Bir çürümeden bir başka çürümeye değil, Özerk-Demokratik-Laik Üniversite’ye giden yollara yürümenin vaktidir. Gençliğin üniversitenin nasıl yönetileceğine, nasıl işleyeceğine ilişkin sorulara vereceği cevap, ülkenin birçok politik sorununa verilecek cevabın da anahtarı olacaktır Darbe girişimi ve darbenin engellenmesi ile devletin nasıl yönetileceği konusunda yeni planlar, stratejiler televizyon kanallarında dahi tartışılmaya başlandı. Devlet iktidarının çekirdeğinde yaşanan parçalanma Türkiye […]
Bir çürümeden bir başka çürümeye değil, Özerk-Demokratik-Laik Üniversite’ye giden yollara yürümenin vaktidir. Gençliğin üniversitenin nasıl yönetileceğine, nasıl işleyeceğine ilişkin sorulara vereceği cevap, ülkenin birçok politik sorununa verilecek cevabın da anahtarı olacaktır
Darbe girişimi ve darbenin engellenmesi ile devletin nasıl yönetileceği konusunda yeni planlar, stratejiler televizyon kanallarında dahi tartışılmaya başlandı. Devlet iktidarının çekirdeğinde yaşanan parçalanma Türkiye idaresinin tamamında etkisi hissedilecek bir dönüşümün habercisi. AKP’nin 14 yıllık iktidarında iktidar içi kliklerin tasfiyeleri ve yerlerinin yeni kliklerle doldurulması süreci bugün yeni bir nitelik kazanarak, AKP’nin kurucu ittifakının tüm unsurlarıyla beraber kamunun ve toplumsal yaşamın dışına itilmesi süreciyle devam ediyor. Akla ilk gelen strateji eski iktidar içi odakların, itibarlarının iadesi suretiyle yeniden devlet çekirdeğinde makam sahibi olması oldu. Yani AKP, cemaatle birlikte tasfiye ettiği unsurları cemaate karşı operasyonda yeniden dost ilan etti. Eski dostu düşman, eski düşmanı dost yapmanın yönetme zorluğu ise büyük bir toplumsal uzlaşı perdesinin altında, kötü günlerde akla gelen milli seferberlikle, AKP binalarına asılan Atatürk posterleriyle, kapsayıcı dille aşılmaya, en azından bir süre idare edilmeye çalışılıyor.
Yaşanan her iktidar içi çatışmada olduğu gibi bu çatışmanın da üniversitede bir izdüşümü olacak. Üniversitenin de tüm kadroları, yapısı ve gündeliği ile yeniden tartışılacağı bir döneme girmiş durumdayız. Erdoğan’ın dudaklarından dökülen her lafın, üniversitede de vücut bulması için canla başla çalışmaya hazır olan YÖK ve Rektörler sürecin aktörü olarak rol almaya başladı bile. En başta söylenmesi gerekenleri söyleyelim. Biz kandırıldık, bizi aldattılar, bizden öncekileri de kandırmışlar, biz üniversitelerin özgürleştirilmesi için çok çaba harcadık gibi lafların, üniversite kamuoyu açısından geçerliliği olmaz. Üniversite kandırılamaz. Üniversite aldatılamaz. Daha doğrusu üniversitede işler, bildiğiniz gibi yürümez. Bilim konuşur, veriler konuşur, tarih konuşur ve üniversite unutmaz. AKP cemaatle hesaplaşırken bir de bakar ki, gençlik üniversitenin başına çorap ören kim varsa, bütün suçlularla hesabını tek seferde kapatır. Yani darbeci cemaatle hesaplaşma ve toplumsal kesimlerle uzlaşma adı altında beliren stratejinin üniversitede bazı soru ve itirazları hesaba katması gerekir.
AKP ve cemaat dostken, yani ülkeyi beraber yönetirken, en yüksek makamlardan okyanus ötesine selam ve sevgi gönderilen dönemlerde üniversitelerde bir şeyler yapıldı. Bu şeylerin her biri ile tek tek hesaplaşmadan, üniversitede demokratik dönüşüm/uzlaşı naraları atılamaz.
