OHAL ilanının ardından gelen ilk Kanun Hükmünde Kararname (KHK) sonrası KESK MYK üyesi İlhan Yiğit ile görüştük
OHAL ilanının ardından gelen ilk Kanun Hükmünde Kararname (KHK) sonrası KESK MYK üyesi İlhan Yiğit ile görüştük. Sendika.Org’a değerlendirmelerde bulunan Yiğit, darbe gibi OHAL’in de antidemokratik ve kabul edilemez olduğunu ifade ederken KESK üyesi kamu emekçilerinin de açığa alınmasının AKP’nin darbe girişimini fırsata çevirmesinin bir göstergesi olduğunu vurguladı
Darbe girişiminin ardından kamu kurumlarında ve TSK’de “temizliğe” girişen AKP onbinlerce kamu çalışanını açığa aldı. Bunların içerisinde cemaatçi olmayan, aksine özellikle AKP-cemaat ortaklığı dönemindeki anti demokratik uygulamalardan payını alan KESK’in 88 üyesi de yer aldı. Darbe girişiminin ardından üç aylık OHAL ilan edilmesiyle, iptal edilmesi mümkün olmayan ilk KHK de bu sabah (23 Temmuz) Resmi Gazete’de yayımlandı. AKP’nin darbe girişimini fırsata çevirme uygulamalarını, 88 üyesi “FETÖ üyesi” denilerek açığa alınan KESK’in Merkez Yürütme Kurulu üyesi İlhan Yiğit ile konuştuk. Yiğit, üyelerinin açığa alınmasını doğrularken Haber-Sen üyesi iki emekçinin göreve iade edildiğini, kendilerine de isim benzerliği olduğu söylendiğini belirtti. Ancak Yiğit, isim benzerliği bahanesinin gerçek olmadığını, TC kimlik numarasına kadar aynı olduğunu belirtti.
Ablası Bank Asya’dan kredi çeken kamu emekçisi açığa alındı
Yiğit, memurların açığa alınması sürecinin adeta “cadı avına” dönüştüğünü vurgulayarak Eğitim Sen Malatya Kadın Sekreteri’nin açığa alınma gerekçesinin ablasının Bank Asya’dan kredi çekmesi olduğunu ifade etti.
Sivil darbe darbe girişimi fırsata geçirilerek tamamlanıyor
Yiğit, OHAL sonrası ilk KHK ile sendika ve konfederasyonların kapatılmasına tepki göstererek şu değerlendirmede bulundu:
15 Temmuz’daki darbe girişimi darbelerden çok çekmiş bir geleneğin temsilcisi olan KESK açısından kabul edilemez bir durumdur. Aynı şekilde AKP’nin bu darbe girişimini fırsata çevirerek kendi sivil darbesini tamamlayacak uygulamalarını kabul etmemiz mümkün değildir. Bunların başında OHAL Kanunu’na dayalı olarak çıkarılan ilk KHK yer alıyor. OHAL Kanunu’na göre sadece dernekler kapatılabilecekken bu KHK ile FETÖ ile bağlantılı olduğu gerekçesiyle yasal süreç yürütülmeden sendikaları da kapattılar. Bu yalnızca sıkıyönetimde yapılabilecek bir şey. Bu KHK’nin kapsamında her ne kadar “Fethullahçı Terör Örgütü” ile bağlantılı olanlar diyorsa da kapsamına baktığımızda keyfi yorumlara açık olduğu görülüyor. Yürürlükteki kanunlarla iş güvencesi garanti altına alınan kamu emekçilerinin haklarının ellerinden alındığını görüyoruz. Hükümet çalışma yaşamında şimdiye kadar iş güvencesi dahil olmak üzere hak ve hürriyetleri gasp ederken bunu torba kanunlarla gerçekleştiriyordu. Şimdi de 11 yıl boyunca iktidarı paylaştığı, sonrasında ayrı düştüğü grubun darbe girişimini bastırma adı altında yapıyor. Aslında yapmak istediği sivil darbeyi bu darbe girişimini fırsata çevirerek tamamlamak. Tek adam diktatörlüğüne giden yolda her türlü hakkı, kanunlarla güvence altına alınmış hakları ortadan kaldırıyor.
