İş cinayetlerine ve şantiyedeki yemekhane, tuvalet ve su sorununa karşı uzun zamandır mücadele eden İnşaat-İş Sendikası’nda örgütlü Emaar işçileriyle Sendika.Org olarak konuştuk
İş cinayetlerine ve şantiyedeki yemekhane, tuvalet ve su sorununa karşı uzun zamandır mücadele eden İnşaat-İş Sendikası’nda örgütlü Emaar işçileriyle Sendika.Org olarak konuştuk. İşçiler, örgütleme süreçlerini anlatarak “Şöyle bir kaygımız yok, yarın aç kalırız eve ekmek götüremeyiz. Neden yok? Biz işçi ve emekçi insanlar olduğumuz için, ekmeğimizi her yerde kazanabiliriz. Bu korkularla baskı ve zulümlere yer bırakamayız. Bırakmak, insanların bizi bir şekilde sindirmesi hazmetmesi demek, ömür boyu kölelik yapmamız demektir” dedi.
İşçiler OHAL sürecini ise sürekli yaşadıklarını anlatarak “İşçiler başka bir yüzyılda yaşıyor. Bu yüzyılda bizim hayatımız bir OHAL. Biz daimi bir OHAL içerisinde yaşıyoruz. Yarın işsiz kalma tehlikesi, yaşamsal haklarımızı kazanamamamız, eve ekmek götüremememiz ve borçları ödeyememe gibi birçok tehditle karşı karşıyayız.
Biz bu binaları inşa ediyoruz. 50-60 kata yükseldi inşaat. Biz bunun harcına, demirine, terimizi katıyoruz, kanımızı katıyoruz, yaralanıyoruz. Yani üreten biziz, adaleti de isteyen biz olacağız. Hakkı isteyen de biz olacağız. Üretimden aldığımız gücümüzle biz birebir sistemle mücadele edeceğiz” ifadelerini kullandı
Sendika.Org: Emaar’daki çalışma koşullarından bahsedebilir misiniz?
İşyeri temsilcisi Mehmet Avcı: Sorunlar bir türlü bitmiyor burada. Ölümlü kazalar yaralanmalı kazalar, sakat kalmalı kazalar… Sorun çözdükçe başka sorunlarla karşılaşıyoruz. Yumak gibi düşünün, sarıyoruz yine açılıyor. Bunun için çalışmalar yapıyoruz ama somut bir şey sunmuyorlar. Eylemlere başvuruyoruz, direnişlere başvuruyoruz sonucu böyle almaya çalışıyoruz. Selahattin arkadaşımız bir iş kazası geçirdi mesela ve uzun süredir çalışamıyor.
“Şöyle bir kaygımız yok, yarın aç kalırız eve ekmek götüremeyiz. Neden yok? Biz işçi ve emekçi insanlar olduğumuz için, ekmeğimizi her yerde kazanabiliriz. Bu korkularla baskı ve zulümlere yer bırakamayız. İnsanların bizi bir şekilde sindirmesi hazmetmesi demek, ömür boyu kölelik yapmamız demektir.”
Örgütlenme süreciniz nasıl oldu, anlatır mısınız biraz?
Tezcan Aksu : Burada taşeron sistem var. Taşeronlaştırmada işçi ne istediğini biliyorsa zaten baskı karşısına geliyor. Emaar’da işe girdiğimiz zaman sendikalı olduğumuzu söyleyerek girdik. İşçiye diyorsun ki, “Senin bu, bu, bu hakkın var. Senin bu hakların gasp ediliyor. Senin ücretin asgari ücretten yatırılıyor. Taşeronlaştırma oldukça haklarını arayamazsın, gel. Sendika senin için her türlü hakları istiyor, sen gel buraya üye ol.” “Yok” diyor. Birebir karşılaştığımız en büyük sıkıntı bu. Aslında bilmiyor ki sendika sana isteklerini sunuyor. Şöyle bir kaygımız yok, yarın aç kalırız eve ekmek götüremeyiz. Neden yok? Biz işçi ve emekçi insanlar olduğumuz için, ekmeğimizi her yerde kazanabiliriz. Bu korkularla baskı ve zulümlere yer bırakamayız. Bırakmak, insanların bizi bir şekilde sindirmesi hazmetmesi demek, ömür boyu kölelik yapmamız demektir.
