Bırakmıyor ellerimi, ayırmıyor gözlerini gözlerimden ve ben okuyorum gözlerinden; “Acım, kanayan yaramda değildir, kanayan yaramda değildir acım…” “Aç gözlerini o çığlıklara çocuk Kayıp analarının gözlerine bak O gözler ki karanfil kıvrımında nar çokluğu Sevda denizlerinde oğul ve kız yokluğudur Her biri bir depremdir yüreklerde Her biri açlık içinde zulüm tokluğudur” Vedası bir ömre sığmayanların kalanlara […]
Bırakmıyor ellerimi, ayırmıyor gözlerini gözlerimden ve ben okuyorum gözlerinden; “Acım, kanayan yaramda değildir, kanayan yaramda değildir acım…”
“Aç gözlerini o çığlıklara çocuk
Kayıp analarının gözlerine bak
O gözler ki karanfil kıvrımında nar çokluğu
Sevda denizlerinde oğul ve kız yokluğudur
Her biri bir depremdir yüreklerde
Her biri açlık içinde zulüm tokluğudur”
Vedası bir ömre sığmayanların kalanlara bıraktığıdır “umut”
“Umut”la cezalandırılanlara; kayıp analarına…
Ansızın gelen sancıyla “düştüğümüz” havası sıcak, iklimi soğuk, karanlık, küçücük bir hastane odası. Odanın içerisinde, sokak lambalarından sızan ölü ışığın içeri yansımasını engelleyen kalın perdeler, bir bez parçasıyla birbirinden ayrılmış sedyeler, kurumuş kan izleri, ters çevrilmiş bir çift terlik ve terlik üzerinde dizlerini karnına çekerek başına yer etmiş Mustafa Abi…
İçeride tükenmiş bir hava ve tükenmeye yakın nefesler… Sırtımı duvara yaslayıp, yengeme oda kapısında refakat etmeye başladım. Kapı aralığından düşen her sese sesimi uzatıyordum. İçeri her uzanışımda, bakışlarım yengemi yol ederken “kanayan bir yara”ya uğruyordu gözlerim. Gözüme değen bu yara, kurumuş kanın adresini sahipleniyordu; Kâmile Teyze… Gözlerinde tutunmuş kuru bir yaş; yıllar öncesinde orada öylece kalmış gibi ve belli belirsiz nefesinde bir yok’luk; “Hesen…Hesen…”
Sağ eli sol yanında kalbini dinliyor, sol eli ise kana bulanmış, karnının sağ alt köşesinde açık bir yara üzerinde geziyordu. “Geçmiş olsun”larla çoğalan sesleri duymuyor, uzanan elleri tutmuyordu. Doktorlar acının adresini arıyordu yarasında, susuyordu Kâmile Teyze. Çaresiz, oğlu Mustafa tarifliyordu acıyı; her soruya “Hayır” yanıtını vererek…
Bekleme salonlarında sorular çoğalıyordu. Mustafa Abi, bağırsak kanseri olan annesi için “Bir şeyi yok, rahatsız” diyordu. Utanacak, çekinecek ne vardı, anlamıyordum bir türlü. Aynı odada misafir olmanın kısacık samimiyetiyle aklımda dönüp dolanan bir soruyu taşıdım gözlerine. Kayboldu, kaybolmuş ellerinden tuttu sanki… Sonra duyurdum içimdeki o sesi; “‘Kanayan bir yara’ neden sır edilir Mustafa Abi, neden?”
Gözlerinde yaş, sesinde yas nağmeleriydi: “Hesen… Hesen yok. Yirmi bir yıldır yok abim, kayıp.”
İçimde ölü tuttuğum tüm yaşlar, hayat buldu o an “başka” bir hikayede… Kaybedilmiş, sır edilmiş binlerce canın “ah”ı döküldü içimden…
Hiç konuşmadık. Cebinde kalan son mendili pay edip dışarı çıktı. Baktım arkasından, uzun… İçeriden bir pencere açıldı oturduğum bekleme salonuna, Kâmile Teyze’nin yakınına sesleniyordu bir görevli. Mustafa Abi’ye haber vermeden içeri koştum. Kapı aralığında bir ses: “Xezal, Xezal… Yarama basarsın?” Kâmile Teyze’ydi adıma ana dilinde seslenen… Yaklaştım yatağına, ellerimi tutup yarasına koydu. Parmaklarımda sargı bezlerinden taşmış kanın sıcaklığı, sırtımdan aşağı yayılan bir ateş, içimde bir karışma, kabarma… Bırakmıyor ellerimi, ayırmıyor gözlerini gözlerimden ve ben okuyorum gözlerinden; “Acım, kanayan yaramda değildir, kanayan yaramda değildir acım…”
Bedenindeki acıya kaybedilmiş evladının adıyla seslenen bir ana… Yarasına dokundukça, yarasında gezindikçe yükselen kısa, yirmi bir yıllık bir ağıt dinledim o gece: “Hesen… Hesen… Hesen…”
Hesen’i duydukça, işkence sonrası tanınamaz hale gelmiş Hasan’ı…
Hesen’i duydukça Cemil’i, Ayşenur’u, Ramazan’ı, Makbule’yi, Hayrettin’i, Zozan’ı, Roza’yı, yirmi beş gün morgda bekletilen Rıdvan’ı, Filistin askısında “Ana su ver” diye sayıklayan 12 yaşındaki Davut’u, yarasının neresinde olduğu bilinmeyen 13 yaşındaki Seyhan’ı, 14 yaşındaki Nedim’i…
Hesen’i duydukça Süleyman’ı, Ali’yi, Seyhan’ı Ramo’yu, Ayten’i, Nezir’i…
Hesen’i duydukça kaybedilip sır edilen, altmış yedi gündür haber alınamayan Hurşit’i… Hesen’i duydukça Hurşit’i…
Hesen’i duydukça Emine Ana’yı, Berfo Ana’yı, Zeycan Ana’yı, Ziyneti Ana’yı, Kerime Ana’yı… Hesen’i duydukça Kerime Ana’yı…
Hesen’i duydukça… Hesen… Hesen…