“Yarınki insanlığı besleyecek olan GDO’lardır” diyen siyasetçiler yalancıdır. Bu insanlar sisteme kapılan, kendilerine söylenenleri söyleyen ve olayı anlamayan insanlardır. Sanki kaynakları tüketerek sürdürülebilir tarım yapılırmış gibi! Hayır. GDO’larla fakir ülkelerin çocuklarından çok hangarlarda yetişen domuzları besliyoruz Çokuluslu şirketlerin ve lobilerin ağırlığı, tarım ilçalarının kullanılması, Roundup’un tehlikesi (Monsanto şirketinin ürettiği kötü otla mücadele ilacı), “kutsallaştırılan” GDO’lar… Prof. […]
“Yarınki insanlığı besleyecek olan GDO’lardır” diyen siyasetçiler yalancıdır. Bu insanlar sisteme kapılan, kendilerine söylenenleri söyleyen ve olayı anlamayan insanlardır. Sanki kaynakları tüketerek sürdürülebilir tarım yapılırmış gibi! Hayır. GDO’larla fakir ülkelerin çocuklarından çok hangarlarda yetişen domuzları besliyoruz
Çokuluslu şirketlerin ve lobilerin ağırlığı, tarım ilçalarının kullanılması, Roundup’un tehlikesi (Monsanto şirketinin ürettiği kötü otla mücadele ilacı), “kutsallaştırılan” GDO’lar… Prof. Gilles-Eric Séralini düşüncesini açıklıyor: Sürdürülebilir bir tarımla dünyaya nasıl sağlıklı bir beslenme sunabiliriz? Reporterre.net sitesinin gerçekleştirdiği söyleşiyi sunuyoruz.
Reporterre: Gelecekte sadece GDO’ın insanlığı besleyeceğini söyleyenlere ne yanıt veriyorsunuz?
Gilles-Eric Séralini: Bu olanaksız. Ama “İnsanlığın belirli bir bölümünü besleyebiliriz” diyerek Bill Gates gibi insanların güvenlik belgesi (bröve) almış tohumları fakir ülkelere satış işine girdikleri doğrudur. Buradan hareketle bütün insanlığı beslemek ise ayrı bir şeydir. Gerçekte, tarımsal GDO’ın yüzde 99’u, mısır hariç, güvenlik belgesi olan tohumlarla amerikan kıtasında üretilmektedir. Bu ürünler soya, mısır ve kolza olup Montsanto firmasının da aralarında olduğu çokuluslu firmalar tarafından geliştirilmiştir ve güvenlik belgelerine de sahiptirler. Soya ve mısır daha çok sanayi türü hayvan besiciliğinde kullanılırken kolza ise enerji ve yağ üretimine dönüktür. Gördüğünüz gibi üç besin maddesiyle herkesi besleyemeyiz. Buna karşın, sanayi türü hayvancılıkla besiciler ot kavramını unutabilirler ve GDO’lu soya küspesiyle besleyebilirler. Yoğun tarım yöntemlerini basitleştirmek için önemli olan yüksek düzeyde tarım ilacı içeren bitkiler yapmaktır.
Bu da tarım yöntemlerinin rasyonalizasyonu mu demektir?
Evet. Sadece hayvanları beslemek için ama asla bir toplumu değişik şekilde beslemek için yakın çevrede bitki üretmek değildir. Zaten, fakir ülkelerde açlık artarken, zengin ülkelerin hayvanlarını (inek, domuz, tavuk) aşırı besliyoruz. O halde, GDO’lar petrol üzerine kurulu sanayi türü tarımına yöneliktir.
Nasıl bir tarım insanlığı daha iyi besleyebilir?
Birleşmiş Milletler Tarım ve Gıda Örgütü’nün raporlarının da gösterdiği gibi bu yakın biyolojik tarım ve geçim (yiyecek sağlayan) tarımıyla olanaklıdır.
O halde, yarınki insanlığı besleyecek olan GDO’lardır diyen siyasetçiler yalancıdır…
Bu insanlar sisteme kapılan, kendilerine söylenenleri söyleyen ve olayı anlamayan insanlardır. Sanki kaynakları tüketerek sürdürülebilir tarım yapılırmış gibi! Hayır. Bu olanaklı değildir. Çünkü petrole dayalı bir tarımdır. GDO’larla fakir ülkelerin çocuklarından çok hangarlarda yetişen domuzları besliyoruz.
Bu tarım sistemini nasıl değiştirebiliriz?