Taylan Kaya: Ben çocukluğumdan beri haksızlığa karşı ailemin yaşadığı ortamda, gerek coğrafyası olsun gerekse yaşam biçimi olsun oradaki siyasi ortam nedeniyle haksızlığa karşı mücadele veriyorum. Bu haksızlığa karşı verdiğimiz mücadelede karşı tarafın mücadelemizi kırabilecek gücü olmadığını düşünüyorum. Düşünce ve irade olarak çok güçlüyüz. Çocukluğumuzdan gelen bir alışkanlık. Şöyle bir kaygımız yok, yarın aç kalırız eve ekmek götüremeyiz. Neden yok? Biz işçi ve emekçi insanlar olduğumuz için, ekmeğimizi her yerde kazanabiliriz. Bu korkularla baskı ve zulümlere yer bırakamayız. İnsanların bizi bir şekilde sindirmesi hazmetmesi demek, ömür boyu kölelik yapmamız demektir. Bizden sonra gelecek nesil de bu köleliği devam ettirilecektir. Bu düşüncemden dolayı buna dur demek gerektiğini düşündüğüm için böyle bir örgütlülük içerisine katıldım. Çevremizde bir sürü konu ile bilgi birikimi olmayan arkadaşlar var.
Onlara öncülük yapmamız gerektiği düşündüm. Diğer bir olay inşaat sektöründe çalışan işçilerin çoğu yerleşim alanı olarak ya küçük yerlerden ya da köy yerlerinden geldiği için doğal olarak haklarını tam anlamıyla bilmiyorlar. Bize sunulan şartların fazlasıyla yettiğini düşünüyorlar. Ondan dolayı bu çalışma sistemini bir şekilde kabul etmişler, boyun eğmişler. Bunun önüne geçilmesi gerekiyor. Bu da bilinçli insanlar tarafından yapılabilir. Bazı arkadaşlar kendi çıkarlarından dolayı diğer arkadaşların örgütlenmesini engelliyorlar ya da akraba ilişkileri olduğu için taşeron firmalar kendi akrabalarını işe aldığı için feodal bağlardan kaynaklı bu haksızlıklara karşı koyamıyorlar. Feodal bağların koparılması gerektiğini düşünüyorum. İşçi arkadaşların hakları dışında yer yer bunu da anlatmamız gerektiğini düşünüyorum. İşçi ve emekçilerin mücadelesini bir üst basamağa taşımak istiyoruz.
“Bence en çok düşünceğimiz nokta bu. Yani yapıcı çözümler üretip direkt problemin kaynağını bulup, dayanışamaya girip işçi arkadaşların katılımını sağlayıp bu sorunların üstesinden gelebileceğimizi düşünüyorum.”
Sendikalı işçiler olarak bildiri dağıtıp eylem yaptığınızda diğer işçiler durumu nasıl karşılıyor?
T.A. : Burada 5 bin inşaat işçisi çalışıyor. Bir grup işçi sorunları kendine dert edinmiş. Ama tamamen tüm şantiyenin katılımını sağlayamıyoruz. Eylemler genel katılımlı oluyor ancak örgütlü diyebileceğimiz kitle 200 civarı.
İlk elden çözülmesi gereken su ihtiyacı, tuvalet ihtiyacı, yemekhanede yemeklerin düzelmesi ve güvenli çalışma. Burada insanca yaşamanın koşullarını yaratmaya çalışıyoruz. Gerek sendika gerek işçi arkadaşlar gerek dışarıdan bize destek veren vatandaşlar bir şeyler için çalışmalıyız, ben böyle düşünüyorum. Bu işçi kurulu da bizim için bir fırsat, burada edineceğimiz tecrübeler diğer şantiyelere örnek olabilir.
