Sırrı söyleyeyim size insan ilişkilerinin ikiyüzlülüğünden, iktidarların güç kavgasından, kısır çekişmelerden çok başka bir dünyada, ölümsüz bir dünyada soluk alır edebiyat. Ve der ki Sevgi Soysal’ın söylediği gibi “Ne güzel suçluyuz biz hepimiz” Bir yolculuk ne zaman biter? Yolculuğun adı Aslı Erdoğan’sa o yolculuk bitmez… Hani yazarın, hani şairin Rıfat Ilgaz’ın dediği gibi her sayfası […]
Sırrı söyleyeyim size insan ilişkilerinin ikiyüzlülüğünden, iktidarların güç kavgasından, kısır çekişmelerden çok başka bir dünyada, ölümsüz bir dünyada soluk alır edebiyat. Ve der ki Sevgi Soysal’ın söylediği gibi “Ne güzel suçluyuz biz hepimiz”
Bir yolculuk ne zaman biter? Yolculuğun adı Aslı Erdoğan’sa o yolculuk bitmez… Hani yazarın, hani şairin Rıfat Ilgaz’ın dediği gibi her sayfası buram buram alınteri, günlük güneşlik satırlar var ya, o satırlar, işte o satırların yolculuğu bitmez. Yasaklarlar, kırarlar, acı çektirirler, yalnızlaştırmaya çalışırlar ama bitiremezler bu yolculuğu. Kul etmeye çalışırlar da edemezler, edemedikçe öfkelenip daha da coşar zulümleri… Oysa o yolculuklar var ya o yolculuklar iliklerine kadar yaşama acısı çektiğin o yolculukların umudu nedir bilir misiniz? Düşmanları bile kıskandıracak kadar yaşam sevincidir, o yolculukların umudu.
Başkasının acısına kahrolup, bir çocuk gibi masa altına saklanıp ağlanan gözyaşlarında ölüp ölüp doğmak nedir bilir misiniz? Her gün kendini öldürüp cesedinden her gün yeni bir ben yaratan kadınları, adamları bilir misiniz? Bilirsiniz ve onlardan çok korkarsınız. Onların hikayelerinden çok korkarsınız. Hayatın zor tarafında olanlardan, yeryüzünün lanetlilerinden*, suskunlarından, boyun eğmeyen isyankarlarından, fahişelerinden, delilerinden, serserilerinden, feleğin çemberinden geçip de o çemberle alay edenlerinden, kuytularda hiç güneş almamalarına rağmen gülümseyen çiçeklerinden korkarsınız bayım… Niye biliyor musunuz? Çünkü onlar hiç aldatılmadı. Eğer siz de paraya, güce tapmasaydınız çıkarlarınız omurgalarınızı eritmeseydi aldatılmazdınız.
Memlekette kandırılanlar, ahmaklar ve çok safmışız diyenler özgürse ve Aslı Erdoğanlar tel örgülerin ardındaysa size bir şey hatırlatmak isterim. Yurtlar işgal edilebilir, topraklar işgal edilebilir, bedenler işgal edilebilir ama yürek, vicdan, kalem ve kadın bu dördü yan yana geldiyse yenildiniz, bu dördü öylesine düşkündür ki özgürlüğüne ne yaparsanız yapın o yolculuk bitmez. Bitti sanırsınız bir sabah bir uyanırsınız gök öylesine Tezer, deniz desem fena halde Leyla, birbirinden habersiz birçok kadının ruhu Nilgün Marmara ile Didem Madak arasında bir hecede, hiç tanımasalar da savaşın toprağındaki çocukların gözleri Aslı Erdoğan tebessümü ile karşınıza çıkıverir. Narindir tenleri, çabuk yenilecek sanırsınız ama onlara karşı neden zafer kazanamazsınız biliyor musunuz? O hüzünlü bakan gözlerindeki ortak acılara duyumsadıkları dertten. Evet evet dertten diyorum. Çünkü yeryüzünde ağlayan, acı çeken her çocuğun derdini taşır yürekleri. O yüzdendir yolculuklarının, anlattıkları her hikayenin bir derdi olması. Dilini, dinini hiç bilmedikleri bir çocuk ağlıyorsa açlıktan boğazlarına dizilir yedikleri her lokma. Süt alamadığı için bisküvi yedirirken minicik bebeğini kaybeden kadın yerine koyarlar kendilerini de kahırlarından ölürler. Memleketinin, aynı havayı soludukları topraklarının bir anası doksan gündür “Oğlum nerde?” derken vicdanları güldükleri her an sorguya çeker onlar. Hele bir de kendini haber kanalı ya da gazete sayan mecraların o annenin acısını hiçe sayıp dalga geçercesine verdiği cevapları görünce insanlıklarından utanır, aynada kendi suretlerine bakarken acı çekerler. Başkalarının acıları ile birlikte başkalarının utançlarını da yüklenirler. O narin bedenlerinin enleminde boylamında kendilerinden çok az şey bulursunuz, yaralarına hele bir yakından bakmaya kalkın orada yüz binlerce annenin, milyonlarca çocuğun, rakamların ne önemi var ki haksızlığa uğramış her çığlığın lime lime ettiği çok büyük ıstıraplar görürsünüz. Görürsünüz de şaşar kalırsınız bu bedenler nasıl bu kadar acı ile yaşıyor, yaşamakla kalmıyor yolculuklara çıkıyor diye. Sırrı söyleyeyim size insan ilişkilerinin ikiyüzlülüğünden, iktidarların güç kavgasından, kısır çekişmelerden çok başka bir dünyada, ölümsüz bir dünyada soluk alır edebiyat. Ve der ki Sevgi Soysal’ın söylediği gibi “Ne güzel suçluyuz biz hepimiz”…
* Frantz Fanon’un sömürgeciliğin sömürge halkları üzerindeki psikolojik sonuçlarını analiz etmeye çalıştığı en ünlü eserinin adıdır.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.