Piyasa kendi saikiyle görünmez elini işletirken, insanlar güven içinde bir yaşamın kapısını aralayacak meslekler talep etmektedir. Ancak benzer meslekler etrafındaki kümelenmenin altında yatan “iş güvencesi ve gelir garantisi sağlama” asıl motivasyonunu görmezden gelmek mümkün görünmemektedir 26 Temmuz’da yapılacak üniversite ve bölüm tercihleri öncesi “Geleceğin meslekleri nelerdir?”, “Üniversite mi seçilir?”, “Bölüm mü seçilir?”, “Tercih yaparken hangisi daha […]
Piyasa kendi saikiyle görünmez elini işletirken, insanlar güven içinde bir yaşamın kapısını aralayacak meslekler talep etmektedir. Ancak benzer meslekler etrafındaki kümelenmenin altında yatan “iş güvencesi ve gelir garantisi sağlama” asıl motivasyonunu görmezden gelmek mümkün görünmemektedir
26 Temmuz’da yapılacak üniversite ve bölüm tercihleri öncesi “Geleceğin meslekleri nelerdir?”, “Üniversite mi seçilir?”, “Bölüm mü seçilir?”, “Tercih yaparken hangisi daha önemli?”, “İlgi ve yetenek mi, yoksa mesleğin gelir getirebilirliği mi?”, “Ataması olan bölümler 4 yıl sonra hangileri olacak?”[1] gibi sorular akılları kurcalamaya devam ediyor. Hap bilgilerden oluşan çıkarımların ötesinde, içinde bulunduğumuz süreci daha ayrıntılı bir analizle değerlendirmeye ihtiyaç var. Ancak bu yolla tüm bu soruların, bir paradoksun parçaları olduğu anlaşılabilir.
O halde adım adım gidelim; çalışma yaşamında nasıl bir değişim olduğunu, sonrasında oluşan gerçekleri ortaya koyalım. Ardından bu sürecin tercihleri nasıl etkilediğini ve en önemlisi, tercih aşamasındaki öğrencilerin bu duruma ne şekilde tedbir alabileceğine bakalım.
Öncelikle iş dünyası ya da çalışmanın yapısı nasıl değişiyor? Teorik olarak bu durumu ortaya koyalım:
Geleneksel çalışma ilişkileri değişiyor
Ülkemizde özellikle nitelikli işgücü piyasasına kaynaklık eden üniversitelere yerleşme aşamasındaki öğrencilerin tercihleri, çalışmanın yapısında meydana gelen değişimden etkilenmektedir.
Yirmi birinci yüzyılda, geleneksel anlamıyla çalışma ilişkilerinin tamamen değişiyor olduğu düşünülebilir. Yeni dönem çalışma ilişkilerine ya da meslek icra biçimine ait özellikler[2] şunlardır:
Çalışma ilişkilerinin yeni gerçeği, güvencesizleşme
Yukarıda özetlenen değişimler, Sanayi Devrimi’nden bu yana türlü mücadelelerle emek adına elde edilen tarihsel kazanımların piyasa kazanımları karşısında gerilemesini de ifade etmektedir. Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisi piramidinin ikinci basamağını oluşturan “güvenlik ihtiyacı” geleneksel çalışma biçimine yansımıştır. Çalışanın kendini güvende hissettiği tam zamanlı ve ömür boyu çalışmayı ifade eden iş güvencesi, yeni çalışma ilişkilerinde yerini piyasa koşullarının kollarında, rekabet dolu bir belirsizliğe bırakmaktadır. Uzun vadeli ve kalıcı bir istihdamdan yoksunluk anlamına gelen ve (prekarizasyon) “güvencesizleşme” olarak dilimize kazandırılan bu olgu, çalışma ilişkilerinde yeni bir boyutu ifade etmektedir.[3] Güvencesizleşmenin çalışanlara etkisi tam zamanlı işlerin yerini geçici, gündelik ve yarı zamanlı işlerin almasıdır. İleri sanayi ülkelerinde, geleneksel tam zamanlı işler hızla istihdamın güvencesiz biçimleri ile yer değiştirmektedir. Gelişmekte olan ülkelerde ise tam zamanlı iş her zaman nadir olmuştur ancak eğilim kural olarak çok daha istikrarlı bir istihdam yapısından güvencesiz çalışmaya doğru devam etmektedir.[4]
Yukarıda anlatılan teorik durum, öğrencilerin tercihlerine nasıl etki etmektedir?
