karşı çok hassaslar – pekâla, bu savaş, Platon’un eski bir savaşı, imajlara karşı savaş. Platon dünyanın tıpkı büyük bir sinemaya benzediğini, insanların da mağaradan gölgeleri izlediğini önceden görmüştü.
Gençleri sandığa oy atarak isyan etmeye, dünyayı değiştirmeye çağırır mıydınız?
Dinle… Eğer bunu söyleseydim, dinleyicilerimi kandırma riskiyle karşı karşıya kalırdım. Her gün görüyoruz ki oy sandığı yoluyla değişimle hareketsizlik birbirine benzer.
Ve siz, yurttaş Badiou, siz oy kullanacak mısınız?
1968 yılından bu yana oy kullanmadım ve aynı yere geri gelmek için çok yaşlıyım.
Sizin için sosyalist bir başkan ile bir sağcı ya da aşırı-sağdan biri arasında hiçbir fark yok mu?
Tam olarak öyle olduğunu söyleyemem. Aralarında hiçbir fark olmadığını söyleyemem. Temel seçimlerde, toplumun temel yöneliminde artık herhangi bir fark olmadığını söyleyebilirim. Bu sistemin sarsılmasının ve krize uğramasının nedeni bu. Sistemin sarsılmasının ve krizde olmasının tek nedeni ekonomik sebepler vs. değil aynı zamanda politik sistem. Eğer sistem size bir kez temel prensipler üzerine seçme hakkı verdiğinde, bu en son 1981 yılında oldu, herkes hâlâ gerekli tercihlerle karşı karşıya olduğunu hissediyordu. Bugünse aynı rengin farklı tonlarına benzeyen on adayımız var.
Mao’nun ölümünden bu yana kırk yıl geçti. Genç Alain Badiou bir Maocu’ydu – bugün hâlâ öyle mi?
Eğer geçmişin kült işaretleri değilse, bu bugün çok fazla Maoist olduğum anlamına gelmez. Fakat tüm gençlik için Mao çok özel bir şey sundu, komünizmin Stalinist olmayan bir biçimini, Stalin’in kendisinden çok öteye geçen ya da ondan farklılaşmış bir şey sundu.
Ve ölüleri saymayı reddediyorsunuz?
Hayır, tamamen ölüleri saymaya hazırım, fakat onları diğer tarafta da saysak nasıl olur? Her iki tarafta da saymak. Gençliğimi Cezayir savaşında yaşadım, Paris’te karakollarda insanlara işkence yapıyorlardı, Cezayir’de ölü sayısı yüz binlere varmıştı, kent harap ediliyor, insanlar tehcir ediliyordu. Her iki tarafta saymak. Yani, gerçek şu ki, bu öyle bir tarihti ki, herkes kulaklarına kadar kana batmıştı.
Peki, hoş, tatlı, kaotik gençliğinizi özlüyor musunuz?
Dinleyin, eğer gençliğinize sadıksanız onu kaybettiğinize dair bir şeyin söz konusu olduğunu düşünmüyorum. Gençliğimi seviyorum, ona dair sevecen hislerim var. Fakat dünya olduğu gibidir. Ve biz dünyanın bir zamanlar ne olduğunu gençlere aktarmak zorundayız, böylece onlar da bu dünyayla ne yapmak isterlerse onu yapacaklardır.
Metnin orjinali Ali Baddou’nun Alain Badiou ile 9 Eylül tarihinde France Inter için yaptığı Fransızca röportajdır. Metin İngilizce çeviriden Türkçeleştirilmiştir.
[VersoBlog’taki 9 Eylül tarihli İngilizce orijinalinden Nalan Kurunç ve Oğuz Karayemiş tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir.]
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.