10 Ekim Ankara Katliamı’nın birinci yıldönümünde geçen bir yıllık mücadele sürecini, mücadelenin öznelerine sorduk
Ülkenin dört bir köşesinden barış, eşitlik, özgürlük talebini taşıyan on binlerin katıldığı 10 Ekim Emek, Demokrasi ve Barış Mitingi’nde yaşanan katliamın üzerinden bir yıl geçti. Acının öfkeye, öfkenin mücadeleye dönüştüğü, faşizmin ve katliamların karşısında örgütlü mücadelenin yaşamsal öneminin bir kez daha görüldüğü bir yıl geçirdik. Katliamın ardından yaşananları, her ay dönümünde katliamın yaşandığı yerde yapılan anmaları, 10 Ekim Barış ve Dayanışma Derneği’nin kurulmasını ve mücadelenin dernek eliyle sürdürülmesini, hukuki mücadele sürecini ve katliam örgütüne dönüşen devletin yargılanmasının 6 Kasım’da başlayacak davasını yani geçen bir yıllık mücadele sürecini, mücadelenin öznelerine sorduk.
“Bize gelmeyecek adalet, kimseye gelmeyecek”
10 Ekim Barış ve Dayanışma Derneği Eş Başkanı Mehtap Sakinci Coşkun:
10 Ekim 2015, bu ülkede insan canının devlet eliyle nasıl korunamadığının ve “barış” isteminin ne kadar haklı olduğunun somut göstergesidir. Bu katliam; katledilen 101 canın ve 450’nin üstündeki yaralının ödediği bir bedel değil, toplumun emek-barış-demokrasi üçgeninde bileşenlerinden oluşan kesimine açık bir savaşın da başlangıcı; büyük bir haksızlığa karşı başkaldırının, hukuk mücadelesinin sebebidir. Bundandır ki, her ay katliamın mahallinde acımızı hep bir arada ve yüksek sesle duyurmanın derdindeyiz. Yoksa biz de ölenlerimizi geri getiremeyeceğimizi, uzuv kaybı yaşayan insanlarımıza uzuvlarını veremeyeceğimizi ve yaralıların hiç yaralanmamışçasına yaşamlarına devam etmesini sağlayamayacağımızı biliyoruz. Ancak, bir arada olunursa mücadelenin anlam kazanacağı ve bunun sayısı 100 ila 600 arasındaki insana yönelik değil de toplumun bir kesimine dönük olduğu bilinciyle hareket edersek, unutturulmanın, unutulmanın engelleneceği düşüncesindeyiz. Dernek de tam da bu nedenden dolayı var ve kurumsal varlığını her geçen gün profesyonelce devam ettirecek.
Cumhuriyet tarihinde yaşanan onlarca katliam var, bunun yurtdışı kanalıyla yapılması ve ölümlerinin önlenememesi maalesef son bir buçuk yıldır bilinen, hatta kanıksanan bir durum. Artık rahatlıkla ülkemizin katliamlara ev sahipliği yaptığını söylemek mübalağa sayılmaz. İnsan canının korunmadığı, bile bile gelen ölümlere sessiz kalındığı ülkemizde, yarına çıkabilmek en büyük lüks. Böyle bir ortamda, gerek hayatını kaybedenlerin yakınları bizler, gerek katliamının yüzlerce yaralısı ve o kara güne tanıklık edenler psikolojik olarak iyileşebilmeyi, öfkeyi verimli kullanabilmeyi dernek çatısı altında başarabildik. Her ay Ankara Garı önünde olmak, aslında bu katliamı protesto etmek, öfkeyi dışavurum ve isyanın dile getirilmesiydi. Acılar böyle sağaldı…
Şimdi hukuk mücadelesinde yeni bir aşamadayız, yargılama 7 Kasım’da başlıyor ve bizim her şeyden önce mücadelemizi büyütecek vicdanlara ihtiyacımız var. Hiç bir ölüm bu denli haksız değilken; adalet arayışımızda bizimle sesimizi yükseltecek herkese çağımızdır; bu davayı sahipsiz bırakmayın, bize gelmeyecek adalet kimseye gelmeyecek çünkü.