Güvencesiz işlere karşı güvence arayan tercihler
Güvencesiz iş olgusu sadece işgücü piyasası açısından değil, işgücü piyasasında olmayıp ona hazırlananları da etkilemektedir. Özellikle bizim ülkemizde nitelikli işgücü piyasasına giriş sürecinin barajını ifade eden Yüksek Öğretime Geçiş Sınavı (YGS) ve Lisans Yerleştirme Sınavı (LYS) ardından yapılan üniversite tercihleri de bu süreçten nasibini almaktadır. Meslek tercihi konusunda hem öğrencileri hem de aileleri zorlu bir süreç beklemektedir. Üniversite adaylarının meslek tercihlerini işgücü piyasalarının yeni gerçeklerinden bağımsız düşünmek pek de mümkün görünmemektedir.
Son yıllarda tercihleri belirleyen temel etken ekonomik kaygılardan oluşmaktadır. Tercih eğilimlerinin istihdamı devlette kolay sağlanabilecek bölümler/meslekler doğrultusunda oluşması, görece özel sektör istihdamına açılan ve piyasada kişisel beceri ve çalışma ile rekabet gerektirecek bölümlerden/mesleklerden uzaklaşılması bu durumu destekler niteliktedir. Birey olarak meslek tercihleri ile bugününü yarına taşımak isteyen öğrencilerin büyük kısmı, doğal olarak en temel ihtiyacı olan “güvenlik” itici gücüyle hareket etmekte; daha “garanti” olduğunu düşündükleri mesleklere yönelmektedir. Böylece her ne kadar piyasa ekonomisi, işgücü piyasasında güvencesizleşmeyi öngörse de henüz işgücü piyasası eşiğindeki insan kaynağı yaptığı “akılcı” tercihlerle, bu sürecin içinde olmamayı tercih ettiğini ortaya koymaktadır. Özellikle en çok olunmak istenen mesleklerin devlet kapısını aralayan özelliği, görece “iş garantisi” olmayan bölümlerin tercih edilmeyişi, sağlıkla ilgili bölümlerin %100 doluluk oranları ve üniversiteye yerleştiği halde tekrar sınava girerek tercihlerini yeniden yapmak isteyenlerin sayısal artışı bu durumu ispatlar niteliktedir.[5]
Son yıllarda üniversiteli olduğu halde yeniden sınava giren öğrencilerden anladığımız şey, geçirdikleri tercih döneminde farklı odaklarla hareket etmeleridir; bulundukları şehri değiştirmek istemişlerdir, sınav baskısıyla istemedikleri halde gelen bölümleri yazmışlardır, belki de üzerine hiçbir şey düşünmeden tercih yapmışlardır. ÖSYM’nin yeniden sınava girdiğinde puan kırma kuralından kaynaklı[6] yanlış odaklarla yapılan tercihlerin telafisi ancak bir kayıp yılın ardından yapılabilmektedir. Yanlış odaklarla tercih yaptığını anlayan öğrenci sayısı (toplam sınav başvurusunun yaklaşık dörtte biri) son yıllarda giderek artmaktadır.
Ayrıca üniversite tercihi dolayısıyla meslek seçimi aşamasında olan öğrencilerin gerçekte yapmak istedikleri ve yapmak zorunda kaldıkları mesleki tercihlerin sınırlılığını da ortaya koymaktadır. Piyasa kendi saikiyle görünmez elini işletirken, insanlar güven içinde bir yaşamın kapısını aralayacak meslekler talep etmektedir. Ancak benzer meslekler etrafındaki kümelenmenin altında yatan “iş güvencesi ve gelir garantisi sağlama” asıl motivasyonunu görmezden gelmek mümkün görünmemektedir.
Yönetilemeyen insan kaynağına karşılık yönetilebilir tercih süreci arayışı
Meslek edinme, iş bulma ve bu süreçteki kusurların kamusal alanın sorunu olmaktan çıkıp bireysel alan içinde değerlendirilmesi tercih aşamasındaki öğrencilerin de bu dönüşüme karşı sessiz kalmayıp, kendilerince bir önlem almalarını sağlamıştır ve sağlayacaktır. Ancak iş bulma ya da bulamamanın bir kamu sorunu olmaktan öte bireye ve sadece bireyin yeterliliklerine indirgenmesi, bir takım sorunları medyatik soruların arkasında görünmez kılmaktadır. Bölüm seçimi aslında aleni bir meslek seçimidir. Dolayısıyla şehir mi seçilir, üniversite mi seçilir sorusuyla oyalanadururken asıl meseleyi ıskalamak işten bile değildir. Meslek ise ülkemizde ancak gelir getirebildiği ölçüde meslekleşmektedir. Mesleğin gelir getirebilirliği yaratılan istihdamla ilişkilidir. İstihdam ayağının, ekonominin yeni iş yaratma kapasitesinin ihmal edildiği bir meslek geleceği ya da gelecek öngörüsü hep bir tarafıyla yarım kalacaktır.
