Batı’nın Rusya’ya karşı yeniden tırmandırmaya başladığı gerilim, bütün bu hazırlıkların ne için yapıldığını ortaya koymaktadır. Ukrayna’dan Polonya’ya faşistler, Ortadoğu’da Suudiler’den Fetih Ordusu’na uzanan bir çeşitlilik içinde gericiliğin tüm renkleri, Latin Amerika’da Narko-faşist çeteler… Ne dersiniz?
Batı’nın Rusya’ya karşı yeniden tırmandırmaya başladığı gerilim, bütün bu hazırlıkların ne için yapıldığını ortaya koymaktadır. Ukrayna’dan Polonya’ya faşistler, Ortadoğu’da Suudiler’den Fetih Ordusu’na uzanan bir çeşitlilik içinde gericiliğin tüm renkleri, Latin Amerika’da Narko-faşist çeteler… Ne dersiniz?
Yıllarca emekçiliğini yaptığım “Özgür Gündem” daha önce çok baskı gördü. Baskı karşısında hiç boyun eğmedi, bundan sonra da eğmeyecektir.
Yemen’deki savaşa son vermek amacıyla gerçekleştirilen barış görüşmelerinin 6 Ağustos’ta durdurulmasının ardından, Suudi Arabistan öncülüğündeki koalisyonun hava saldırıları yeniden yoğunlaşmaya başladı. En son bir hastane, okul ve mısır cipsi fabrikasına düzenlenen hava saldırılarında 10’u çocuk 50 sivil yaşamını yitirdi.
Demokrat Parti’nin Connecticut senatörü olan Chris Murphy CNN’e yaptığı açıklamada, “Yemen’de kaybedilen her sivil yaşamda Amerikan mührü var” diyor. (America Is Complicit in the Carnage in Yemen, By THE EDITORIAL BOARD, Aug 17)
Yemen’deki her sivil kayıpta Amerikan mührü neden var?
New York Times editoryası konuyla ilgili yazısında, Obama’nın, Suudi Arabistan öncülüğündeki koalisyonun Yemen savaşını Kongre’den yasal yetki almadan desteklediğini ifade ediyor. Nobel Barış Ödülü sahibi Başkan Obama, Suudi öncülüğündeki koalisyona sadece “yasal dayanağı olmayan” askeri destek sunarak gerçekleştirilen sivil katliamlarının sorumluluğuna ortak olmakla kalmamış; ayrıca başkanlık koltuğuna oturduğu günden bu yana Suudi Arabistan’a tam 110 milyar dolarlık silah satışına onay vermiş.
ABD, sadece geçtiğimiz yıl Suudilere 20 milyar dolarlık silah satışı için yeni sözleşmeler yapmış. ABD sattığı silahların yanı sıra, Yemen’de görevlendirdiği askeri uzmanlarıyla Suudi öncülüğündeki koalisyona, gelişmiş istihbarat sağlanması, vurulacak hedeflerin tespiti ve tanker uçaklarıyla, savaş uçaklarına havada yakıt ikmali sağlama gibi hizmetler de sunuyor.
Gazetenin görüşlerine başvurduğu uzmanlar, ABD’nin sunduğu bu güçlü destek olmasa, koalisyonun savaşı hemen bitirmek zorunda kalacağını ifade ediyorlar. Yani, Yemen savaşı büyük ölçüde ABD’nin Suudi Arabistan’a sunduğu askeri ve politik destek sayesinde devam ediyor.
