Kardeşim Esad oldu, Esed. Muhterem hocaefendi oldu, paralel, inde yaşayan, haşhaşi. Kardeşim Abdullah Gül oldu, onlar. Bülent abi oldu, o zat. Davut hoca oldu, David. Kim kaldı? *** İHH kaldıydı, hani şu İsrail ablukasındaki Gazze’ye yardım götürmek için Mavi Marmara gemisine çoluk çocuğu dolduran, gencecik insanları zalim İsrail askerinin önüne atan… Oradan umduğunu bulamayınca Suriye’ye […]
Kardeşim Esad oldu, Esed.
Muhterem hocaefendi oldu, paralel, inde yaşayan, haşhaşi.
Kardeşim Abdullah Gül oldu, onlar.
Bülent abi oldu, o zat.
Davut hoca oldu, David.
Kim kaldı?
***
İHH kaldıydı, hani şu İsrail ablukasındaki Gazze’ye yardım götürmek için Mavi Marmara gemisine çoluk çocuğu dolduran, gencecik insanları zalim İsrail askerinin önüne atan…
Oradan umduğunu bulamayınca Suriye’ye TIR filan götüren yardım kuruluşu, İHH.
O gün onla da mesafeyi açtı:
– Gemiyi gönderirken bana mı sordun?
***
Bu kadar yani. Üç beş sene süren bir dostluk, muhabbet, yoldaşlık, din kardeşliği, amel birliği, kader birliği, söylem birliği, eylem birliği…
Sonra…
– Bana mı sordun?
***
Yarın bir gün bakarsın Esed yeniden kardeşim Esad olur, Suriye’ye TIR filan gönderen İHH bir kez daha fırçayı yer:
– Bana mı sordun?
***
Son 5 yıldır, ideolojik kümelenme ve kaimleşme, mezhepsel kümelenme ve kaimleşme, ekonomik kaynaklar, demografik yapıdaki değişiklikler, formal ve informal silahlı güçlerle ilişkiler Suriye meselesi üzerinden kurgulandığına göre…
Sadece İHH değil, müesses nizamın bütün aktörlerinin tatlı koltukları, ballı maaşları sarsılır herhalde Suriye konusunda başa dönülse…
Mesela Yiğit Bulut, Şamil Tayyar, Mehmet Metiner, Bengisu Karaca, Yavuz Bingöl, Abdülkadir Selvi ve yüzlerce yandaş gazeteci, yazar, televizyoncu, yüzlerce milletvekili ve belediye başkanı, binlerce partili bütün argümanlarını yeniden yazmak zorunda kalırlar. Ama “liderime niye hayranım“ sorusuna birdenbire, kıvrak bir cevap vermek kolay olmadığından, mecburen “davaya“ ve “lidere” ne kadar sadık olduklarını, ne çok hizmet ettiklerini anlatmaya çalışırlar. Ama lider paylar:
– Bana mı sordun?
***
Öyledir çünkü bu işler. Yola beraber çıkılır. Yol boyunca, zemin durumuna göre, hava durumuna göre, yoldaşlardan bazıları kenara itilir, bazıları öne çekilir, bazıları geriye itilir; her şey iyi giderse puanlar lidere yazılır, işler kötü giderse eksiler yoldaşlara yazılır.
Yol ilerledikçe lider yolda yalnız kalır; artık yanında ne veliaht, ne halef, ne vezir, ne lala, ne ağabey, ne kardeş, ne hoca…
Tek kendisi vardır, bir de mabeyincileri, hizmetkarları, dalkavukları…
Yolun bir noktasına gelince lider dışında herkes eşitlenir, herkes önemsiz, gereksiz hale gelir, herkes her işi yapabilecek hale gelir çünkü bütün önemli işleri zaten lider yapmaktadır, herkesin yapacağı işler zaten önemsiz işlerdir.
Sonra bir yol ayrımına gelinir, lider dümeni kırmaya başlar, ayak uyduramayan mabeyinciler, hizmetkarlar, dalkavuklar sitem edecek olur, lider paylar:
– Bana mı sordun?
***
Fakat bence, tarihi yazanlar aslında kıllar olduğundan, asıl sorulması gereken şudur:
Kıllara ne olur? Kıllar nereye döner, kaç derece döner?
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.