Elde edilen gayrisafi yurtiçi hasılanın ne kadarı katma değer üreten yeni yatırım alanlarına dönebilmektedir? Üniversite bölüm kontenjanlarında yapılacak artış ya da azalışlardan[7], yapısal sorunların aşılması için desteklenecek üretim alanlarında/sektörlerde istihdam edilecek insan kaynağının planlamasına kadar asıl mesele, belki de yönetilmeye-yönlendirilmeye-planlamaya ihtiyaç duyan koca bir insan kaynağıdır. Ancak böyle bir planlamanın ya da yönlendirmenin piyasa ekonomisi içinde yer bulamadığı ortadadır.
Madem piyasa koşulları hakim, bu durumda doğru tercih nasıl yapılır?
İşgücü piyasasının girişindeki bu insan kaynağı onca belirsizliğe karşılık güvencesizleşmenin dışında kalmak için kendi yetenek, ilgi, kişilik özellikleri gibi öznel verilerini görmezden gelme pahasına en yüksek faydayı, iş ve gelir güvencesi sağlayan meslekleri tercih etmektedir. Sadece güvence kaygısıyla yapılan tercihlerin ve bu doğrultuda icra edilen mesleklerin ise iş doyumu sağlamadığı ve kişiyi mutsuz ettiği de ortadadır. Mesleğini severek yapanların ve severek yapmayanların kendilerine ve çevrelerine etkileri ile ilgili neler söylenebilir dense, her birimizin kişisel tarihlerinden örnekler hemen kafalarımızda canlanıverir.
Piyasa ekonomisinin “meslek her ne olursa” olsun nitelikli çalışandan istedikleri şöyle özetlenebilir;
Üzerine konuşmaktan, okumaktan, araştırmaktan keyif almak ve kendini o işi yaparken hayal etmek. Bunlar yapılabiliyorsa, o meslek “sevilen, ilgi duyulan” meslektir. Hal böyle olunca alana dair birikim tam olur; alanla ilgili dünyada neler oluyor? Diye doğal olarak merak edilir; bilgi arttıkça kendine güven artar ve bu döngüyle ilgili hiç üşenilmez. Mutluluk ve başarı ise doğal sonuç olur.
Uzmanlar tarafından ilgi ve yeteneklere göre seçildiği durumda kişiyi bir ömür mutlu edeceği, sıkılmadan yapılacağı, kişiye iş doyumu sağlayacağı ve kendini geliştirmenin daha kolay olacağı salık verilen mesleklerin seçiminde maalesef ilgi ve yetenek kriteri çok az önemsenebilmektedir. Oysa ilgi ve yetenekler doğrultusunda seçilen mesleklerin/bölümlerin bir şekilde “iş”e dönüştüğü de ortadadır. Çünkü piyasa (günümüz) ekonomisi içinde bir gerçek daha vardır:
Patronların iyi çalışana her zaman ihtiyacı vardır.
[1] 2016 üniversite tercih kılavuzunda bölüm bilgilerinin yanı sıra ilk defa KPSS yerleştirme puanlarına da yer verilmiştir.
[2] REICH, Robert B.; (2002) The Future of Success Work and Life in The New Economy, Vintage, s.87’den aktaran Keser, A. (2013). Çalışmanın Değişen Anlamı ve Çalışmaya İlişkin Yeni Trendler. www.journals.istanbul.edu.tr/tr/index.php/sosyalsiyaset/article/…/469 adresinden erişildi.
[3] Castel, R. (2004). Sosyal Güvensizlik. (Işık Ergüden, Çev.) İstanbul: İletişim Yayınları.s.90; Bora T., Bora, A., Erdoğan, N. ve Üstün, İ. (2011). Boşuna mı Okuduk? Türkiye’de Beyaz Yakalı İşsizliği. İstanbul: İletişim Yayınları.
[4] Holdcroft, J. (2013). ImplicationsForUnionWork Of The Trend TowardsPrecarization Of Work. Meeting thechallenge of precariouswork: A workers ’ agendas. International Journal of LabourResearch.http://www.ilo.org/wcmsp5/groups/public/—ed_dialogue/actrav/documents/publication/wcms_216282.pdf adresinden erişildi.
[5] Bu konuda yapılmış ayrıntılı bir nitel araştırma ve bulguları için bakınız; Karakuş Kaçmaz, Fatma; “Tercih Edilen Meslekler Bağlamında Prekarizasyon Sürecinin İnsan Kaynakları Yapılanma Sürecine Etkileri”, http://euroguidance.iskur.gov.tr/Portals/1/Kaynaklar/kitaplar/2.imd_BildiriKitabi.pdf.
[6] Yerleşilen dönemin sadece devamındaki yıl, sınava yeniden girildiğinde, orta öğretim başarı puanının yarısı hesaplanır.
[7] Çünkü bu sadece rakamsal bir değişikliği ifade etmemektedir. O mesleğe dair işgücü piyasasının arz-talep dengesinin dolayısıyla tüm ekonominin dengesini bozacak güçte bir değişikliği ifade etmektedir.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.