AKP-Cemaat ittifakının üniversiteye yansımaları:
AKP’nin cemaatle paralel yürüdüğü yıllarda üniversiteler büyük dönüşümlerin adresi oldu. Hem üniversite eğitimi ve yaşamı hem de üniversite öncesi ve sonrası süreçlerde cemaatin donatıldığı olanaklar ile son 14 yılda yapısal olarak ciddi ve hızlı dönüşümler geçirmiş bir üniversite modeli üretildi.
Türkiye sermayesinin ihtiyaç duyduğu ne varsa, üniversite oraya göre dizayn edildi. 81 ile üniversite açmakla övünüp duran, seçim mitingleri
nde bunu oy istemek için dillendiren AKP, açılan bu üniversitelere gönderecek akademisyen ihtiyacını kimler aracılığıyla karşıladı? Daha doğrusu bu yeni açılan üniversiteler sayesinde kimler makam, mevki, para sahibi oldu? Peki AKP döneminde açılan onlarca vakıf üniversitesinde kaçı cemaate ait? Bu kadar çok üniversite açıp, mevcut üniversitelerde kontenjan arttırıp, aynı oranda yurt yapmaktan imtina eden AKP, öğrencileri kimlerin evlerinde/yurtlarında kalmaya mecbur bıraktı? Paralı eğitim uygulamalarının eğitim maliyetini yükseltmesi nedeniyle öğrenciler kimlerden burs, barınacak yer ya da maklube istemeye mecbur bırakıldı? Şimdi ittifak yapılan eski egemenlerin safında yer alan ve Ergenekon operasyonları sırasında tutuklanan Rektörleri önden hedef gösteren, dönemin operasyon dergisi Nokta kime aitti? Ergenekon operasyonları sırasında Rektörü tutuklanan Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi’nde daha sonraki yıllarda Medrese’tüz Zehra adındaki İslam Üniversitesi Sempozyumu kimin katkılarıyla yapıldı?
Cemaatin dershanelerinde şifre dağıtılırken, üniversite mezunları cemaat referansı olmadan neredeyse işe giremezken, YGS’den, KPSS’ye birçok sınavda cemaat soruları ele geçirebilirken seyirci kalan AKP, cemaatin yıllarca üniversitede örgütlenmesine destek verdi. Cemaatle organik bağ kurmadan üniversite kazanmayı, üniversite okumayı, eğitim maliyetini karşılamayı, kalacak yer bulmayı, işe girmeyi bu kadar zorlaştıran bu sistemin mimarı, tüm bunları kandırılmakla açıklayamayacağını bilmeli.
AKP-cemaat ittifakı, üniversitenin dinselleştirilmesi konusunda omuz omuza yol kat etti. Her üniversiteye İlahiyat Fakültesi açılması projesi ballandırılarak anlatıldı. Her üniversiteye cami yapılması konusunda çok büyük adımlar atıldı. Bu camilerin yapılması konusunda maddi yardım toplama organizasyonlarında cemaatin ne kadar katkısı oldu? Bu camilere kimler vaiz olarak getirildi? Neredeyse her fakülteye yapılan mescitleri kimler toplantı odası gibi kullandı? Kimler o alanları kendisine örgütlenme mekânı haline getirdi? Ders içeriklerinin belirlenmesinde, kürsülerin bilimden uzaklaştırılmasında, evrim derslerinin itibarsızlaştırılmasında ve hatta kaldırılmasında kimlerin ilimleri, kimlerin kitapları rol oynadı? Yıllarca laboratuvar, kütüphane yerine cami, mescit yaparak dinci örgütlenmelerin üniversiteyi ele geçirme çabasına kim çanak tuttu?
Üniversiteyi bir bütün olarak toplumun dinselleştirilmesinde araç haline getirmek AKP’nin önemli davalarındandı. Toplumsal yaşamı din eksenli kurarken, buna bilimse kılıf uydurma görevini akademiye itekledi. Biat eden akademisyeni kısa sürede profesör yaparken, itiraz eden akademisyeni işten atan AKP idi. 1 oy alan Rektör adayını, Rektör olarak atayan da AKP idi. Akademinin biat edenini seven, akademiye de biat etmenin güzel olduğunu anlattırmayı hedefleyen AKP’nin üniversitedeki en stratejik ortağı Gülen cemaati dışında birileri değildi.
