Evet, Cemaatçiler yargılanmalıdır. Ancak onları sadece darbe girişimi suçlarından dolayı yargılamak geçmişte yaptıkları tüm hukuksuzlukları, haksızlıkları bir kez daha meşrulaştırmaktan başka bir şey değildir.
Evet, Cemaatçiler yargılanmalıdır. Ancak onları sadece darbe girişimi suçlarından dolayı yargılamak geçmişte yaptıkları tüm hukuksuzlukları, haksızlıkları bir kez daha meşrulaştırmaktan başka bir şey değildir.
Yıllardır devletin en önemli kurumlarına “mahrem hizmet” adı altında yerleşen, hatta iktidarlarla kurduğu ilişkilerin yakınlığına göre yerleştirilen, yandaş medyada geçmiş yıllarda hizmetkarlar olarak bugün ise teröristler olarak adlandırılan Fethullah Gülen Cemaati üyeleri… Cemaat’in yapısı, nasıl organize olduğu, kimlerden oluştuğu bugünlerde merkez medyanın ana gündemi. Düne kadar hiç bilinmeyen gerçekler sanki bugün ortaya çıkmışçasına muazzam bir şekilde cemaat irdelemesi yapılıyor, neye hizmet ettiği belli olmayan eski Cemaatçiler itirafçı yapılıyor ve programlarda uzun uzun “Bütün bunlar nasıl oldu?” sorusuna yanıt aranıyor. Bu sorunun yanıtını bugünlerde arayan siyasi odakların, onların uzantısı olan medyanın bu soruya sağlıklı bir yanıt bulması mümkün gözükmüyor. Hakikatler tarihsel bağlamından kopartılarak sorgulandığında hakikatin sadece istenilen kadarı ortaya çıkartılmış olur. İşte bugün devlet aklının ve merkez medyanın yaptığı da tam olarak budur. Çalışma odasında Gülen kitabı bulunan Marksist akademisyen “darbe girişiminden” gözaltına alınırken, geçmişte yaptıklarını bugün sıfırlama çabası içerisine giren siyasilerin, iş adamlarının, gazetecilerin her gün FETÖ karşıtı ahkamlar kesmeye devam etmesi de başka türlü açıklanamaz zaten.
Gönül isterdi ki; Gülen Cemaati üyeleri yaşanan iktidar savaşının sonucu olarak değil geçmişte yaptıkları haksızlıklardan, işledikleri suçlardan yargılansınlar. Evet, bugün gözaltına alınan/tutuklanan tüm Cemaatçiler yargılanmalılardır. Ancak bu durumun giriştikleri iktidar kavgasından olduğu kadar ölüme ittikleri masum canlar üzerinden de olması çok daha makbul bir durum olacaktı. Evet, Cemaat’in valileri, kaymakamları, savcıları, hakimleri ve askerleri yargılanmalılar. Ancak canını yaktıkları insanların hesabıyla da yargılanmalılar.
Bugün yaşananları izledikçe ve geçmişte pek çok insanlık suçu işleyenlerin gözaltına alındığını, tutuklandığı gördükçe “Yetmez ama Evet” cümlesi beliriyor zihinlerimizde. Cemaat’in bu kadar güçlenmesine neden olan Anayasa değişikliğine 2010 referandumunda bu minvalde yaklaşan bir takım çevrelere inat; ağzımız dolu dolu “Yetmez ama Evet” diyerek. “Evet, hepsi yargılanmalıdır ama Yetmez” diyerek…
Bugün bizim “Yetmez ama evet”lerimiz var:
2007 yılında “Deniz Kuvvetleri’ne Alevileri topladığı, DHKP-C’li olduğu” iftirasıyla tutuklanan Yarbay Ali Tatar’ı bütün haklı itirazlara rağmen Hasdal Askeri Cezaevi’ne koyan, 11 gün sonra itirazlar sonucu tahliye olunca tekrar tutuklanmasını isteyen Savcı Süleyman Pehlivan bugün firari. Süleyman Pehlivan tıpkı Ali Tatar’a bu operasyonu yapan İstanbul Emniyeti Terörle Mücadele Şube Müdürü Yurt Atayün ve Tatar’ın tutuklanması kararına imza atan Hâkim Metin Özçelik gibi yargılanmalı ve tutuklanmalıdır. Bu yargılamalarda Ali Tatar’ın da hesabı sorulmalıdır. Yani Yarbay Ali Tatar’ın ölümüne yol açan herkesin yargılanıp tutuklanmasına; Yetmez ama Evet…
