Culani’nin yüzünü örten örtüyü çekip atması, Batılı emperyalistlerin sahnelediği Suriye tiyatrosunda yeni bir sahnenin başlangıcını haber veriyordu
Daha önce El Cezire’ye verdiği röportajlarda yüzünü gizleyen Culani’nin yüzünü dünyaya göstermeye başlaması, basit bir değişikliğin ötesinde sembolik anlamlar taşıyordu. Culani’nin yüzünü örten örtüyü çekip atması, Batılı emperyalistlerin sahnelediği Suriye tiyatrosunda yeni bir sahnenin başlangıcını haber veriyordu. Ana akım Batı basını, artık Rakka operasyonunda olduğu gibi daha kapalı bir dille de konuşmuyor, isyancıların (rebels) birlikte savaştıkları cihatçı güçlerin varlığı açıktan ifade ediliyor ve ortaklaşılan nokta, El Nusra’nın bunların tümünü bir araya getirebilen ve savaşı yürütebilen öncü güç olmasıdır
Suriye Ordusu ve müttefiklerinin Halep’teki kuşatması devam ederken, Nusra Cephesi öncülüğündeki Fetih Ordusu bileşenlerinin merkezinde olduğu Cihatçıların kuşatmayı kırmaya yönelik bir karşı saldırısı gerçekleşti. Cihatçılar, Ramuse Topçu Okulu’nu ele geçirdi. Ajanslara düşen haberlere göre, cihatçılar henüz kuşatmayı tam olarak kıramadılar, ancak ilerlemeye devam ediyorlar.
AKP yanlısı basın sevinç çığlıkları atıyor. Yeni Şafak, “Halep kuşatması kırıldı” başlığını attığı haberinde, coşkuyla “Rejimle mücadele eden Suriyeli muhalif gruplardan Ceyşu’l İslam ve Ahraru’ş-Şam da Halep üzerindeki rejim kuşatmasının kırıldığı haberlerini doğruladı.” diyor.
Cihatçıların başarısı karşısında sevinçten uçan Yeni Şafak’a göre, “Muhaliflerin şehre girişi ile Halep’te tüm halk sokaklara döküldü. Kentin tüm bölgelerinde sevinç gösterileri başladı.”
AKP’nin en önemli yayın organlarından birisi olduğu için, Yeni Şafak’ın sevinci hiç şaşırtıcı değil…
Peki ya Batının ana akım liberal yayın organları, gelişmeleri onlar nasıl yansıtıyor?
Financial Times’a göre, cihatçı güçlerle birlikte hareket eden isyancılar Halep’te sembolik ve stratejik bir zafer kazandılar. Zaferi sevinçle karşılayan halk sokaklara döküldü, dans ediyor. (Rebels claim breakthrough in Aleppo, August 6)
Neredeyse Yeni Şafak’ın yaptığı haberin kopyası. Aradaki fark, Times’ın haberinin çok daha geniş olması ve Halep’teki “muhalif”lerle yapılan görüşmelere dayanması. “Muhalif”lerin verdiği bilgilere göre saldırının lider gücü yakın zamanda isim değiştiren Nusra Cephesi.
Bazı “muhalif” komutanlar bu başarının cihatçıların elini çok güçlendirebileceğinden yakınıyorlar, ama El Nusra’nın intihar bombacıları olmasa bu başarının sağlanamayacağını da özellikle belirtiyorlar. “Ilımlı İsyancılar” bu tip “ortak operasyonlar” nedeniyle, kendi güçleriyle Cihatçı güçlerin ayrılmasının çok daha zorlaşacağını belirtme gereğini duyuyorlar.
Liberal Guardian’in başlığı, “Suriyeli İsyancılar Esad’ın Halep Kuşatmasını Kırmak için Birleşti” (Syria’s rebels unite to break Assad’s siege of Aleppo, 6 Aug), Guardian’ın haberine göre, Suriyeli isyancılar cesur bir hamle yaptılar ve saldırının sürpriz olması ve intihar bombacıları onlara çok önemli avantajlar sağladı.
Guardian’da alandaki “muhalif”lerle ve yardım kuruluşu çalışanları ile görüşmüş. Halep’e yönelik tıbbi yardımları koordine eden Suriyeli-ABDli doktor Zaher Sahloul, “Biz rejimden kimyasal silahları da içeren intikam bombardımanları bekliyoruz.” diyor.
Guardian’ın haberinde de Halep’teki saldırıyı düzenleyen koalisyonun lider gücünün isim değiştiren El Nusra olduğu vurgulanıyor.