Bu ittifak üniversitenin muhalif yapısını, itiraz edebilme cüretini ortadan kaldırmak için de tek yumruk oldular. Muhalif akademisyenler şimdi tasfiye edilen ve hain ilan edilen savcıların hazırladığı iddianamelerle tutuklandı. Öğrenciler şimdi tasfiye edilen ve hain ilan edilen polislere, “İmamın ordusu, üniversitemden defol” diye direndiği için darp edildi, tutuklandı. Cemaatle el ele verip, tüm üniversiteleri jandarmadan alıp, polisin yetki alanına devrederken dillerinde sivilleşme naraları vardı. O polisler üniversiteleri karakol haline getirip, muhalif her sesi bastırmaya çalışırken, AKP’liler üniversitelerde boy göstermeye kalkarken, cemaat gazeteleri öğrencileri terörist ilan ediyor, cemaat televizyonları öğrencileri kırmızı çember içine alan yayınlar yapıyorlardı. AKP ise destek oluyordu.
Öğrenci kulüplerini kapatan, faaliyetlerini sınırlayan, izne bağlayan, ödenek ayırmayan, kısaca etkinlik yaptırmayan Rektörler, üniversitelere cemaat gazetelerinin yazarlarını konuşmacı olarak getirmek için sıraya giriyordu. Onları protesto etmek için yumurta atan öğrencilere ise yüzlerce soruşturma açılıyordu. O soruşturmaları açarak makamını sağlamlaştıran dekanlardan hangisi şu an görev başında?
Tüm bunlar AKP-cemaat ittifakının üniversiteye yaşattıklarının bir kısmı. Bunca hamle yapmalarına rağmen, tek bir gün dahi üniversiteyi huzur içinde yönetememiş olmalarından da ders çıkarmış durumda değiller. Cemaatle veya cemaatsiz, AKP’nin üniversiteyi yönetme stratejisinin başarılı olma ihtimalinin olmadığı ortada. Ama yine de yönetmeyi deneyeceklerinden şüphe yok. Hem de cemaatin tasfiyesi görevi ile yeniden aktör rolüne soyunan YÖK eliyle yapmayı deneyecekler. YÖK’ün OHAL komisyonu ve adeta üniversite valisi gibi görevlendirilen Rektörler eliyle deneyecekler. Dillerinde demokrasi, özerklik, bilimsellik gibi sözler olursa da şaşırmayalım. Maneviyata da önem vereceklerini söyleyeceklerdir ama bu kez Gülencilere değil, Ensarcılara, Ak Gençlere, 15 Temmuz mutabakatına eyvallah diyenlere yol verecekler. Hem de bunu yükseköğretimde büyük dönüşüm vaatleriyle ve hatta birilerinin ağzına bir parmak bal çalarak yapacaklar.
AKP’nin darbeci cemaati tasfiyesi üniversiteye demokrasi getirir mi?
Cemaatin nasıl bir bilim düşmanı olduğunu, üniversiteye nasıl zarar verdiğini anlatmaya dahi gerek yok. Ancak şu sorunu tartışmakta yarar var. Üniversiteler açıldığında nasıl bir tablo ile karşı karşıya olacağız?
Uzunca bir süredir üniversitede dikiş tutturamayan ve yalnızca Erdoğan’ın emirlerini yerine getirmek adına soruşturma açılması talimatı veren YÖK yeniden aktif bir rol almaya hazırlık yapıyor. YÖK, pozisyonunu güçlendirmek adına üniversitedeki cemaatçileri tasfiye etmeye başladı. Bu tasfiye operasyonu arada bir Barış Akademisyenleri ’ne de sıçrayarak, herkese uslu durması mesajını iletiyor. YÖK’ün tüm dekanların istifasını istemesi ve onların yerlerine yapacağı yeni atamalarla üniversite idaresi daimi denetim altında tutulacağa benziyor. YÖK bu tür işleri çok iyi yapar, çünkü zaten kendisi de bir darbe kurumudur. En temel icraati, kuruluş felsefesi budur. Ancak hem üniversiteye hem ülkeye bu denli büyük zarar verdiği herkes tarafından kabul edilen cemaatin, üniversite kadrolarından tasfiye edilmesi ile üniversite daha iyi bir yer haline gelebilecek mi? Ya da büyük resimdeki toplumsal uzlaşı üniversiteyi de daha huzurlu, demokratik, laik, özerk bir mekân haline getirecek mi?