Petrol tarımından çıkmamız gerek yani aşırı desteklenen tarımdan. Bu sürdürülebilir bir sistem değildir. Çünkü vergilerimizin parasıyla içinde 50 tür ilaç olan bir elmayı biyolojik elmadan daha ucuz hale getiren sistemi sürdürmekteyiz. Öne çıkarılması gereken Olivier de Schuffer’inde söylediği gibi (Belçikalı hukukçu ve Louvain Üniversitesi’nde Uluslararası Hukuk profesörü) biyolojik (organik), ortak ve geçim tarımıdır. Parazitleri ve ilaçları kullanmayan çoklu tarıma öncelik verilmelidir. Tek tür tarım yaptığınızda biyolojik de olsa, parazitlerce kemirilmemelidir.
Çoklu tarım besiciliğe eşlik etmeli midir?
Tabii ki. Tüm çiftliklerde, çoklu tarım besiciliğe çağrıda bulunur. Etyemezlik iyi değildir tabii ki ekosistem açısından. Nitelikli et yemek gerek ama daha az sıklıkla. Beslenme uzmanları etli olmayan rejimlerde çeşitliliği artırmak gereği üzerinde duruyorlar ama günde ilaçlı beş çeşit sebze ve meyve yemekte pek iyi değildir. Önemli olan tabii ki ürünlerin niteliğidir.
Roundup ve glifosat arasında bir ayrım yapmak gerekir mi?
On yıllık araştırmam bana bu ayrımın çok önemli ve vazgeçilmez olduğunu gösterdi. Glifosattan bin kere zehirli olan zehirlerin roundup içinde saklı olduğunu kanıtladık. Zehirliliğin etken ögesi olarak açıklanması Monsanto şirketinin bir dalaveresidir (hilesidir). İkinci dalavere zehirliliğin gerçek etken ögelerini açıklamamaktır. Sanayi ürünleriyle beslenen hayvanların yağlarıyla yapılan sabunlarla temizlenen damıtım kazanlarındaki kalıntılardan kaynaklandığını keşfettik. Kimi şirketler oksitli yani çok aşındırıcı petrol artıkları üretmektedirler ve bunları çözülmeyen çamaşır suyu üreten şirketlere, kaya gazı çıkaran şirketlere ve tarım ilacı temizleyicisi olarak satmaktadırlar. Bu temizleyiciler tüm tarım ilaçlarında vardır ve çok tehlikelidir ve bunlar devinimsiz (durgun) olarak açıklansalar da roundup içinde bulunan gerçek zehirlilik etken ögeleridir. Uzun vadede test edilmemişlerdir ve gerçekten pazarlanan ürünü test etmek yerine kötü ürün test edilmektedir, yani sanayinin etken olarak açıkladığı bileşenlerden biri. Çiftçilere ve bostancılara satılan roundup açıklanandan bin kat fazla zehirlidir.
Çevreci örgütlerinin tepkisi nedir?
Karşı karşıya gelen iki taraf aynı şeye inanırsa efsane kök salar. Monsanto’ya göre roundup glifosattır ve değer verdiğim Greenpeace ya da Generations Futures (Gelecek Kuşaklar) gibi sivil toplum örgütleri glifosatın roundupın etken ögesi olduğunu söylemeye devam etmektedirler. Bu örgütler glisofatı durdurmak için glisofatın izninin zayıf yönünü bulmak gerekir demektedirler. Oysa glisofatın kendisi dalaverenin zayıf yönüdür.
Kimyasal sanayinin kökeninde petrol vardır…
Özellikle Suriye’den gelen insanların göç ettiği Grande-Synthe’de (Fransa’nın kuzeyinde bir kent) bulunuyorsunuz. Bu insanlar buraya sarin gazı nedeniyle gelmişlerdir. İthal edilen petrol sayesinde Almanya’nın Ruhr bölgesinde tarım ilacı olarak keşfedilen, dünyanın tanıdığı en zehirli gazdır. Bu ürünleri geliştirmek için petrol sanayi kimya ve gıda sanayiyle birlikte çalışmışlardır ve bunlar şimdi sefalet ve siyasi sorunlar yaratmaktadırlar. İnsanlar bu sorunsalların ayrı olduğunu düşünüyorlar oysa bunlar birbirine bağlı. Bugün diktatörler savaş gazları, zehirli gazları alman şirketlerinden satın alıyorlar. Almanya’da üretiliyorlarsa bu iki savaş arasında Ruhr vadisinde alman hükümetinin finanse ettiği üretim merkezi bulunmasındandır. Temerküz (toplama) kamplarında kullanılan Zyklon B gazı böyle üretilmiştir. Bugün hâlâ Bayer firmasının sattığı ilk ilaçlardan biridir. Savaş için tasarlanan ürünler tarımda yeniden kullanılmaya başlanmıştır. Örneğin nitrat savaşlarda patlayıcı olarak kullanılmıştır.