Projeler büyüyor, işçi hakları gasp ediliyor. Bizim bilinçlenmekten başka bir silahımız yok. Bilinçleneceğiz, haklarımızın ne olduğunu bileceğiz. Nasıl mücadele edeceğimizi, diyalog yolunu nasıl açacağımızı, sorunlarımızı nasıl çözeceğimizi… Bence en çok düşüneceğimiz nokta bu. Yani yapıcı çözümler üretip direkt problemin kaynağını bulup, dayanışmaya girip işçi arkadaşların katılımını sağlayıp bu sorunların üstesinden gelebileceğimizi düşünüyorum.
Peki diğer işçilerin size karşı tavırları, tutumları nasıl?
Kani Altun: Çevremizdekiler bizim yanımızda çalışan çocuklar. Biz onların baş ustalarıyız. Biz çocuklara diret “Siz şunu şunu yapmalısınız” diyerek anlatmıyoruz. Biz bunları abi kardeşlik sevgisi ile anlatıyoruz. İster istemez çekiniyorlar. Neticede bu çocukların hepsi ekmek peşinde. Bizde olağan karşılıyoruz. İsteriz ki şartlar güzel olsun herkes birbirinin isteklerini karşılasın ama bu oluşum yaratılırken zorluklar yaşandı. Bu zorluklar aşıla aşıla bugüne kadar gelindi. 1-5’ten başlayan mücadelemiz yüzleri buldu. Bizim istediğimiz şeyleri alana kadar mücadelemizi bırakmayacağız. Biz isteriz ki bu işçiler tüm haklarına kavuşsun. Biz diğer arkadaşlarımıza bir şeyler katabiliyorsak bu diğer işçi arkadaşlarımız sayesindedir.
Şu an da tuvalet ve yemekhane sorunlarına karşı mücadele ediyorsunuz, Emaar’da nasıl sorunlar mevcut?
T.A.: Alışveriş merkezi bitmeye yakın olduğu için ve işyeri sahipleri dükkanlarını teslim almak istedikleri için içerideki tuvaletler söküldü. Herhangi alternatif verilmedi. Bir arkadaşımız tuvalet ihtiyacı için canından oldu. Yine bir güvenlik zafiyeti ile… Bu sorun insanlarda büyük tepkiye sebep olunca bir basınç yarattı. Ben bugün yaptığım görüşmelerde tuvalet sorununun tamamını çözeceklerini söylediler 5 gün içerisinde. Geceden sabaha kadar çalışmalar yapacaklarını hatta 5 metre mesafelerde bu tuvaletlerin kurulmasının sözünü verdiler. Benim gördüğüm kadarıyla işçinin tepkisi uygulanan basınç sonuç vermiştir. Taşeron şirketler ikişer üçer gözlemci atayacaklarını söyledi. Bunların birebir yükümlülükleri var. Bunlar karşılanacak mı göreceğiz. Karşılanmazsa sendika olarak eylemlerimiz artarak devam edecek. Ta ki haklarımızı alana kadar.
İşçi temsilcisi olarak bizim işimiz bunların yapılıp yapılmadığını birinci elden görmek, tespit etmek, söylemek, yerine getirildiği zaman da arkadaşlara bilgi vermek.
“Arkadaşımızın ölümünden sonraki süreçte de birçok arkadaşımız örgütlenmenin daha gerekli ve daha elzem bir konu olduğunu hissetti. Birçok kişi sendikayla tanıştı. Sendikanın bir anayasal hak olduğunu öğrendi. Kimseden izin almadan sendikaya üye olabileceğini öğrendi. En azından ben öğrendim.”
İş cinayetinin ardından neler yaşandı. Burada bin işçiyle beraber iş durdurdunuz. Bu kitlesel tepki nasıl örgütlendi?
T. A. : İnsanlar burada ölümün bir ihmalden meydana geldiğini anladıklarında, iş durdurma eylemine giriştiler. Basına duyuruldu, böyle bir kazanın oluş sebeplerini anlattılar, insanların buna karşı katılımını sağladılar.