“Örgütlenelim, katilin belini bükelim”
Katliamda hayatını kaybeden Canberk Bakış’ın ağabeyi Burak Bakış:
Ben bu bir yıl içerisinde farklı şehirde olmama rağmen kardeşimin haykırışını, mücadelesini yerde bırakmamak için alanlarda oldum, var olduğum sürece olacağım. Patlamanın üçüncü ayında gözümü açtım ve tren garındaydım. Barışın, emeğin yitirildiği; kardeşimi bize veda ettirmek zorunda bıraktıkları o alandaydım. Zordu ama mücadele etmem gerektiğini anladım ve 10 Ekim Barış ve Dayanışma derneğine el attık, hep beraber barışı isteyenlerle kurduk derneğimizi.
Devlet mücadelemize ‘dur’ diyor açık açık, kendilerine gelince her şeyin arkasında duruyorlar. Süreci onlar tabi ki yavaşlatacak ama biz arkasında duracağız. Bir yılımız daha çok toparlanmakla geçti ama güçlü olacağız. Her ayın onunda daha da büyümek, hatırlatmak için tren garındaydık. Ben olmadığım zamanlarda da yoldaşlarımız oradaydı. Hep beraber sahip çıktık barışa. Bir yıllık sürecimiz bitti, daha da güçlü olacağız.
10 Ekim’in birinci yılı çok duygusal hatta dayanamayacağım kadar zor ama katilleri sevindirmeyeceğiz. Mücadeleye devam edeceğiz. Benim insanlara çağrım; şimdi kim barış diyorsa örgütlenelim. Örgütlenelim ki zalimin, zulmün, katillerin belini bükelim. Belki çok olabiliriz ama örgütlü değilsek bu bir şey ifade etmez. Tüm yurttaşlara, yoldaşlara çağrım: Örgütlenelim, inadına barış, inadına emek, inadına özgürlük ve inadına demokrasi. Şehit namirin!
“Katilleri yargılamaya hazırlanıyoruz”
10 Ekim davası avukatlarından Sevinç Hocaoğulları:
Katliamın ardından geçen bir yıllık süre içerisinde adalet talebi ailelerimizin, yaralılarımızın temel taleplerinden biri oldu. Yargıya güvenin neredeyse hiç kalmadığı bir süreçte adalet talebinin öne çıkma gerekçesi; Ortadoğu’da ve ülkemizde barışın gerçekleşebilmesi, yaşamlarımızın güvence altında olabilmesi için katliamlarla hesaplaşılması zorunluluğu idi.
Bu nedenle barış için adalet, yaşam için adalet isteyen bizler katliamın gerçekleştiği andan itibaren zaten ölen intihar eylemcileri veya onlara yardım edenlerin yargılanmasının cezalandırılmasının yetmeyeceğini söyleyerek, katliamın gerçekleşmesinde doğrudan veya dolaylı olarak sorumluluğu bulunan siyasilerin, bürokratların yargılanması, hesap vermesi için mücadelemizi sürdürdük. Bakanların, MİT-Emniyet yetkililerinin soruşturulması, yargılanması için yaptığımız her başvuruya verilen her ret yanıtında, devletin katliamdaki sorumluluğunu açık eden yeni bilgilere ulaştık. Bu süreç adalet mücadelesi veren hukukçuların bir araya geldiği, kolektif çalışma ve mücadele zeminlerinin oluştuğu bir süreç de oldu.
Şimdi yalnızca Ankara Katliamı değil cihatçı çetelerin her biri birbiriyle bağlantılı gerçekleştirdikleri katliam davalarında, 19 Ekim’de Diyarbakır Katliamı davasında, 7-11 Kasım Ankara Katliamı davasında bir katliam örgütüne dönüşen devleti, mahkemelerini, yasalarını yargılamaya hazırlanıyoruz.
*Bu yazı, Halkın Sesi gazetesi 267. sayısında yayımlanan “10 Ekim Katliamı’nın yıl dönümüne doğru yeni görevlerle, mücadeleyle hesap sormaya” başlıklı yazının genişletilmiş halidir.
Sendika.Org/ Ankara
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.