Guardian editoryasının konuya ilişkin yazısının başlığı: “The Guardian view on Yemen: stop arms sales to Saudi Arabia” (17 Ağustos) idi. Editorya, Yemen’de yol açtığı insani felaketler nedeniyle Suudi Arabistan’a silah satışının hemen durdurulmasını istiyor. İngiliz silah üreticileri 2015 yılında Suudi Arabistan’a 4 milyar dolarlık silah satışı yapmışlar. Editoryanın da belirttiği gibi, silah üreticisi firmalar açısından işler tıkırında…
Editorya, Yemen’deki savaş nedeniyle yaşanan büyük insani felaketlerin yanı sıra, Yemen dışında da önemli etkiler yaratacak bir başka gelişmeye dikkat çekiyor: Savaşın yarattığı ortamdan yararlanarak alanını hızla genişletip, önemli kazanımlar elde eden Arap Yarımadası El Kaidesi…
ABD öncülüğündeki IŞİD karşıtı koalisyonun Irak ve Suriye’deki hava operasyonlarını da gözlemleyen ve raporlar hazırlayan Airwars grubundan Chris Woods’un New York Times’da yayınlanan yazısında verdiği bilgilere göre, koalisyon hava operasyonlarında ölümüne neden olduğu sivillerin sadece % 95’ini resmi olarak kabul ediyor. (Does the U. S. Ignore Its Civilian Casualties in Iraq and Syria, Aug 17)
Woods, yakınlarda görüştüğü bir ABD Merkez Komutanlığı yetkilisine, gerçek sivil kayıplar ile bunların resmi kabulleri arasındaki büyük farkın nedenini sorduğunu, yetkilinin soruyu, “Bizim işimiz, sivil kayıplar hakkındaki söylentilerin peşinden gitmek ve araştırma yapmak değil” şeklinde yanıtladığını belirtiyor… Woods’a göre, muhtemelen bu derece çok sivil kayıp olmasının başta gelen nedeni, yetkilinin yanıtında yansıyan bu yaklaşımın kendisi.
ABD Merkez Komutanlığı yetkilisi haklı, onların işi tabii ki, Ortadoğu ve Afrika’daki emekçilerin ne kadarını, nasıl katlettiklerini araştırmak değil, onların işi katletmek…
ABD ve İngiliz politikacı ve askeri yetkilileri, aynı egemen grubun, savaştan, kandan beslenen bir kliğin üyeleri, onların işi savaş ve çatışmalarla silah sanayinin daha fazla kar etmesini sağlamak… Onlardan bundan fazlasını istemek, “istikrar yaratmalarını”, “çatışmalara son vermelerini” beklemek, ölü gözden yaş ummaktır…
Minsk anlaşmasından beri görece sakin olan Ukrayna ve Kırım’da gerginlik son birkaç haftada yeniden yükselmeye başladı. Savaşın yeniden yoğunlaşması tehlikesi giderek yükseliyor. Haaretz’de yayınlanan haberler, ABD ve AB’nin Ukrayna’daki ortaklarının kimler olduğunu bir kez daha açık biçimde gözler önüne serdi.
Haaretz’de 1 Haziran’da yayınlanan haberde, Ukrayna’da 1920 yılında düzenlenen ve 50.000 Yahudi’nin yaşamını yitirdiği anti-semitik pogromların düzenleyicisi olmakla suçlanan Symon Petliura’nın, Paris’te bir suikastla cezalandırılmasının 90. yıldönümü olan geçtiğimiz 25 Mayıs’ta, Ukrayna devlet televizyonu kanallarında ilk kez “ulusal önder” olarak resmi anmasının yapılması gündeme getirildi. (Ukraine Honors Nationalist Blamed for anti-Jewish Pogroms, June 1)
Kiev hükümeti geçtiğimiz ay Symon Petliura’nın adını Kiev’deki önemli bir caddeye verdi.
İkinci Paylaşım Savaşı yıllarında, Nazi Ordusu ile işbirliği yapan, faşist unsurlardan oluşturduğu çetelerle o dönem Ukrayna’da Yahudi, Polonyalı ve komünist katliamları düzenleyen ve Kızıl Ordu’nun bölgeye gelmesinin ardından Ukrayna’dan kaçıp Batılılara sığınan ve daha sonraki yaşamını Batı Almanya’da Batılı istihbarat örgütlerinin koruması altında saygın bir “Ukraynalı rejim muhalifi” olarak sürdüren, 1961’de KGB tarafından öldürülen Stepan Bandera, “Maydan devrimi”ni yapan Ukraynalı “demokrasi savaşçıları”nın “ulusal lideri” idi. Hükümet geçtiğimiz ay Bandera’nın ismini de Kiev’in önemli bir caddesine verdi.
Roman Shukhevych’de İkinci Paylaşım Savaşı yıllarında oluşturduğu Nazi taburlarıyla katliamlara imza atmıştı. Onun adının da önümüzdeki günlerde bir başka önemli Kiev caddesine verilmesi kararı Kiev hükümeti tarafından alındı. (Ukraine’s Honoring of War Criminals Leaves Its Jews Uneasy – and Divided, Aug 16)
Geçtiğimiz ay, Ukrayna’da bulunan yirmiden fazla Yahudi kuruluşu bir basın açıklaması yaparak, savaş suçlusu ve Nazi İşbirlikçisi katliamcıların hükümet tarafından rehabilite edildiğini ve bu durumun kendilerinde büyük bir rahatsızlığa yol açtığını dile getirdiler.
