Türkiye’nin istikrarsızlaştırılması IŞİD için iyi haber, Türk emniyetinin yegane çabası Gülencileri avlamak
Türkiye’nin istikrarsızlaştırılması IŞİD için iyi haber, Türk emniyetinin yegane çabası Gülencileri avlamak
Darbe girişimi ve hemen ertesinde başlayan temizlik Türkiye’yi parçalarına ayırıyor. Uzun yıllar boyunca cumhuriyetin omurgası olmuş silahlı kuvvetler şimdi tam bir karmaşa içinde. Ordu komutanları da dahil olmak üzere general ve amiral kadrosunun % 40’ı ya gözaltında ya da kovuldu.
Bu general ve amiraller, 246 kişinin ölümüyle sonuçlanan, parlamentonun ve bir çok emniyet binasının bombalandığı, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı öldürmek ya da yakalamak için yapılan askeri operasyonun da köşeden döndüğü darbe girişiminin şüphelileri.
Karşılık olarak Erdoğan ve hükümeti ABD’de yaşayan Fethullah Gülen’in hareketiyle en küçük bir ilgisi olan herkesi, ilkokul öğretmenlerinden, askerlere kadar, devletin kadrolarından temizlemek için harekete geçti.
Son birkaç günde kapatılan medya organları, 45 gazete, 16 televizyon kanalı, ki aralarında bir de çocuk kanalı var, ve 23 radyo istasyonu. Darbeyle herhangi bir ilişkisi olduğu sanılabilir korkusuyla insanlar Gülen’in kitaplarını ve dergilerini alelacele yakıyor, nehirlere atıyor ya da çöp konteynerlerine dolduruyor.
5 yıl önce Türkiye Ortadoğu’daki en istikrarlı ve başarılı ülke gibi görünüyordu, komşularının örnek alabileceği bir ülke. Ancak Irak ve Suriye Türkiye’ye benzemeye başlayacağına, Türkiye, politik, etnik ve mezhep ayrışması anlamında bu ülkelere benzemeye başladı.
Cesareti ve zindeliği ile darbe girişimini bastıran Erdoğan kişisel otoritesini güçlendirdi ve mutlak iktidarının önündeki engelleri temizlemeye başladı. Ancak başarısız darbe girişimi bile 80 milyonluk nüfusa ve 600.000 kişilik bir orduya sahip Türkiye’nin gittikçe güçten düştüğünün ve istikrarsızlaştığının kanıtı.
Yakın gelecekte yöneticileri tüm enerjilerini kimin sadık kimin olmadığını tespit etmeye yönelik bir temizlik harekatına sarf edecekler. Bu iç temizlik devam ederken ülke birçok cephede önemli sorunlarla karşı karşıya; Güneydoğudaki Kürt gerillaları, IŞİD’in terör saldırıları ve felaketle sonuçlanmış Suriye politikası nedeniyle diplomatik alandaki yalnızlığı.
Türkiye’nin istikrarsızlaşması IŞİD için çok iyi haber. Zaten Selefi cihatçıların peşine düşmek konusunda pek de gayretkeş olmayan emniyet güçleri şimdi bütün çabalarını Gülencilerin izini sürmek için kullanacaklar. Hem IŞİD hem de örneğin Nusra gibi El Kaide bağlantılı gruplar, birçok insanın darbenin arkasında ABD’nin olduğunu düşünmesi nedeniyle, Türkiye’de artmış olan anti-Amerikancı atmosferden yararlanacak.
TSK hem içeride hem de dışarıda Türkiye’nin istikrarının garantisi olarak görülüyordu. Ancak başarısız darbe girişimi bu garantiyi tekrar tesis edilemeyecek biçimde tahrip etmiş gibi görünüyor. 358 generalden en az 149’u ya gözaltına alındı ya da özlük haklarına son verilerek ordudan uzaklaştırıldı. Tutuklananlar arsında Güneydoğu’da Kürt hareketi ile çarpışan ordu komutanı ve Hava Kuvvetleri’nin bir önceki komutanı da var.
Birçok Türk durumun ciddiyetinin yeni yeni farkına varıyor. Ancak anlaşılan o ki darbe girişimi ordu içindeki küçük az sayıda hoşnutsuz bir grup subayın girişimi değil, uzun yıllar boyunca oluşturulan büyük bir komploydu ve başarılı olma ihtimali de hiç az değildi.