Bu sanayiye karşı nasıl mücadele edilmelidir?
Bu başka tür bir savaştır, Orta Çağ savaşıdır ve dünyanın en büyük prensleri tarafından sahneye koyulmuştur. Artık prens ya da kral değillerdir ama dünya GSMH’nin yarısından fazlasını elinde bulunduran 85 şirkettir. Bugünün siyasetinin gerçek krallarıdır. Trump ve benzerlerini finanse ederler. Zengin ve fakirler arasındaki fark bugün Orta Çağ’dakinden daha büyüktür.
GDO’lar konusunda şunu da söylemek isterim: İlk kez insanlık tarihinde tarlalarda GDO’lu ürünleri kesen köylülerin hapsedildiğini görüyoruz. Orta-çağ’da köylüler vergilerini ödemediğinde hapsediliyorlardı ve bugün bu kutsallaştırılmış GDO’lar nedeniyle oluyor. Uzun vadede zehirli olan bu ürünler bizi hasta eder. Bunun kasıtlı olarak yapıldığını söylemiyorum ama kasıtlı olan laçkalıktır ve insan yaşamına değer verilmemesidir.
Para mantığı kasıtlı değil midir?
Tabii ki evet. Ticari bir etkinliği ifşa etmiyorum ama bu GDO, tarım ilacı, ilaç üreten bu sekiz şirketin zenginliğinin bir ulus devlet’ten daha zengin olduğunu söylüyorum.
Teknolojiler hakkında ne düşünüyorsunuz?
Ben moleküler biyoloğum ve moleküler genetiği seviyorum. GDO’yla çalıştım ve göğüs kanserine karşı bir ilaç için bröve isteğinde bulundum. İlk başta canlıyı anlamayı sağlayan her şeyle tutkuyla ilgilendim. Teknoloji bıçak gibidir. Eti ya da sebzeleri kesmeye yaradığı gibi komşunuzu öldürmeyi de sağlar. Çıkışta teknoloji yönlendirilmemelidir ama çokuluslu şirketlerin elinde olan çok yoğun güçler nedeniyle yönü saptırılıyor.
Diğer yönden, ürünlerin değerlendirilmesi konusunda laçka devletler berraklık istemiyorlar. Bugün bile Tarım bakanı Stehane Le Foll, kimi televizyon programlarında Devlet’in berraklığı sağlayacağını açıklıyor ama Fransa’da tarım ilaçlarının satıldığı ve kullanıldığı yerlerde berrak değildir ne de ilaçların sağlık açısından değerlendirilmesi konusunda elinin altında bulunan dosyalarla da berrak değildir. Biz tüm bunları berrak-açık hale getireceğimizi söylediğimizde devlet bizi kovuşturmakla tehdit ediyor. Gözlerimizin içine bakarak Sağlık Müdürü, benimde üyesi olduğum Criigen (Genetik Mühendisliği bağımsız bilgi ve araştırma komitesi-comité de recherche et d’information indépandante sur la genie génétique) müdürüne ilaçların ortak maddelerinin sorun yarattığını ama yapacak bir şeyleri olmadığını çünkü lobilerin Brüksel’de çok etkili olduğunu söylüyor. Brüksel sırtını iyi yere dayamış. Çünkü Brüksel hükümetlerimizin ortaya çıkardığı bir şeydir. Berraklığın eksik olması nedeniyle soysuzlaşan bir sistemin içindeyiz.
Gilles Eric-Séralini Fransa Caen üniversitesinde moleküler biyolog ve profesördür. Monsanto’yu yargılamakla yükümlü uluslararası mahkemenin komitesinde yer almaktadır. Mahkeme Ekim 2016’da La Haye’de toplanacaktır. Baş ahçı Jérome Douzelet ile “Plaisirs cuisinés, poision cachés- dialogue entre un chef et un scientifique”( Pişirilen lezzetler, Saklı zehirler- Bir şef ile bilim adamı arasında diyalog)(Actes Sud) adlı bir kitap yazmıştır.
[Reporterre sitesindeki 13 Temmuz tarihli Fransızca orijinalinden İsmail Kılınç tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir.]
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.