Türkiye bir kez daha karanlık günlerden geçiyor. Darbe içinde darbeye, savaş içinde savaşa tanıklık ediyoruz. AKP Saray iktidarı şimdi de Kürtlerin kazanımlarına saldırmak üzere el yükseltti. Suriye’ye girdi. Bombardımanlarla ciddi sivil katliamlar yaşandığına dair bilgiler medyaya düşüyor. 1 Eylül Dünya Barış Günü’ne giderken Türkiye’nin dört elle savaşa sarılması ne acı. Üstelik bu kararı Yenikapı mutabakatının […]
Türkiye bir kez daha karanlık günlerden geçiyor. Darbe içinde darbeye, savaş içinde savaşa tanıklık ediyoruz. AKP Saray iktidarı şimdi de Kürtlerin kazanımlarına saldırmak üzere el yükseltti. Suriye’ye girdi. Bombardımanlarla ciddi sivil katliamlar yaşandığına dair bilgiler medyaya düşüyor.
1 Eylül Dünya Barış Günü’ne giderken Türkiye’nin dört elle savaşa sarılması ne acı. Üstelik bu kararı Yenikapı mutabakatının onayı ile merdiven altı toplantılarda Meclisi bypass ederek verdiler.
Aynı günlerde başka bir kıtada, Kolombiya’da, 50 yıl süren savaş noktalandı. Kolombiya hükümeti ve FARC, çatışmalara son veren, sağlam ve kalıcı barışı sağlayacak kesin bir anlaşmaya vardığını açıkladı. Dünyada böyle örnekler varken Türkiye ne yapacak, hiç ders almayacak mı? Sonsuza kadar Kürtlerle savaşacak mı?
Mevcut iktidarın hala savaş ve yerinden etme politikalarından medet umduğu görülüyor.
Bunun için içerde baskı daha da artırıldı. 15 Temmuz’un ardından emekçilerin hayatı Olağan Üstü Hal (OHAL) ve Kanun Hükmünde Kararname’lere (KHK), yani darbe hukukuna teslim edildi.
Hükümet OHAL’i halk için değil kendimiz için çıkarttık diyerek tepkileri bertaraf etmeye çalışmıştı. Tam tersi olduğu çok geçmeden ortaya döküldü. Polis hak grevlerinden, savaş karşıtı protestolara en barışçıl eylemlere saldırıyor. Cumhurbaşkanına hakaretten insanları tutukluyor. Gazeteciler, siyasetçiler, aktivistler başta olmak üzere pek çok insanın özgürlüğü elinden alınıyor. Kamu çalışanları ya tutuklanıyor ya da işten atılıyor. Özgür Gündem gazetesini sahiplenen Aslı Erdoğan bu eyleminden dolayı ibret olsun diye cezalandırılıyor. Hapishanelerde tecrit, sistematik işkence salgın halinde. Sibel Çapraz gibi ağır hasta tutsakların tedavileri engelleniyor.
Emek ve demokrasi güçleri Sarayın ağır saldırılarına yeterli seviyede karşılık verebilmiş değil, toparlanmaya çalışıyor. HDP ve bileşenleri direniyor.
Bu arada oluşturulan olağanüstü baskı rejiminin sermaye için görülmemiş bir fırsat yarattığını mutlaka belirtmemiz lazım. Dudak uçuklatacak bir özelleştirme dalgasının önü açıldı, kamu varlıklarının yağmalanması ve sermayeye peşkeş çekilmesine dair can alıcı yasal değişikliklere gidildi. Geçen hafta yasalaşan Türkiye Varlık Fonu kanunu ülke varlıklarını bir şirket gibi yönetme yetkisini iktidara verdi. Bu yasadaki Madde 80 bile (Sosyal medyada #Madde75 olarak biliniyor) tek başına büyük bir yıkıcılığa sahip. 80. Madde Bakanlar Kurulu’na tüm diğer bürokratik mekanizmaları ortadan kaldırabilecek geniş yetkiler vererek inanılmaz bir imtiyaz tanımış oldu. Ayrıca işsizlik fonunda biriken 100 milyar da buna dayanarak sermayeye peşkeş çekilebilecek ve hükümete kaynak yapılacaktır.
Baskı rejiminin sonuçları bu kadarla kalmıyor, hak ve adalet mücadelesini de sekteye uğratıyor.
Antep’te Suriyeli tarım işçisi aile çalışırken 9 aylık bebeklerini çadıra bırakmışlardı ve 9 aylık bebek burada tacize uğradı. Olay önce örtbas edilmeye çalışıldı. Bu feci saldırıyı haberleştiren Birgün gazetesi muhabiri ölüm tehdidi aldı. Haber örtbas edilemeyince OHAL bahane edilerek hemen yayınlarına gizlilik kararı getirildi. Artık valiliğin yanlı bilgilendirmeleri dışında haber alınamıyor. Aile ve bebek Valiliğin faydacı gözetimine terkedilmiş durumda. Sendikalar, DKÖ’ler 9 aylık bebeğe ve göçmen tarım işçisi ailesine sahip çıkamadı. Oysa bu olay toplumun tartışması ve çözüm araması gereken çok kritik bir konuydu. Tarım işçilerinin vahim çalışma koşulları nedeniyle kadınlar ve çocuklar sürekli bu ve benzeri riskler altındalar. Göçmenlerin dayanılmaz şartları biliniyor.
Toplum OHAL, gizlilik ve baskı rejimi nedeniyle sorunlarını konuşamıyor, tartışamıyor demokratik süreçler işletilmediği için çare bulamıyor. Bu insanlık dışı saldırıda ne gerçek anlamda sorunlara çözüm arandı, ne de bütün sorumlular sanık sandalyesine oturtuldu. Özellikle ilgili Bakanlıkların sorumlulukları yokmuş gibi davranıldı. Bu sorunlar aslında savaşın ve sermayenin örtbas ettiklerinden sadece bir kaçı. Hepsi de emek, barış ve demokrasi için mücadele olanaklarını kendi içinde barındırıyor.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.