Hayatlarının boşa gitmemesi, ekmeklerini kazanırken ölmemeleri gerektiklerini, sakat kalma korkusu yaşamadan çalışmak istediklerini anlattılar. Bir anda yaşananları gözlerinde canlandırdılar ve tepkilerini koydular. Bu şantiyede yaşananlar herkesin beynine kazındı. İşçi arkadaşlar bunun kesinlikle örtbas edilmeyeceğini anladı. Bir daha böyle bir şeyin meydana gelmemesi için çaba gösterdi. Hala unutturmamaya çalışıyoruz. Arkadaşımızın ölümünden sonraki süreçte de birçok arkadaşımız örgütlenmenin daha gerekli ve daha elzem bir konu olduğunu hissetti. Birçok kişi sendikayla tanıştı. Sendikanın bir anayasal hak olduğunu öğrendi. Kimseden izin almadan sendikaya üye olabileceğini öğrendi. En azından ben öğrendim. İnşaat-İş bizim sorunlarımızla ilgileniyor, iş cinayetine karşı mücadele yürütüyor. Biz de onların tecrübesiyle birlikte burada inisiyatif alarak çözmek taraftarıyız. Bunun kararını da aldık.
“Bir işçi kurulu oluşturup işçi sorunlarını direkt yönetimle beraber çözme gibi bir inisiyatif aldık. Bugün de bunun görüşmesini yaptık. İlerleyen günlerde de yapacağız. Tuvalet, su sorununu hatta işçilerin yemek ve kişisel sorunları dahil bu kurul içerisinde işçilerden oluşacak bir heyetle ilgileneceğiz, yönetime ileteceğiz.”
Emaar’da işçi sağlığı ve iş güvenliği ne durumda? Gerekli güvenlik önlemleri alınıyor mu?
T. A.: Ben 11 aydır Emaar şantiyesinde çalışıyorum. Buradaki sıkıntıları hem yaşayarak hem görerek insanlara duyurmaya, eylemlerle anlatmaya çalıştık. Bazı sorunlarda yönetim, eleştirilerimizi kabul etti. Buna bir çözüm yolu geliştirdik. Sendika da bu işin bir tarafı ve biz de bir tarafıyız. Bir işçi kurulu oluşturup işçi sorunlarını direkt yönetimle beraber çözme gibi bir inisiyatif aldık. Bugün de bunun görüşmesini yaptık. İlerleyen günlerde de yapacağız. Tuvalet, su sorununu hatta işçilerin yemek ve kişisel sorunları dahil bu kurul içerisinde işçilerden oluşacak bir heyetle ilgileneceğiz, yönetime ileteceğiz. Yönetim bunların çözülmesinde bize bir söz verdi. Biz de onların iyi niyetinin emsal teşkil ettiğini düşünüyoruz. İşçiler olarak taşın altına elimizi koyarak bütün güvenliksiz gördüğümüz noktaları buradaki iş güvenliği uzmanlarıyla bir an önce kapatıp güvenli hale getirme kararı aldık. Bunu da uyguladık birkaç yerde.
İş güvenliği açısından bir mücadele veriyorsunuz. İş kazası geçirdikten sonra size nasıl şartlar sağlandı?
Selahattin Keçeci: Hastane masrafı zaten sigortadan ödendi. 3 ay maaşımı karşılamadılar. Göstermelik bir para verdiler, 2000 TL. Onu da maaşımdan 500, 500 kestiler. SGK’nın verdiği parayı da 3 ay sonra aldım. Şirketin bana herhangi bir yardımı olmadı. İş cinayeti sonrası birçok iş kazası yaşandı. Bir stajyer arkadaş inşaattan düştü, vücuduna demir saplandı. Kazalar devam ediyor.
Hukuksal bir süreç işliyor mu iş cinayeti hakkında?
T. A. : Evet, duruşma gününü bekliyoruz. Gerekli raporlar alındı. Bilirkişi ve olay yeri incelemenin yaptığı incelemeler mahkemeye iletildi. Sürecin takipçisiyiz.
“Kadınlara bence saygı gösterilmiyor. Kadınlar temizlik yapıyor, ellerinde eldiven yok. Ben kendim söyledim “Abla eldiven yok mu?” diye. Ben kendi eldivenimi verecektim. Şirketin eldiven vermediğini söylediler.”