Önden belirtmekte yarar var; bir problem ortaya çıkardığı sonuçlar yok edilerek çözülmez. Çözümün tek yolu, o problemin oluşmasına gerekçe olan ne varsa ortadan kaldırılmasıdır. Dolayısıyla daha derin bir perspektifte üniversiteyi tartışmakta yarar var. AKP elinde bulundurduğu kamu gücü ile cemaatçileri tasfiye edebilir hatta üniversitelerin belirli makamlarını kuracağı yeni ittifaklarla paylaşabilir. Ancak üniversitenin kurtuluşu bu çözüm sistematiğinden medet ummakla gerçekleşmez. AKP’nin cemaati tasfiyesinden kalıcı olarak daha demokratik bir üniversite çıkmasını beklemek safdillik olur.
Demokratik bir üniversitenin inşası için gerekli asgari şartlar bile AKP iktidarının kendisiyle doğrudan zıttır, hatta kendi mezar kazıcısıdır. AKP’nin her ne olursa olsun üniversitede vazgeçemeyeceği durumlar var. Kadrolaşma, sermaye işbirliği, dinselleşme, denetim ve paralı eğitim; değil cemaatin tasfiyesi, üniversitenin kapatılıp yeniden açılması ile bile vazgeçilebilecek şeyler değildir. Ancak bunlar hallolmadan demokratik bir üniversite de mümkün değildir.
Cemaat tasfiye edilecek, bu konuda netlik mevcut. Peki başka cemaat yurtlarına/evlerine mahkum olmaması için tüm öğrencilere parasız devlet yurdu olanağı sağlanacak mı?
Yıllarca dinci grupların yuvalandığı mescitler kapatılacak mı? Yoksa Gülen cemaati dışındaki gruplar dinselleşme namına korunup kollanmaya devam edilecek mi?
Ders içeriklerinin dinselleştirilmesi için baskı yapılmaya devam edilecek mi? Ders içeriklerini dinselleştiren akademisyenler makam mevki ile ödüllendirilecek mi? Komünist Manifesto okutan hoca yine soruşturulacak mı?
Öğrencilerin, cemaatlerin ya da benzeri vakıfların tezgahlarına düşmemesi için tüm eğitim giderleri devlet tarafından ücretsiz olarak sağlanacak mı? Yoksa AKP’ye yakın cemaat ve vakıflar mı Gülencilerden boşalan rantı toplayacak?
Tüm vakıf üniversiteleri kamulaştırılıp, üniversitenin evrensel ilkelerine uygun olarak düzenlenecek mi? Yoksa sadece Gülencilerin vakıfları kapatılacak ama vakıf üniversiteleri kayyum korkusu ile AKP çizgisinde para basmaya devam mı edecek?
Görevden alınan dekanlar, Rektörler, öğrencilerin ve idari personelin de katılacağı seçimlerle mi belirlenecek? Yoksa AKP biat kıstası ile kendi atama şemasını mı işletmeye devam edecek?
Üniversitede ifade, eylem, örgütlenme haklarının önü açılacak mı? Yoksa Gülencileri bahane ederek cadı avı mı yapılacak?
Yandaş medyada özel olarak üniversite karalamakla meşgul kalemşörlerin nemaları kesilecek mi? Yoksa AKP karşıtlarını darbeci olarak ilan edip, üniversiteyi terörize etmeye mi çalışacak?
Daha da arttırılabilecek bu sorulara verilecek cevaplara göre 2 seçenek oluşuyor. Birincisi AKP’nin dinselleşmeden, sermayenin çıkarlarını korumaktan, denetimden, kadrolaşmadan, üniversiteleri kendisine yakın cemaat ve vakıflara altın tepside sunmaktan vazgeçmesi, yani kendi mezarını kazması ya da cemaati tasfiye ederken, boşalan her koltukta ve alanda kendisini yeniden örgütleyecek bir program yaratması. Bunun cevabını vermekte son 14 yılını AKP ile geçiren hiç kimse zorlanmayacaktır. Dolayısıyla açıkça belirtmek gerekir. Biri darbeci biri OHAL’ci iki ekibin çatışmasından Demokratik Üniversite çıkmaz. AKP’nin demokratikleşmeden anladığı da zaten üniversitelerin jandarma bölgesi yerine polis bölgesi haline getirilmesidir. Daha demokratiği de özel güvenliğin silahlandırılması ya da koruma güvenlik memurlarının görevlendirilmesi olabilir ancak.