Cenevre‘deki müzakerelerde “muhalefet” adına yer alan Yüksek Müzakere Konseyi mensubu Basma Kodmani Guardian’a yaptığı açıklamada, uluslararası toplumun Suriyeli isyancılara inandırıcı taahhütlerde bulunmamasının, muhalefetin Nusra öncülüğündeki bir karşı saldırıya hoşgeldin demesine neden olduğunu, çünkü rejim üzerinde baskı yaratmak için başka bir yol olmadığını söylüyor.
Ana akım Batı basınında çıkan haber ve yorumlara bakıldığında, eğer hedef Suriye yönetiminin düşürülmesiyse, isim değiştiren cihatçı El Nusra örgütü bu noktada vazgeçilmez bir aktör konumu kazanıyor. Batıda bir yıldır, Nusra Cephesi’nin sadece mevcut Suriye yönetiminin düşürülmesi değil, bunun ardından oluşacak “Yeni Suriye”de de vazgeçilmez bir “kurucu aktör” olarak oynayacağı rolün tartışılmakta olduğunu biliyoruz.
Bu gelişmeler hiç şaşırtıcı değil. Neden mi?
Çünkü,
IŞİD’in başkenti sayılan Rakka, yine bir cihatçı koalisyon tarafından 5 Mart 2013’te ele geçirildiğinde, Financial Times, “Suriyeli İsyancılar Rakka’nın Büyük Bir Bölümünü Ele Geçirdi” başlığını atmış, büyük bir coşkuyla isyancıların bu başarısının sahadaki askeri dengeleri nasıl değiştireceğini anlatmaya başlamıştı. İsyancıların elde ettikleri başarılar karşısında Esad güçlerinin şiddeti arttırdığını belirten FT, İnsan Hakları İzleme Örgütü’ne dayanarak Esad güçlerinin sivil katliamlar yaptığını dünyaya duyuruyordu.
Aynı gün Guardian’ın haberinin başlığı, “Suriye jetleri isyancıların ele geçirdiği Rakka şehrini bombaladı” idi. Suriyeli “isyancı”ların coşkulu savunusu ve Esad’ın şeytanlaştırılması ayakları üstüne oturtulmuş bu büyük propaganda dalgasının altından bir süre sonra nur topu gibi bir IŞİD çıktı.
Ama ortaya çıkan nur topu gibi IŞİD, aynı zamanda Batılı emperyalistlerin Suriye’ye askeri müdahalelerinin en “kullanışlı” aracına dönüştü. “IŞİD tehdidi” sayesinde Suriye’nin içinde askeri üsler oluşturma, askeri operasyonlar gerçekleştirme “meşruiyetine” sahip oldular.
Şimdi yeni aşamada Halep’te benzer bir operasyon örgütleniyor. Operasyonun gelişi, kısa süre önce El Nusra’nın gizemli lideri Culani’nin örgütünün ismini değiştirdiğini ve küresel cihattan vazgeçip Suriye’ye odaklandıklarını açıkladığı görüntülerde belli olmuştu.
Daha önce El Cezire’ye verdiği röportajlarda yüzünü gizleyen Culani’nin yüzünü dünyaya göstermeye başlaması, basit bir değişikliğin ötesinde sembolik anlamlar taşıyordu. Culani’nin yüzünü örten örtüyü çekip atması, Batılı emperyalistlerin sahnelediği Suriye tiyatrosunda yeni bir sahnenin başlangıcını haber veriyordu.
Ana akım Batı basını, artık Rakka operasyonunda olduğu gibi daha kapalı bir dille de konuşmuyor, isyancıların (rebels) birlikte savaştıkları cihatçı güçlerin varlığı açıktan ifade ediliyor ve ortaklaşılan nokta, El Nusra’nın bunların tümünü bir araya getirebilen ve savaşı yürütebilen öncü güç olmasıdır.
Suriye’de durum böyle…
Suriye’deki durumu daha iyi kavrayabilmek için Libya’ya bakmak gerekiyor.
ABD Hava Kuvvetleri, geçen hafta Obama’nın talimatıyla Libya’yı yeniden bombalamaya başladı. Gerekçeleri bildik, gelişen “IŞİD tehdidi”…
Obama yaptığı açıklamada, hava operasyonlarının “ne kadar gerekiyorsa o kadar süreceğini” söyledi. Peki ne kadar gerekiyor? Önceki bombalamalarda ne kadar gerekmişti? Soruların yanıtını, konuya ilişkin “Arap Baharı ve Libya Kışı” adlı değerli kitabın yazarı Vijay Prashad şöyle veriyor:
“Bunlar Libya’daki ilk ABD saldırıları değil. Hatırlamakta fayda var; ABD yönetimindeki NATO güçleri 2011’de Libya’da gerçekleştirdikleri savaşla Libya devletini parçaladılar, devlete ait tüm kurumlar yok edildi ve Batı destekli isyancılar eski hükümetle ilişkili ne varsa önüne katıp kovaladı. Kurumsal yapısı zayıf olan Libya hızla kaosa sürüklendi.