Kadın temizlik işçileri de çalışıyor. Kadın çalışanların durumları nasıl?
K.A.: Ne kadar maske olursa olsun, yüzde 70’ini yutuyorlar tozun. O süpürdükleri ortamda bir de dinleniyorlar, çay içiyorlar.
Serkan K.: Kadın işçiler temizlik işiyle uğraşıyorlar. Kaba inşaat temizliği yapıyorlar. Kadın işçilerin çalışması zor. Çok tozun içinde kalıyorlar. Bizim giremediğimiz yerlere bile giriyor, temizlik yapıyorlar. Düzenli doktor kontrolünden geçmek zorundalar. Bir de erkek işçilerle çok kez tuvalet sırasına giriyorlar. Son zamanlarda yaptığımız görüşmelerde kadınlarla ilgili sorunları dile getirmedik ama artık getireceğiz. Burada 100’e yakın kadın işçi var.
Kadınlara bence saygı gösterilmiyor. Kadınlar temizlik yapıyor, ellerinde eldiven yok. Ben kendi eldivenimi verecektim. Şirketin eldiven vermediğini söylediler. Güzel bir kadın gördüklerinde nasıl mütevazi davranıyorlar… Ama normal işçiyi gördüklerinde kötü davranıyorlar. Burada haksızlık çok oluyor hem ucuz çalıştırılıyorlar hem de alakasızlar.
“Bu günahı patronlar ödeyecek. Koskocaman şantiyede 5000 kişi çalışıyor. Burada bi tuvalet olmaz mı ya! Yönetimdekiler evlerinde tuvalet olmasın eşini ailesini kahveye tuvalete göndersin bakalım”
İşçiler OHAL ilanının ardından birçok yerde direnişlerine devam etti. Türkiye’nin birçok bölgesinde direnişler devam ediyor. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
T.A.: İşçiler başka bir yüzyılda yaşıyor. Bu yüzyılda bizim hayatımız bir OHAL. Biz daimi bir OHAL içerisinde yaşıyoruz. Yarın işsiz kalma tehlikesi, yaşamsal haklarımızı kazanamamamız, eve ekmek götüremememiz ve borçları ödeyememe gibi birçok tehditle karşı karşıyayız.
Biz bu binaları inşa ediyoruz. 50-60 kata yükseldi inşaat. Biz bunun harcına, demirine, terimizi katıyoruz, kanımızı katıyoruz, yaralanıyoruz. Yani üreten biziz, adaleti de isteyen biz olacağız. Hakkı isteyen de biz olacağız. Üretimden aldığımız gücümüzle biz birebir sistemle mücadele edeceğiz.
Serkan Kömcü: Her gün burada biz terimizi dökerek çalışıyoruz. Kimse terimizin karşılığını vermiyor. Üstüne “Sen az çalıştın” diyor. Burada ölen genç işçisinin sorumluluğu patronların üzerinde. Bu günahı patronlar ödeyecek. Koskocaman şantiyede 5000 kişi çalışıyor. Burada bir tuvalet olmaz mı ya! Yönetimdekiler evlerinde tuvalet olmasın eşini ailesini kahveye tuvalete göndersin bakalım. Burada işçi arkadaş ölmeden ben yetkilileri uyardım. Uyarınca “tamam tamam” diyerek geçiştiriyorlar. Biz burada açık alanda tuvalet ihtiyacımızı karşılıyoruz. Her şeyi kaldırdılar. Peçeteleri kaldırdılar, tuvaletleri kaldırdılar. Şantiyede hiçbir yetkili yok. Tatile mi gitmişler nereye gitmişler belli değil. Şirket mühendisleri geliyor iş veriyor, sonra aynı şirketin güvenlik uzmanı geliyor. Fotoğrafımı çekiyor. İş güvenliğine uygun çalışmıyorum diye. “500 dolar ceza yazarım” diyor. Ben konuyu şikayet ediyorum bu sefer gülüp geçiştiriyorlar. Çok sorumsuzluk var.
Sendika.Org
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.