Şimdi zaman eksikliklerimizi önümüze alıp biriktirdiğimiz deneyimlerle, mücadele yeteneğimizle rüzgârı arkamıza almanın, aynı mücadeleyi sıradanlaşmış yöntemlerden sıyrılarak farklı refleks ve pratiklerle verme zamanı ”Ne yaparsanız çaresiz Kendinizden sonraya kalmayacaksınız Zaman yenecek sizi O telaşsız bilge, o silahsız güç Silecek yüzünüzden kibrinizi…” Şükrü ERBAŞ 15 Temmuz akşamından beri yaşadığımız süreç iktidarın devletin her kademesinde eliyle […]
Şimdi zaman eksikliklerimizi önümüze alıp biriktirdiğimiz deneyimlerle, mücadele yeteneğimizle rüzgârı arkamıza almanın, aynı mücadeleyi sıradanlaşmış yöntemlerden sıyrılarak farklı refleks ve pratiklerle verme zamanı
”Ne yaparsanız çaresiz
Kendinizden sonraya kalmayacaksınız
Zaman yenecek sizi
O telaşsız bilge, o silahsız güç
Silecek yüzünüzden kibrinizi…”
Şükrü ERBAŞ
15 Temmuz akşamından beri yaşadığımız süreç iktidarın devletin her kademesinde eliyle koymuş gibi bulduğu cemaati silmeye çalışması, bununla birlikte dalga dalga gelen ve gelecek olan muhalif kesimi sindirme politikası.
15 Temmuz akşamından beri yaşananlar çokça yazıldı evet. Halkın üzerine açılan ateş, öldürülen insanlar, meclisin bombalanması, kanal binalarının basılması. Biz biliyoruz ki yaşananlar oligarşinin kaygan zeminin yarattığı sancılardır. Kabuk değiştiriyorlar ama biliyoruz ki değişse de suretler, faşizm baki kalıyor. İktidar yapboz parçalarını değiştirerek yeni bir görüntü elde etmeye çalışıyor. Net olan bir şey var iktidarın belirlediği sınırlarda kalıp suni taraflardan biri olmak zorunda değiliz. Dikta demiyorsan darbeci değil, darbe demiyorsan diktacı değilsin. İstenildiği söylenilen demokrasinin her iki tarafta da olmadığını biliyoruz çünkü.
Farklı bir yolun olduğunu görmek için dönüp mücadele verdiğimiz değerlere bakmamız yeterli. Gezi’ye ODTÜ’ye bakmamız, yönümüzü hep direnen en kritik süreçlerde dahi kendine mücadele alanı açanlara dönmemiz gerek.
Çünkü görüyoruz ki iktidarın hala korkulu rüyası üniversite. Yeni döneme başlamadan Rektör atamaları, ODTÜ’de yapılan ‘ne darbe ne diktatörlük’ forumuna valiliğin tahammül edememesinin nedeni aslında sıkıştırılmak istenilen o alandan gençliğin farklı bir kanal açması. ODTÜ’de yayınlanan bildiriye Akit’in saldırması darbeci damgası vurmaya çalışması tam da bu yüzden. ‘Okumuş insan’dan korkuyorlar çünkü biliyorlar ki Soma Katliamı’nda üniversite ayaktaydı. Ali İsmail’in sıra arkadaşları “barış” diyen insanlar katledildiğinde boykotlarla cevap verdi, kent meydanlarını boş bırakmadı. Ensar Vakfı’nı üniversitesine sokmayan tecavüzcülerin üniversite de yeri yok diyen gençliğin cüretiydi.
Şimdi zaman eksikliklerimizi önümüze alıp biriktirdiğimiz deneyimlerle, mücadele yeteneğimizle rüzgârı arkamıza almanın, aynı mücadeleyi sıradanlaşmış yöntemlerden sıyrılarak farklı refleks ve pratiklerle verme zamanı.
Empoze edilmeye çalışılan umutsuzluk ve yalnızlık hissinin panzehri yüzünü umuda dönenlerde. Umut; ne insanların üstüne ateş açıp öldürenlerde ne karanlığı demokrasi maskesi altında nöbete çıkartanlarda değil. Umut, gezide sokakları boş bırakmayanlarda. Üniversitenin yeni sezonu başlayacak. Çabaları nafile gecenin en karanlık anı şafak sökmeden az öncedir. O gecenin şafağında ruh emicilere karşı expecto patronum!
*Kolektif Yürütme Kurulu Üyesi
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.