Bugün bazı üniversite rektörleri de darbe karşısında demokrasi yürüyüşleri için çağrı yapıyor. İki gün önce İstanbul Üniversitesi rektörü Mahmut Ak da böyle bir çağrı yaptı. Evet, hani rektörlük seçimlerinde ikinci olmasına rağmen ve üniversite kamuoyunda birinci olan rektör adayının rektör olması yönünde güçlü bir eğilim varken atama usulüyle rektör olan Mahmut Ak. Üniversiteye rektör olduktan […]
Bugün bazı üniversite rektörleri de darbe karşısında demokrasi yürüyüşleri için çağrı yapıyor. İki gün önce İstanbul Üniversitesi rektörü Mahmut Ak da böyle bir çağrı yaptı. Evet, hani rektörlük seçimlerinde ikinci olmasına rağmen ve üniversite kamuoyunda birinci olan rektör adayının rektör olması yönünde güçlü bir eğilim varken atama usulüyle rektör olan Mahmut Ak. Üniversiteye rektör olduktan sonra yasaklarıyla tanınan Mahmut Ak.
15 Temmuz cunta girişimi çöktü. Birçok sebep sayılabilir cuntacıların çöküşünde neden olarak. Başarılı olsalardı yeni durumu tartışırdık, onlara karşı da nasıl mücadele edeceğimizi değerlendirirdik.
En nihayetinde Amerikancılığından şüphe etmememiz gereken bir cunta denemesiydi. Emperyalizme bağımlı bir ülkenin iç krizi de, iktidarı içi kapışan düzen içi unsurları da emperyalizme bağımlıdır. Bu konu ayrı bunu özel olarak tartışmak lazım.
Şimdi tabii ki de karşılıklı kapışan taraflardan birbirine üstün gelen diğerini tasfiyeyi uygulayacak. Askeriyeden, yargıdan kısacası tüm bürokrasiden silmeye çalışacak diğerini. Üniversite bundan azade değil hatta bir kat daha kıymetli olabilir. Bürokraside oluşan boşluğu kısa vadede nasıl halleder AKP hep birlikte göreceğiz ama uzun vadede kendine kadro ve bürokrat yetiştirecek şekilde dizayn edilmiş bir üniversiteye ihtiyacı yakıcı.
İşte tam bu noktada YÖK devreye girdi. İlk etaplı planları olan tasfiye işlemini bütün dekanların istifasını isteyerek, birçok akademisyeni üniversiteden uzaklaştırarak ve bazı rektörleri görevinden alarak başlattı. Dekanlar istifasını verdi, uzaklaştırılan akademisyenlerin çoğu cemaat sendikası üyesi, rektörlerin içerisinde tutuklananlar var. Barış için akademisyenler süreciyle kıyaslandığında basit hatta göstermelik bir iki direniş bile sergilemedi cemaatçiler. Kendi davalarına olan bağlılıkları pek yok anlaşılan.
Peki, YÖK’ün bu uygulamaları, acil tedbirleri ve toplantıları üniversitede darbeye karşı mücadele midir gerçekten? YÖK, başka bir darbe olan 12 Eylül eliyle kurulmamış olsa belki biraz inandırıcılığı olabilirdi. Ama darbenin ürününden darbe karşısında demokrasi mücadelesi beklenemez. O ancak mağlup olmuş tarafın karşısında güçlünün yanında yer almayı bilir.
Güçlünün yanında yer almak demişken, başka bir dikkat çeken nokta da vakıf üniversiteleri. Türkiye’de kurulan ilk vakıf üniversitesi, YÖK’ün ilk başkanı İhsan Doğramacı tarafından açılan Bilkent Üniversitesi’dir. Bilkent’in burada ayrı bir esprisi yok ancak vakıf üniversitesi furyası onunla başladı. Yani bizzat darbe ürünü bir mantık vakıf üniversiteleri ve bugün aynı vakıf üniversiteleri darbe kınaması konusunda sıraya girmiş durumdalar. Peki, darbe gerçekleşip cunta yönetime el koymuş olsaydı asker karşısında hazır ola geçmeyecekleri ne malum!
Denilebilir ki “Evet, YÖK bir darbe kurumuydu ama AKP’yle birlikte demokratik bir kurum halini aldı!”. Bunu diyenler olacaktır. Üstelik bugün demokrasi havarilerinin elindeyse bu kurum ve onların köşe yazarlarının gazeteleri medya patronlarının reklam çalışmalarıyla çok satıyorsa, bu söylemin yayılması için de çaba gösterecek olabilirler. Diyelim ki öyle peki AKP iktidarı öncesinde veya AKP’nin YÖK içerisinde kendi kadrolarının gücü olmadan önce üniversite içerisinde darbe mantığı ve darbeci kurumlar karşısında demokrasi mücadelesini kimler yürütüyordu? Demokratik üniversiteyi sloganlaştıranlar ve onun için mücadele edenler kimlerdi?
Bugün bazı üniversite rektörleri de darbe karşısında demokrasi yürüyüşleri için çağrı yapıyor. İki gün önce İstanbul Üniversitesi rektörü Mahmut Ak da böyle bir çağrı yaptı. Evet, hani rektörlük seçimlerinde ikinci olmasına rağmen ve üniversite kamuoyunda birinci olan rektör adayının rektör olması yönünde güçlü bir eğilim varken atama usulüyle rektör olan Mahmut Ak. Üniversiteye rektör olduktan sonra yasaklarıyla tanınan Mahmut Ak.
Lafı dolandırmanın gereği yok, bu memlekete demokrasi lazım ve onu da biz getiririz. Bir dönem başka, başka bir dönem bambaşka tutum alanlar değil. Demokratik Öğrenci Hareketi için her dönem YÖK’e karşı mücadele üniversite içerisinde özgürlükler için, demokratik alanların genişletilmesi için olmuştur. Darbe koşullarında da böyledir, OHAL’de de böyledir. 12 Eylül sonrası üniversitelilerin meşru örgütlenme alanları olan dernekleri hedef alan “Tek tip dernekler yasası” 14 Nisan 1987’de yapılan eylemlerle nasıl durdurulmuşsa, bugün de üniversitelerin demokrasi mücadelesi, demokratik üniversite mücadelesi aynı şekilde yürüyecektir.
Evet, herkes kendi savunduğu iktidarın karşısında yer alan anti-demokratik bir girişimin karşısında yer alabilir. Ama bu karşıtlıkta taraflardan biri anti-demokratik yöntemleri kullanıyorsa, halkın çıkarını temsil etmiyorsa karşı tarafı otomatikman demokrat ve halkçı olmuyor. Kendilerini öyle zannedebilirler ama tarihin gösterdiği de gerçeğin gösterdiği de bu değil. O yüzden demokrasinin ve halkın gerçek çıkarının savunulması işi bizim omuzlarımızda olmaya devam ediyor.
* İstanbul Üniversitesi Öğrenci Kolektifi üyesi