Kasaba merkezli milisler kendi alanlarının kontrolünü ele geçirdi. Libya İslami Savaş Grubu gibi daha eski radikal gruplar otoriteye dönüştü, Afganistan’da ve Irak’ta deneyimli savaşçıları şimdi kendi evlerinde birer lider. Bu genç savaşçıların çoğu Esad’a karşı savaşmak için Suriye’ye geçti. Batı Suriye’de IŞİD hedeflerini bombalamaya başlayınca, eve geri dönüp kendi IŞİD vilayetlerini oluşturdular.” (Libya bombardımanı – Vijay Prashad (BirGün)
ABD basınına yansıyan çeşitli bilgilere göre, Libya’dan Suriye’ye sadece savaşçılar değil, yüklü miktarda silah da transfer oldu. Bu operasyon CIA, MİT ve Katar istihbarat örgütünün ortaklığıyla gerçekleştirildi. Kaddafi yönetiminin depolarından alınan silahlar Suriye cihadının başlatılması amacıyla gemilerle Suriye’ye taşındı. O dönem İskenderun limanına yanaşan silah yüklü bir geminin Libya’dan gelmekte olduğu çeşitli basın organlarında yer aldı.
ABD bu kez, 2011’de ağır silahlar vererek desteklediği, Libya yönetimi hedeflerine düzenlediği hava operasyonlarıyla önünü açtığı cihatçı güçleri bombalıyor…
Son yıllarda ABD yönetiminde yer almış, ABD’nin Suriye’de Esad yönetimini düşürmeye yönelik müdahalesinin örtülü (vekiller aracılığıyla) olmasını savunan çeşitli unsurlarla, müdahalenin doğrudan ABD Hava Kuvvetleri ve füzeleriyle açık yapılmasını savunan unsurları arasındaki tartışma New York Times’a yazdıkları yazılarla devam ediyor.
Bu tartışma esnasında, ABD’nin Suriye’deki örtülü askeri operasyonları daha görünür hale geliyor. Bu tartışmanın unsurlarına ait olmayan, ancak örtülü müdahalecilerin tezlerini destekleyen geniş bir haber-analiz yeni yayınlandı.
Bu haber-analiz şöyle başlıyor:
“Geçtiğimiz yıl, Suriye Ordusu yıkılıyordu. Binlerce isyancı savaşçı, Suriye yönetiminin kaleleri olduğu düşünülen alanları içeriye doğru zorluyordu. İsyancıların saldırısına CIA ve Suudi Arabistan tarafından sunulan tanksavar füzeleri yardım ediyordu.” (Military Success in Syria Gives Putin Upper Hand in U.S. Proxy War, Aug 6, Mark Mazzetti, Anne Barnard, Eric Schmit)
O günkü “binlerce isyancı savaşçı” bugün Halep’te savaşan Fetih Ordusu idi. Bu ordu, Nusra Cephesinin öncülüğünü yaptığı cihatçılar koalisyonunu oluşturmuştu. Haberde belirtildiğine göre, o günlerde Vaşington’daki istihbarat çevrelerinde Artık Esad’ın iktidarını kaybetmek üzere olduğu fikri yaygınlaşmaktaymış.
Rusya’nın Suriye’ye askeri müdahalesinden bir ay önce, CIA tarafından desteklenen gruplar İdlib, Hama ve Lazkiye’de önemli kazanımlar elde etmiş. İsyancıların başarılarındaki anahtar unsur CIA tarafından sağlanan, ödemeleri Suudiler tarafından yapılan antitank füzelermiş. CIA ve bazı Arap devletlerinin istihbarat örgütleri Ürdün ve Katar’daki operasyon merkezlerinde isyancılara eğitim veriyormuş.
Yani, ABD yönetimi bir yandan Suriye’de “barışçıl çözüm” açıklamaları ve girişimleri yaparken, bir yandan da savaşı büyütüyormuş. Bu nedenle, New York Times sayfalarında bir kaç haftadır yürütülmekte olan Suriye tartışması da, “avımızın derisini öldürdükten sonra mı yüzelim, yoksa öldürmeden önce mi yüzelim? anlamına geliyor.
7 Ağustos 2016
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.