Demokratik Üniversite en gerçek taleptir
Bu iki ekip arasındaki çatışmanın üniversite üzerinde yaratacağı sonuçları beklemek, zaman kaybından başka bir anlam ifade etmeyecek. AKP’nin üniversiteyi bugüne kadar yönetmeyi beceremediği, bugünden sonra da becermesine imkan olmadığı ortadadır. Yönetemez çünkü üniversitenin dinsel otorite, sermaye kıskacı ve katı denetim ile kan uyuşmazlığı içinde olduğu defalarca ispatlanmıştır. Demokratik Üniversite için gerekenlerin ise aynı zamanda AKP’nin mezar kazıcısı olduğu gerçeği ise akılda tutulmalıdır. Erdoğan’ın bir sözüne katılmamak elde değil. Bu darbe girişimi gerçekten de bir lütuf olarak değerlendirilebilir. Çünkü daha şimdiden özellikle son 10 yıldır yapılan tüm üniversite eylemlerinin haklılığı ispatlanmıştır. 10 yıldır üniversitelilerin attığı ne slogan varsa bugün gereklilik olarak herkesin dilinde dolanmaktadır. Laik olmadan, özerk olmadan ve nihayetinde demokratik olmadan, tüm bileşenlerinin söz, yetki, karar hakkı olmadan üniversite yönetilemiyor.
Ortaya bir tek sonuç çıkmaktadır. Ne cemaat ne AKP ne de başka bir klik üniversiteye yararlı olmayacaktır. AKP’nin cemaat tasfiyesini başka dinci/rantçı gruplarla ikame etme ihtimaline de seyirci kalınmayacaktır.
Yapılması gereken Demokratik Üniversite’nin inşası için her türlü piyasacı, siyasi, dinsel otoritenin, polisin, üniversiteden arındırılması, YÖK’ün kapatılması ve üniversite özerkliğinin sağlanmasıdır. Üniversite özerk olmadan, her türlü iktidar çatışmasının savaş alanı haline gelmeye devam edecektir. Laikliğin temel ilke olarak ele alınması, üniversiter yaşamın ve kürsülerin dinselleşme basıncından kurtarılması gerekmektedir. Bunu söylemek bile tuhaf ama üniversite laik olmadan, dinci kadrolaşmanın, biat kültürünün önü kesilmeyecek, bilimsel kriterler asıl değerlendirme koşulu haline gelemeyecektir. Üniversitede süren/sürecek olan iktidar çatışmalarına üniversite bileşenlerinin kurucu ve aktif müdahalesi olmaksızın yani izleme halinden kurtulmaksızın, üniversite bileşenleri için olumlu sonuçların çıkması beklenemez.
Bunları şimdiye kadar kısık sesle söyleyen herkes için artık haykırma vaktidir. Üniversiteyi bu hale getiren biz değildik, kurtarıcısı da onlar olmayacak. Gençlik büyük bir özgüvenle haykırabilir: ”Çekin pisliği tutmuş ellerinizi, üniversiteleri biz yöneteceğiz!” Akademisyenler, öğrenciler, personeller üniversitenin demokratik inşası için taleplerini örgütlemeli, bir araya gelmekten çekinmemelidir. Üniversitenin en gündelik talepleri dahi dile geldiği andan itibaren politik iktidar ile çatışmalı hale gelmiştir. Bir çürümeden bir başka çürümeye değil, Özerk-Demokratik-Laik Üniversite’ye giden yollara yürümenin vaktidir. Gençliğin üniversitenin nasıl yönetileceğine, nasıl işleyeceğine ilişkin sorulara vereceği cevap, ülkenin birçok politik sorununa verilecek cevabın da anahtarı olacaktır.
*Kocaeli Üniversitesi Öğrenci Kolektifleri