Gezi İsyanı’ndan sonra, “sahne odaklı bir müzik festivali”nin yerini, daha çok konuşulabilecek, daha çok paylaşılıp, ortak üretimler yapılabilecek bir biçim aldı: Akdeniz Dayanışma Kampı Bugünlerin belki de en can sıkıcı özelliği, egemenlerin muhalefet üzerindeki moralsizlik harekatının başarısı. Kazanma hikayelerimizi yaygınlaştırmak yerine, ölmeler, bitmeler ve iktidarın şiddeti mesele yapılınca bize de sinmişlik ve korku kalıyor. Bir […]
Gezi İsyanı’ndan sonra, “sahne odaklı bir müzik festivali”nin yerini, daha çok konuşulabilecek, daha çok paylaşılıp, ortak üretimler yapılabilecek bir biçim aldı: Akdeniz Dayanışma Kampı
Bugünlerin belki de en can sıkıcı özelliği, egemenlerin muhalefet üzerindeki moralsizlik harekatının başarısı. Kazanma hikayelerimizi yaygınlaştırmak yerine, ölmeler, bitmeler ve iktidarın şiddeti mesele yapılınca bize de sinmişlik ve korku kalıyor. Bir sürü güzel şey de oluyor ama ülkenin “iki günde bir” flaşlaşan meselelerinin arasında çoğu kez gündemsizleşiyoruz. Neticede Akdeniz Dayanışma Kampı oluyor ama pek azımız duyuyoruz. Taşıyalım o zaman!
Rock-A’nın devamı olarak görülebilecek bu kampın köklerini BarışaRock’ta bulabiliriz belki de. Dayanışmayla ne kadar büyük bir festival örgütlenebileceğini göstermişti BarışaRock ve 2008 yılında binlerce kişinin katılımıyla yapılan son festivalden sonra düzenleyici ekip, “BarışaRock’ın politik zemini kaybetmemek ve tıkanmamak için bir süre ara verdiklerini” söylediler. Aslında bir veda konuşmasıydı tabi ki!
BarışaRock’taki temel duyarlılıklar ve dayanışma odaklı muhalefet tarzının devamı olarak görülebilecek Rock-A, 2007 yılında İzmir’de başladı. “Ana akım” içerisinde yer bul(a)mayan onlarca müzik grubu bu festivalde çaldı, söyledi. Binlerce insan konserleri izledi, beraber yemek yaptı, barış, ekoloji, toplumsal cinsiyet rolleri, vicdani ret vb. Konulardaki atölyelere katıldı. Gezi İsyanı’ndan sonra, “sahne odaklı bir müzik festivali”nin yerini, daha çok konuşulabilecek, daha çok paylaşılıp, ortak üretimler yapılabilecek bir biçim aldı: Akdeniz Dayanışma Kampı.
Bu yıl da 9-10-11 Eylül’de Seferihisar’da “Alternatif hayatın demosu” nispeten sessiz sedasız yapıldı. 600-700 kişinin katıldığı kampta pek değerli tanışıklıklar ve ortaklıklar ile ayrıldık.
Praksis, Bandista, Ahura, Entu, Kökler Filizleniyor, Katl-i Vacib, Ayanbeyan, Ethnic Band, Zâkir, Kırkbinsinek, Polu Quartet, Koma Tarlabaşı, Komik Günler, Lapsus, Enzo İkah, Sıska, Murat Meriç ve Fabula sahnedeydi. İsimlerin hepsini döküyorum çünkü bu ekipler bu ısrarlarını sürdürdükleri takdirde, belli ki kalıcı noktalara taşınacaklar. Belki bizler de Sıla’yı filan bırakıp yüzümüzü buralara çevirsek daha mutlu olacağız, belki de ortak umutlarımızı böylelikle taşıracağız. Ondan sebep biraz gruplara dair cümleler kurup, okuyucunun aklında kalma olasılığını ve takip etme isteğini arttırmak istiyorum.
Praksis, her zamanki gibi çok yüksek enerjili sahnelerinde, yeniden besteledikleri “Yakarsa Dünyayı Garipler Yakar” ile kamp alanı gerçek anlamıyla toz-duman oldu. Bir albümleri de yoldaymış, geliyormuş, bekliyorum.
Entu, ilk günün sonundaki “jandarmasal saat sınırlaması”na denk gelmesine rağmen, Karadeniz müziğinde yeni bir açılımın peşinde olduğunu dinletti hepimize. Reggae ile Karadeniz bir araya geldi, bu da kampa iyi geldi.
Ankara’dan gelen Kökler Filizleniyor, muhalefet ile müziğin iç içe geçtiği agresif müziğiyle tanıştırdı bizi.
İzmir’de çalışmalarını sürdüren ritim topluluğu olan Ahura, kampta müthiş bir ritim atölyesi yaptı ve farklı dillerdeki şarkıları Erbane (Def) ağırlıklı düzenlemelerle sahneye taşıdı.
İzmir’in çeşitli bar sahnelerinde de karşılaşılabilecek bir ekip olan Ayanbeyan, melodik bir dinginlikle, saykodelik, döngüsel bir deneyselliği gece yarısına taşıdı.
Polu Quartet, rock müziğinin altın çağındaki üstatlardan şarkılarla, Murat Meriç eski 45’liklerden “oynatmalı” bir seçkiyle oradaydı.
Koma Tarlabaşı, İstanbul/Tarlabaşı’nda kurulan göçmen mutfağında “koşturanlar”ın, “Biz de müzik yapabiliriz” diye başlattıkları, müzisyen olmayanlardan oluşan bir müzik grubu, desek yanlış olmaz herhalde. Müthiş bir sahne samimiyeti gördük, müziğin daha “herkes tarafından yapılabilir” tarafı üzerine, eminim ki herkeste fikir yolları açıldı.
Ethnic Band, Adana’da çalışmalarını sürdüren bir ekip. Adana’daki alternatif mekanlardan biri olan, onların “evimiz” diye nitelediği Akustik Performance Hall’da çalışmalarını ve konserlerini yapıyorlar. Özgün düzenlemeler ve besteleriyle “santurlu müzik”te yeni bir arayışa kafa yoranlar varmış, dedirtti.
Bandista bildiğimiz ve sevdiğimiz gibi, “Biz çok sahne aldık” deyip, zaman sıkışması olunca kendi sahnelerinden vazgeçtiler, 2. gün Enzo İkah ile beraber Praksis sahnesine ortak oldular.
Katl-i Vacip ile punk civarlarında, İzmir ekibi Lapsus ile naif-akustik tınılarda, Kırkbinsinek ile pür dikkat saykodelik doğaçlamalarlarda, İstabul’dan Komik Günler ile yine reggaede, İzmir’deki Sokak Sanatçıları Derneği’nde çalışmalarını sürdüren taze ekip Fabula ile bar bar bağırmada, Sıska’yla belki ilk kez, Zâkir ile alevi deyişlerinin yeni düzenlemelerinde buluştuk
Bütün bunlar hep döküm, bakılsın diye!
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.