2010 yılında Erzincan’da dönemin başsavcısı İlhan Cihaner’i makamında gözaltına alan Savcı Mehmet Yazıcı FETÖ soruşturması kapsamında yakalanıp gözaltına alındı. Yazıcı’ya İlhan Cihaner’e kumpası da sorulmalıdır. Yani Savcı Yazıcı’nın yargılanmasına; Yetmez ama Evet…
2013 Taksim Gezi Direnişi’nde kolluk kuvvetlerine “Vur” emrini uygulatan dönemin İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu FETÖ soruşturması kapsamında tutuklandı. Vali Mutlu’ya Gezi Direnişi’nde polisin şiddetine maruz kalanlar da sorulmalı, 1 Mayıs için Taksim’e giderken polisin attığı gaz fişeğiyle ağır yaralanan ve Mutlu’nun marjinal örgüt üyesi olmakla suçladığı Dilan Alp sorulmalıdır. Hüseyin Avni Mutlu’ya Berkin Elvan da sorulmalıdır. Yani Vali Hüseyin Avni Mutlu’nun yargılanmasına; Yetmez ama Evet…
2005 yılında Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi (YYÜ) Rektörü Prof. Dr. Yücel Aşkın’ı hedef alan soruşturmayı yapan Ferhat Sarıkaya hakkında HSYK bugünlerde soruşturma açtı. Cemaat’le bağlantılı Başsavcı Vekili Muharrem Morgül’ün talimatıyla Sarıkaya, “tıbbi cihaz alımında yolsuzluk, ihalelerde usulsüzlük ve çıkar örgütü kurma” suçlamasıyla operasyon yapmıştı. Aşkın ve Genel Sekreter Yardımcısı Enver Arpalı tutuklanmıştı. Daha sonra Enver Arpalı cezaevinde intihar ederek hayatına son vermiş, Aşkın da bu olaydan sonra kalp krizi geçirmiş ve sonrasında tahliye edilmişti. Bugün Savcı Sarıkaya’ya talimat gereği üniversiteyi ele geçirmek amacıyla bu yaptıkları ve ölümüne neden olduğu Enver Arpalı da sorulmalıdır. Yani Savcı Sarıkaya’nın yargılanmasına; Yetmez ama Evet…
Ergenekon, Balyoz, KCK ve Devrimci Karargah gibi kumpaslar üzerine şekillendirilen davalarda pek çok masum insanın yıllarca haksız yere cezaevlerinde yatmasına, ağır hasta olmasına rağmen tahliye edilmeyerek ölümüne yol açılmasına neden olan kim varsa hepsinin yargılanmasına; Yetmez ama Evet…
Ergenekon soruşturmaları kapsamında bir sabah vaktinde hasta yatağından alınan ve haksız yargılamalara maruz bırakılan ÇYDD Başkanı Prof. Dr. Türkan Saylan’a bu haksızlıkları yaşatanların, akıl almaz manşetlerle hedef gösterenlerin yargılanmasına; Yetmez ama Evet…
Üniversite sınavlarını, KPSS’leri şifreli hale getirerek cevapları kendi talebelerine dağıtanlar. Mülakatlarda ve sınavlarda kazanmayı hak edenlerin önüne engeller çıkartanlar. Binlerce gencin geleceğini ve hayallerini çalanlar. Hepsinin yargılanmasına: Yetmez ama Evet...
Özetleyecek olursak; devletteki görevleri/makamları ve yarattıkları algı gücü üzerinden ölüme ittikleri, haksızlık yaptıkları, geleceğini çaldıkları tüm insanların veballerini esas alan bir yargılama olmalıdır. Bugünkü yargılamaların bu doğrultuda olmadığı görülmekte ve bu sebeple de Cemaat’in gerçek mağdurları için bir adalet umudu yaratmamaktadır. Evet, Cemaatçiler yargılanmalıdır. Ancak onları sadece darbe girişimi suçlarından dolayı yargılamak geçmişte yaptıkları tüm hukuksuzlukları, haksızlıkları bir kez daha meşrulaştırmaktan başka bir şey değildir.
Yarbay Ali Tatar’ın hayatına son verdiğinde yanı başında bir not bulunmuştu: “Şunu bilin ki en küçük suçu ve günahı olmayan ben, bu hukuksuzluğa isyan ve bu karanlığa bir nebze ışık olabilmek için hayatıma son veriyorum.”
Bu notta olduğu gibi hukuksuzluklara ve karanlığa ışık olabilecek bir adalet iradesi kurulmalıdır. Bunu kuracak bir düzeni yaratmak için mücadele edilmelidir…
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.