Eğitim ve sağlık alanında mağduriyetler katlanacak
Yiğit, kapatılan eğitim kurumlarında eğitim gören öğrenciler ve sağlık kurumlarında tedavi gören hastaların durumuyla ilgili sorumuza da, paralı eğitim ve paralı sağlık uygulamalarının yarattığı mağduriyetin katlanacağı yanıtını vererek şunları söyledi:
AKP yine sermayeden yana emekçi halkın yaşam alanlarını kısıtlayan tutumunu sergiliyor burada da. Kapatılan üniversitelerden Turgut Özal Üniversitesi’ne tahsis edilen alanlara bakalım önce. Kamuoyu hatırlayacaktır: Arınç Gökçek’in Ankara’yı parsel parsel sattığını söylemişti. Bu üniversiteye tahsis edilen alan Ankara’nın rantı en yüksek bölgesindedir. Bu örnek bile tek başına cemaatle AKP’nin suç ortaklığını gösteriyor. El konulan kurum ve kuruluşların mallarının devredilmesi ayrıca bu hukuksuz sürecin bir parçasıdır.
Kapatılan üniversitelerin öğrencilerinin devlet ya da vakıf üniversitelerine nakledileceği söyleniyor. Ayrıca bu öğrencilerin taksitlerinin de devam edeceği belirtiliyor. Burada bir takım mağduriyetler kuşkusuz ortaya çıkacaktır. 15 üniversite kapatıldı. Bu öğrenciler için var olan üniversitelerde kapasite mevcut mu? Bütün ödemelerini yapmış öğrenciler ellerindeki makbuzu ibraz edebilecek mi? Cemaatle ilişkisinin kurulması korkusuyla öğrenciler bu makbuzları ibraz etmeyerek ikinci defa ödeme yapmak durumda kalabilirler.
Hastanelere ilişkin de tedavileri süren hastaların bir mağduriyet yaşamaları söz konusu. Umarım yanılırız ama üniversiteler için geçerli olan kapasite sorunu hastaneler için de geçerli. Sağlığın AKP ve cemaat eliyle bu denli metalaştırıldığı sistemde hastalar öteden beri mağduriyet yaşıyordu. Bu mağduriyet, KHK ile sürecek ve katlanacaktır. Peşin ödenmiş bir tedavi karşılığı varsa bunun ibrazına dönük vatandaşlar cemaatçi yaftası yememek için çekinebilirler. Öteden beri darbelerden çok çekmiş bir mücadele geleneğinin devamı olan KESK üyelerinin yaşadığı mağduriyete bakınca bunu söylemek zor değil. Masumiyet karinesi ihlal ediliyor. Bu peşin kabulümüz olsun. Bizim üyelerimiz bile cemaat ve AKP uygulamalarından çok çekmiş üyelerimiz bile bugün cemaatçilerin safındaymış gibi gösterilerek açığa alınıyor.
Yiğit son olarak KHK’nin 2. maddesinin 3. fıkrasına göre sendika, dernek ve konfederasyonların kapatılabileceğini söyledi ve çıkarılan KHK’den bile daha antidemokratik uygulamaların hayata geçirildiğini ifade ederek “Oldukça keyfi, yoruma açık ifadeler var. Mağduriyete yol açacaktır bu. Kaldı ki bu KHK, FETÖ olarak tanımlanan yapıya çıkarıldığı gibi yarın da keyfi olarak herkese çıkarılabilir. Biz genelgelerle tasfiye edilmeye çalışılan bir konfederasyonuz. 23 bin üyemizin soruşturması sürüyor hala. Bu KHK’nin benzerini çıkarmalarının önünde bir engel yok. Temel hak ve özgürlüklerin yasal olarak savunulmasının önüne geçildiği, masumiyet karinesini ihlal eden tutumların antidemokratik olduğunu söylemek gerekir. Terör örgütü ile irtibatlandırılmış suçlular zaten TCK’nin 301. maddesine göre cezalandırılabiliryordu. Var olan kanunlar varken buna göre bir süreç yürütülmek yerine kanunları yok sayan bir KHK’yi kabul etmek mümkün değil. Kaldı ki OHAL Kanunu’na göre sendikaların kapatılması mümkün değilken doğrudan ilişkisi tanımlanmamış dolayısıyla hala masum sayılan kurum ve kuruluşların kapatılmasının hukukdışı olduğunu düşünüyoruz. OHAL Kanunu 12 Eylül’ün bir ürünüdür. Bu anayasayı kaldırıp sivil demokratik anayasa yapacağını söyleyen AKP’nin 12 Eylül anayasasına bu denli sarılmasının kabul edilemez olduğunu düşünüyoruz. OHAL’i de KHK’leri de ortadan kaldıracak olan halkların sokakta vereceği özgürlük, demokrasi ve laiklik mücadelesidir” dedi.
Sendika.Org/ Ankara
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.