NATO’nun, Doğu Avrupa’da Rusya sınırlarındaki faaliyetlerin artışı ve Batı’daki Rusya karşıtı söylemin sertleşmesine paralel olarak, orta ve doğu Avrupa’da, Ukrayna benzeri gelişmelerin yaşandığına dikkat çeken Haaretz, Macaristan’da Nazi işbirlikçisi Miklos Horthy, Litvanya’da Nazi yanlısı Juozas Ambrazevicius-Brazaitis gibi isimlerin de “ulusal kahramanlar” olarak rehabilite edildiğini belirtiyor.
Yeni Ukrayna iktidarı tarafından, Ukrayna tarihinin yeni bir versiyonunun piyasaya sürülmeye çalışıldığının vurgulandığı haberde, bu yeni versiyona göre, “milliyetçiler” tarafından öldürülen Ukrayna Yahudilerinin öldürülme nedenlerinin ırksal ya da dinsel farklılık değil, Ukrayna Yahudilerinin komünistlere ve Sovyet cinayetlerine sunduğu destek olduğu belirtiliyormuş.Yani, günümüzün faşistlerini geniş kitlelere ve hatta Yahudilere kabul ettirebilmekiçin, geçmişin faşist katillerini “ulusal kahramanlar” haline getirmek, işlenen suçları “Sovyet katliamları” gerekçesiyle hafifletmek ve tarihi de buna uygun olarak yeniden yazmak gerekiyor.
ABD ve AB’nin sunduğu askeri, politik ve mali destek sayesinde Ukrayna ve doğu Avrupa’da faşizmin yaygınlaşması daha güçlü temeller kazanıyor, bu bölgede uzun zamandır varlığını sürdüren faşist çeteler, son yıllarda artan Batı desteğiyle giderek daha güçlü toplumsal ve siyasal meşruiyet alanı kazanıyorlar.
Ukrayna’daki faşist çetelerin bir bölümü, “Maydan darbesi”nin ardından alınan bir kararla “Ulusal Muhafız” ismiyle devletin resmi silahlı gücü olarak görev yapmaya başlamış, ülkenin doğusundaki isyancılara karşı ön cephede savaşmışlardı. ABD Başkan yardımcısı Biden yaptığı bir açıklamayla, “Ulusal Muhafızları” da ABD’li askeri uzmanların eğiteceğini duyurmuştu. ABD bir yıldır “ulusal muhafızları” eğitiyor.
Aynı uygulama Haziran ayında Polonya’da gündeme geldi. Polonya hükümeti, “muhtemel” bir Rus istilasına karşı koymak için 35.000 kişilik özel bir para-militer örgüt kurma kararı aldığını açıkladı. Bu örgütün çeşitli gençlik birlikleri üyelerinden oluşacağı söylendi. Bu “gençlik birlikleri”nin ağırlıklı olarak faşist örgütlenmeler olduğu biliniyor.
Batı’nın Rusya’ya karşı yeniden tırmandırmaya başladığı gerilim, bütün bu hazırlıkların ne için yapıldığını ortaya koymaktadır. ABD’nin, Rusya’ya karşı geliştirdiği yeni saldırganlık döneminde Ukrayna ve Polonya’nın iki önemli merkez olarak büyük önem kazandıklarını saptayabiliyoruz.
Ukrayna’dan Polonya’ya faşistler, Ortadoğu’da Suudiler’den Fetih Ordusu’na uzanan bir çeşitlilik içinde gericiliğin tüm renkleri, Latin Amerika’da Narko-faşist çeteler…
Ne dersiniz? ABD’nin dünya ölçeğindeki sıkı müttefikler portföyü sizce de son derece “zengin” bir çeşitlilik sunup, savaş suçlusu başkan adayı Clinton ve siyasi ve sosyal sorunların çözümünde Nazi uygulamaları benzeri öneriler sunan diğer başkan adayı Trump’a son derece yakışmıyorlar mı?
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.