Kalkışmanın zirvesinde darbeciler, muhafızların, özel sekreterlerin göz yumması ve yardımlarıyla Genelkurmay Başkanı’nı ve kuvvet komutanlarını yakalamayı başardılar.
İçişleri Bakanı son ana kadar darbe hakkında hiçbir bilgi alamadığını açıkladı, çünkü kendisine bağlı istihbarat görevlisi darbeciler tarafından alıkonulmuştu. Erdoğan ise neredeyse gülünç bir açıklama yaparak, eniştesi kendisine telefon açıp İstanbul’da yolları kapatan askerler gördüğünü söyleyene kadar, yani saat 16.00-16.30’a kadar hiçbir şeyden haberi olmadığını, sonraki dört saati ise umutsuz bir çabayla MİT Başkanı, Genelkurmay Başkanı ve Başbakan’a ulaşmaya çalışarak hiçbir bilgi alamadan geçirdiğini açıkladı. Belli ki Erdoğan, Ege sahilinde kaldığı otele kendisini öldürmek ya da enterne etmek için gelen elit bir askeri timin varışından 45 dakika önce otelden kaçmıştı.
Sürekli inkar etmesine rağmen darbenin arkasında Fethullah Gülen’in adamları olduğuna dair çok az bir şüphe kalmıştı. Genellikle hükümeti eleştiren makaleleriyle bilinen Kadri Gürsel, “Darbenin beyninin ve omurgasının Gülenciler olduğu konusunda kuşkum yok” diye yazdı. Gülencilerin, silahlı kuvvetlere, yargıya ve kamuya bu denli güçlü sızmış olmalarından dolayı şaşkınlık içinde olduğunu da eklemişti. Bu duruma en yakın analojinin ise 1950’lerin ünlü filmi “Invasion of the Body Snatchers” (Bedenleri Ele Geçirenlerin İstilası, ç.n) olduğunu söylüyordu. Filmde uzaydan gelen yaratıklar fark edilmeden ve artık neredeyse çok geç olana değin, bir ABD kasabasını ele geçiriyorlardı.
Darbe girişimi o kadar şaşırtıcı ve beklenmedikti ki, bugün Türkiye’de büyük bir çoğunluk kişisel geleceği ve ülkenin geleceği hakkında yanıtları belli olmayan sorular soruyor.
Erdoğan, bu başarısız darbe girişimini sadece Gülencileri değil tüm muhaliflerini terörist ilan etmek için araçsallatıracak mı? Gözaltına alınan yaklaşık 15.000 kişinin yine yaklaşık 10.000’i asker. Cumhurbaşkanlığı muhafız kıtası lağvedildi. Yargının üçte biri görevden alındı. Şimdiye kadar hedef alınan gazeteciler ve medya organlarının çoğu Gülenci ama çok az kişi baskının bu kadarla sınırlı kalacağına inanıyor.
Bu makaleyi yazmak için görüştüğümüz birçok aydından biri, “Erdoğan’ın güce olan ihtirası, her türden muhalefeti boğacak kadar güçlü” diyor ve adının yayınlanmasını istemiyordu. Geçen hafta hükümete muhalif bir mizah dergisi bir karikatür yayınladığında polis derginin kopyalarını toplamak için bütün gazete bayilerini dolaştı.
Şimdilik komploculara karşı Erdoğan’ın arkasında bir dereceye kadar bir “milli dayanışma” var. Birçok Türk, ki aralarında Erdoğan’ın muhalifleri de var, yabancı hükümetlerin ve medyanın darbeyi kınamadan önce darbeden sonraki soruşturmanın kontrollü olmasını talep ettikleri için kızgın. Söyledikleri şey şu, eğer darbe başarılı olsaydı Türkiye bir iç savaşla ya da tam bir askeri diktatölükle ya da her ikisiyle baş başa kalacaktı. Erdoğan verdiği bir röportajda benzer bir biçimde, şimdi kendisine ılımlı davranmasını öğütleyen Batılı liderlerin eğer komplocular tarafından öldürülmüş olsaydı sevinçten dans edeceklerini söyledi.
Kamusal Politika ve Demokrasi Çalışmaları Merkezi’nin araştırma yöneticisi olan Sabiha Şenyücel darbe girişiminin yaşandığı akşamın yaşamının en kötü gecesi olduğunu söyledi. Yabancı yorumcuların “bunun demokratik olarak seçilmiş hükümetle bir askeri darbe arasındaki savaş” olduğunu dikkate almamalarından yakındı.
