Ne kadar kalabalık olursanız olun, pekala biliyorsunuz; her kalabalık demokrasiye işaret etmez. Zaten siz demokrasiye işaret etmiyorsunuz ki, meydanlarınız etsin
Ne kadar kalabalık olursanız olun, pekala biliyorsunuz; her kalabalık demokrasiye işaret etmez. Zaten siz demokrasiye işaret etmiyorsunuz ki, meydanlarınız etsin
Yenikapı mitingine katılıma 100 milyon da diyebilirsiniz, isterseniz birkaç milyar da. Gerçekse onun “bir”lik değil çoğunluk olduğudur. Çoğunluksa çoğulculuk anlamına gelmez. Özgürlük ve eşitlik yoksa birlik de yoktur…
Kalabalığın bu kavramlarla ilişkisine göre demokrasi tanımı yapabilirsiniz. Ki zaten Yenikapı’da farklı dinlerden temsilciler varken edilen “sıradanlaşmış” hakaretler bize durumu özetliyordu.
O kadar “doğal” hakaretler ediyorlardı ki; bunların küfür olduğunun bile farkında değillerdi muhtemelen.
Farklı dinlere meydanlarda ilk hakaretleri değildi bu halbuki. “Zerdüşt bunlar” diye ne çok hedef göstermişlerdi insanları. Alevilere, Ermenilere, Yahudilere demediklerini bırakmamış, Neşet Ertaş’ı dahi Cemevi’nden uğurlayamamışlardı.
Ki zaten Yenikapı mitinginin akşamına Bayburt’ta Kürt öğrencileri yakmaya çalışıyordu valinin “millet” dediği “demokrasi aşığı” kalabalık.
Hoş! Onlar mitingden öncesinde de son birkaç yılda iyice dozu artan halde Türklük vurgusu yapınca Kürtlerin orada olmasını zaten kimse bekleyemezdi. Haliyle “bir”lik Kürtlerden çok “Türklerin” sorunuydu(!)
Aaa ne acayip! Cemaat okulları da Türkçe Olimpiyatları yapar, dünyaya Türkçe öğretiyorum demez miydi?
Binali Yıldırım “Türk askeri kılığına girmiş darbeciler ülkemizi işgal edeceklerdi” diyordu Yenikapı’da. Oysa düne kadar Kürt halkını evlerini barklarını yıkarken, sivillerin canına kıyarken olağan Türk askeriydi sizin için. Beraber planlar ve planlar yapardınız… Yapmaz mıydınız?
HDP’yi çağırmamakta haklıydınız. HDP orada olsa doğal olarak özeleştiri isteyecekti. “Bu Cemaat nasıl oldu da bu kadar büyüdü?” diyecekti.
“Madem kandırıldınız, nasıl kandırıldınız hele bir anlatın?” diyecekti.
“Bu darbeyi yapanlar nereden ve nasıl geldi?” diyecekti.
“Sizden habersiz Ortadoğu’da yaprak kımıldamadığını iddia ediyordunuz, burnunuzun dibinde bu işler nasıl oluyor?” diyecekti.
“Bir darbe stajcısı gibi son bir yıldır Kürt şehirlerini yakıp yıkmadı mı bu askerler?” diyecekti.
“Çözüm olmazsa darbe mekaniği işler diye kaç defa sizi uyarmadık mı?” diyecekti.
“Neden hâlâ ısrar ediyorsunuz bu kirli savaşta, yoksa yeni darbeler mi istiyorsunuz?” diyecekti.
“Siz bu savaşı sürdürdükçe insanlar daha çok ölecek, siz insanların ölmesini mi istiyorsunuz?” diyecekti.
“Neden Kürt halkını kabul etmek size bu kadar zor geliyor?” diyecekti.
“Tek başına iktidar diyorsunuz ama nedir bu sürekli ittifaklarınız?” diyecekti.
HDP olsaydı, Kılıçdaroğlu’na yaptığınız gibi, kışlaya siyaset girmesin dedikten hemen sonra Hulusi Akar’ı çıkarıp kışlayı siyasete sokamayacaktınız.
Kılıçdaroğlu gibi hukuk diye ağzının içinde evirip çevirdikten hemen sonra “İdam gelsin” diyemeyecektiniz.
Ah! söylemeliyim belki de Demirtaş insanları etkiler diye tedirgin olacaktınız bir yandan da.
Öyle ya! Barış durumunda HDP büyüyordu, o halde savaşa dönülmeliydi.
HDP olsaydı; Ahmed Arif’in şiirini bizzat sözün sahibi oradayken çalamayacaktınız.
Mültecileri bir eşyaymışcasına “Avrupa’ya salarım” diyemeyecektiniz.
Kürt halkının, Ermeni halkının kadim halklar olduğunu, bu topraklarda sizden de eski ve köklü olduğunu söylemek zorunda kalacaktınız…
Ayasofya’nın aslında bir kilise olduğunu hatırlamak zorunda kalacaktınız.
Nazım Hikmet’in şiirlerini devrimciler oradayken çalamayacaktınız…
Özgürlük olunca insanlara yeni düşmanlar gösterip, onları bir hedef gösterip konsolide edemeyecektiniz.
Zor iş vesselam…
Tüm bunlar yerine “Kaldığım yerden devam edeyim” istediniz…
Üzgünüm; diyalektik, Marksist olmayana da işler. O, yaşamın yasasıdır çünkü.
İsteseniz de kaldığınız yerden devam edemezsiniz.
Çünkü ne siz ne bir ne bir başkası o yerdedir artık…
Siz Yenikapı’da “bir” olsanız da Batman’da insanlar bir başka demokrasiyi, radikal demokrasiyi yükseltiyordu siz Yenikapılardayken.
Siz istediğiniz kadar meydanlarda şu kadar insandık deseniz de 6 milyonsuzsunuz.
Haliyle eksiksiniz ve eksik kalacaksınız…
Hiçbir zaman tam olamayacaksınız…
Uğur’suz, Ceylan’sız, Berkin’siz olduğunuz gibi hep öyle kalacaksınız.
Ne dün ne de bugün Gülen’le fotoğrafı olmayan sadece devrimciler ve Kürt hareketiydi ve onlar da zaten sizin alanlarınızda yoktu.
Ve siz neden bu kadar tedirginsiniz Cemaat’ten. Nihayet sizin içinizdeydi daha dün.
Biz mi yetiştirip bu güne getirdik?
İnsan kendi içinden çıkandan bu kadar tedirgin olur mu? Nihayet onları en iyi bilen de sizsiniz. Anlatınız o halde bize ne olup bittiğini…
Ne kadar kalabalık olursanız olun, pekala biliyorsunuz; her kalabalık demokrasiye işaret etmez.
Zaten siz demokrasiye işaret etmiyorsunuz ki, meydanlarınız etsin.
Siz demokrasi mitinglerinizde darbe dönemlerinin dışında Türkiye tarihinde belki de ilk defa bir Genelkurmay başkanını konuşturanlarsınız.
Askeri meydanlarda bizzat konuşturan yine ve yine sizsiniz…
Siz düne kadar Ahmet Kaya’yı meydanlarda sürekli anıyordunuz. Hemen sonrasında da Kürt illerini yakıp yıktınız. Ve şimdi de meydanlarda sürekli demokrasi diyorsunuz…
İstemez, meydanlarınızdaki gibi eksik olsun sizin demokrasiniz!
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.