Bir meslektaşı ile birlikte yayınladığı raporda, yabancı yorumcuların Erdoğan’a düşman olduklarını ve darbe girişimcilerini hoşgörülü bir biçim de eleştirdiklerini kaleme aldı. Darbe girişiminin devam etmekte olduğu sırada MSNBC’de çalışan bir gazetecinin yazdığı tweetten de bir alıntı var raporda; “ABD’li askeri bir kaynak, NBC habere Erdoğan’ın uçağının İstanbul’a inmeyi reddettiğini ve Almanya’dan sığınma talebinde bulunduğunu söyledi.”
Türkiye Erdoğan’ı sevenler ve ondan nefret edenler olarak ikiye bölünmüş durumda. Şenyücel, “Yan yana yaşayan ama birbirleriyle hiçbir iletişimleri olmayan iki toplumsal kamp var” diyor.
Böyle olsa bile sağ ya da sol kesimde darbe girişimine ABD’nin bir şekilde dahil olmadığı konusunda şüphe duymayan çok az insan var. ABD’nin reddetmesine rağmen Erdoğan buna kesinlikle inanıyor ve bu inancı gelecekteki dış politikasını belirleyecek.
Gözlemcilerden biri, Erdoğan’ın darbeden hemen sonra Batılı liderlerden aldığı yarım ağız desteğin onun uluslararası yalnızlığını açığa çıkardı diyor. Türk lider 9 Ağustos’ta Putin’le görüşmeye gidiyor ancak, Rusya ve İran’la kuracağı ittifakın Türkiye’nin uzun yıllar süren NATO müttefikliğine seçenek olabilmesi çok zor.
Erdoğan’ın iddiasına göre kendisinin tek alternatifi, parlamentoyu bombalamaktan ve kitlelerin üzerine ateş açmaktan çekinmeyen eli kanlı generaller. Ancak Türk devletinin gücü ve saygınlığı gizli bir topluluğun üyeleri tarafından 1980’lerden beri sistematik olarak sömürgeleştirildiği ile ilgili söylentiler nedeniyle zarar görmüş durumda.
Dışişleri’ndeki işe almalar için yapılan sınavlarda yetenekleri ne olursa olsun Gülenci kadrolara sorular önceden verildi. Dışişleri Bakanı’na göre, bir zamanlar bütün dünyada saygıyla anılan diplomatik kadro şimdi sadece Türkçe konuşabilen insanlarla dolu. Yorumculardan biri “Devlet çöküyor” diyor ve ekliyor, “Her şey Erdoğan’ın bundan sonra ne yapacağına bağlı.”
Geçmişte pragmatik ve Mesihvari bir gerilimle birlikte, gücünü arttırmak için politik çatışmadan kaçınmadı. Parti liderleriyle geçen hafta gerçekleştirdiği zirve, Kürtleri bu toplantıya dahil etmediğini not etmek gerekiyor, belki de sekülerler ile bir ittifak yapmak zorunda kaldığının göstergesi olarak kabul edilebilir. Silahlı kuvvetlerde şimdi boşalmış birçok kadroyu, geçmişte Gülencilerin kurbanları olarak ordudan atılmış insanlarla doldurmak kalacak.
Türkiye Erdoğan’ın geçmişte kurduğu bağlaşıklıkların bedelini çok ağır ödüyor. Tilkiler tekrar kürkçü dükkanına dönüyor.
Gülenciler 2002-2013 yılları arasında silahlı kuvvetlere ve devlet kurumlarına kolaylıkla sızabildiler çünkü Erdoğan’ın ve AKP’nin sekülerler ile olan çatışmasında yakın müttefikleriydiler. IŞİD Türkiye’de hücrelerden oluşan bir şebeke kurabildi çünkü emniyet güçleri Suriye’deki savaşın arka üssü konumunda olan Türkiye’deki selefi-cihatçılara göz yumdular. Erdoğan geçen yıl 7 Haziran seçimlerindeki yenilgisinden sonra milliyetçilerin desteğini alabilmek adına PKK’yle tekrar savaş başlattı.
Erdoğan krizlerden ve çatışmalardan besleniyor, son örnek ise başarısız darbe girişimi. Ancak bu sürekli kriz durumu bölgenin geri kalanı bir savaş alanıyken Türkiye’yi zayıflatıyor ve istikrarsızlaştırıyor.
[The Independent’taki 29 Temmuz tarihli İngilizce orijinalinden Murat Karadeniz tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir.]
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.